Adrian, oldukça geç bir vakitte eve gelmişti. Ses çıkarmamaya çalışarak, içeride Isabel’in bulunduğu odanın kapısına geldi. Adam ne düşünüyordu böyle? Kadın, o kadar dik başlıydı ki şimdiye gitmiş olmalıydı. Bunun düşüncesi adamda tuhaf duygular uyandırmıştı. Onun gitmesini istemiyor ama aynı zamanda yüzünü bile görmek istemiyordu. Bu iki duygu, adamı sıkıştırıyordu. Sonunda cesaretini toplayıp odaya girdiğinde Isabel’in uyumuş olduğunu gördü. Derin bir nefes alarak, içini büyük bir rahatlığın kaplamasına izin verdi. Ama aynı zamanda kadına kızmıştı. Evde yatacak birçok yatak varken o gidip masanın üzerinde uyumuştu. Yanına ilerleyip, kadını kucağına alarak yatağa yerleştirdi. Bir süre yüzünü incelemek adama çok çekici bir fikir gibi geliyordu. Sonunda o da yenilerek kadının yanına oturdu ve yüzünü incelemeye başladı. Florence’in aksine, dolgun ve kıpkırmızı dudakları vardı. Gecenin ışığında parlayan boynu, adamı cezp ediyordu. Hayır, sadece boynu değildi onu cezbeden. Kirpikleri bile, kadına bir sapık gibi bakmasına sebep oluyordu. Daha önce hiçbir kadının yanında böyle olmayan adam, hareketlenen vücuduna oldukça küfür etmişti. Neden sadece lanet olasıca bir kadının yanında bu hale geliyordu? Kadının suratına bakmadan odayı terk etmiş ve yandaki odalardan birine kendini atmıştı genç adam. Bir süre kadını düşünmemek için kendiyle savaştıktan sonra, o da uykuya yenik düşmüştü.
*
Isabel, yumuşak bir yerde yatıyordu. Ama hatırladığı son şey masanın üzerinde uyuyakaldığıydı. Aniden gözlerini açıp etrafa baktığında yatağında olduğunu fark etmesi zamanını almadı. Biri onu yatağına taşımıştı. Kadın, bunu yapanın kim olduğunu düşünmekten kendini alamadı. Adrian olmasını dilerdi, ya da hayır! İstemezdi. O lanet olasıca adamın, ona dokunmuş olması seçeneği bile tedirgin olmasına sebep oluyordu. O, bedenine dokunurken nasıl rahat durabilirdi?
Elbisesini çıkarması gerekiyordu. Bunun için bir yardımcıya ihtiyacı vardı ve dışarıdan ses gelmiyordu. Sonunda bundan vazgeçerek aşağıya indi. Adrian’ı arıyor ama bulamıyordu. Ne odası olduğunu bilmeden girdiği yer, bir kütüphaneydi. Ve kapıyı açtığında karşısına çıkan yüz, onu gülümsetmişti.
“Günaydın, güzellik.” Luke, kütüphanede durmuş bir kitabın sayfalarını karıştırıyordu.
“Günaydın, Luke.” Isabel’in samimi tavrı adamı şaşırtmıştı. Onu daha net bir şekilde süzmeye başlayan adam, gece bir şeyler olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.
“Rahat uyudun mu?” Bunu o kadar şüpheli sormuştu ki, suçu neredeyse bir suçlu gibi çıkıyordu.
“Ah evet. Yaptığın şey için çok teşekkür ederim. Beni çok rahatlattı.” Isabel, onu Luke’un yatırdığını düşünmüştü. Hayal kırıklığına uğrasa da bunu ona belli etmeyecekti. Konuşmayı arkadan dinleyen Adrian, dün gece ne olduğunu anlamamıştı. Bu ikisi neyden bahsediyordu böyle? Adam, gittikçe arkadaşının varlığından rahatsız olmaya başlamıştı.
“Rahatsız ettiysem üzgünüm. Ama halletmem gereken işler var. Ve siz ikiniz, işinizi halletmek için başka bir oda bulun.” Adrian, bunları nefretle söylemişti. Doğrudan Isabel’e odaklanan gözleri kadını korkutmuştu.
“İşimiz neymiş?” Isabel, dayanamamış ve sormuştu. Şu an onu yumruklamak istiyordu. Böyle bir şeyi nasıl düşünebilirdi? Üstelik, izin bile vermişti. Kadının onun gözünde hiçbir değeri yoktu. Ne düşünmüştün ki? Seni seveceğini mi? Isabel, içinden gelen sesi dinlemek istemiyordu. Ama bir tarafı, onu dinlemesini ve bu adama bağlanmamasını söylüyordu. Öyle de yapacaktı. Dün gece verdiği karardan dönmeye niyeti yoktu.
“Ah, ne yaptığın beni ilgilendirmez. Sadece başka bir oda ya da daha rahat bir yer bulabilirsiniz.” Adrian, bunları söylerken ciddi değildi. Böyle bir şeyi katlanamazdı. Luke’un, karısının yanında nefes alması bile adamı rahatsız ederken, buna nasıl izin verebilirdi? Amacı kadını kızdırmak ve buradan göndermekti. Luke’u kovamazdı ve en doğru yol buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kurban
Romance-Bana aşık olabilir misin? -Asla. -Ben de öyle düşünmüştüm, sevgilim. Sanırım ben de sana 'asla' aşık olmayacağım. -...