“İyi misin, tatlım?” Isabel’in başında elinde ıslak bir bezle bekleyen kadın telaşlıydı.
“İyiyim.” Diye mırıldanıp etrafa odaklanan Isabel, neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Sanki günlerdir uyuyormuşçasına başı ağrıyordu. “Biraz başım ağrıyor.”
“Sana bir şeyler hazırladım, bunların yediğinde iyi hissedeceksin.” Tepsiyi önüne koyan kadın, odadan çıkmıştı. Isabel’in ise midesi bulanıyor, bunları yemek istiyordu. Eli hissizce karnına gitti. Hiçbir şey hissedemiyordu. Belki de hissetmesi için biraz zaman geçmeliydi. Tepsidekileri isteksizce yedikten sonra üzerine sabahlığını giyerek odadan çıktı. Amcasını bulmalıydı. Onu bulmalı ve neler olduğunu öğrenmeliydi. Kalenin koridorlarında yürürken, burayı hiç özlemediğini düşünüyordu. Kesinlikle özlememişti.
“Isabel, burada ne arıyorsun?” Arkasından gelen kızgın ses amcasına aitti. Kadın, arkasını dönerek yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve onun yanına ilerledi.
“Artık yatmaktan sıkıldım. Dolaşmak istemiştim. Tabi önce sormak istediğim şeyler vardı, size. Evlilik hakkında.” Sesi gittikçe kısıklaşmıştı. Bu konuyu konuşmak istemese de bir an önce bitmesini istiyordu.
“Bende seninle bu konu hakkında konuşacaktım. Ayrılmanız için kraliçeye bir mektup yollayacağız. Sana imza atman için gereken kağıdı getiriyordum.” Elinde salladığı kağıt parçası, Isabel’i korkutmuştu. Ayrılıklarını resmileştirecek olan belge, önünde duruyordu ve Isabel onu alarak amcasının peşinden odasına ilerledi. İmzaladığında, ağlamak üzereydi.
“Seni tanıştırmak istediğim biri var, Isabel. Hazırlansan iyi olur. Birkaç hizmetçi yollayacağım. Kıyafetlerini de ayarladık, bu akşam yola çıkacaksınız.” Douglas, ondan cevap beklemeden hızlıca uzaklaşmıştı. Eğer orada kalsaydı küçük kız bir sürü soru soracak ve onu sinirlendirecekti.
Kapıdan giren hizmetçi, utangaç görünüyordu. O kadar küçüktü ki, Isabel onu kimin çalıştırdığını merak etti.
“Hadi bana yardım et.” Sevecen olduğunu düşündüğü bir tavırla kıza seslendi. Kız da ses vermeden başını sallayıp, Isabel’in çıkardığı elbiseyi giymesine yardımcı oldu. Korsesini bağladıktan sonra, saçındaki firketeleri çıkarıyordu. Saçları birbirine karışmıştı ve bazı firketeler saçların arasında resmen kaybolmuştu.
“Saçlarınızı taramam gerek, efendim.” Kıza karşı çıkmadan izin vermişti. Aynada kendisine bakıyor, ne kadar değiştiğini anlamaya çalışıyordu. Rengi solmuştu ve çok mutsuz görünüyordu. İfadesini nasıl tanımlayacağını bilemese de görebildiği tek şey mutsuzluktu. Bir anda her şey o kadar karışmıştı ki, bu noktaya nasıl geldiğini anlayamıyordu. Şimdi sevdiği adamdan bir çocuğu olacaktı. Mutlu olmalıydı. Ama sevdiği adam onun yanında değildi ve olamayacaktı da. Bu olamazdı. Gözlerinden süzülen yaşlara aldırmadan kendini izlemeye devam etti.
“Bitti efendim.” Kız, hızlıca odadan çıkmıştı. Kadının tavırları onu korkutmuş olmalıydı.
Isabel, salona doğru ilerlemek için odadan çıktığında derin bir nefes alıp elleriyle gözyaşlarını sildi. Gözlerinin kızarmasını istemiyordu. Kimse ama hiç kimse onun Adrian yüzünden üzüldüğünü bilmemeliydi. Onu güçlü bir kadın olarak biliyorlardı. Bir erkek için ağlayacak bir kadın olamazdı. Başını kaldırıp, omuzlarını dikleştirerek ilerlemeye başladı.
“Isabel!” Douglas, hızlı hareketlerle arkasından geliyordu. Yüzündeki gülümseme ise nadir zamanlarda görülürdü. Para aldığı zamanlarda.
“Amca?” Ondan cevap beklerken arkasından gelenler Isabel’i şaşırtmıştı. Yaşlı bir adam, arkasında ise birkaç tane koruması vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kurban
Romance-Bana aşık olabilir misin? -Asla. -Ben de öyle düşünmüştüm, sevgilim. Sanırım ben de sana 'asla' aşık olmayacağım. -...