Chapter Twenty Two

1.6K 148 552
                                    

EMMA

Jim'in söylediği sözlerle sonucun farkına varışımdan bu saniyeye kadar, eninde sonunda böyle bir şey ile karşı karşıya geleceğimi biliyordum. Ve ayrılışımızdan itibaren ona karşı yaptığım bir şey ile belki de ilk defa hatalı olduğumun farkındaydım. Şimdi de bununla yüzleşmek zorunda bırakılıyordum ve kaçışım yoktu.

O şans kurabiyesini tabaktan alıp kırmayı sürekli ertelemiştim, içinde ne yazacağını biliyordum çünkü. Fakat sonunda Harry de bunu öğrenmişti ve kurabiyeyi parçalayıp içinden çıkanı gözlerimin önüne seriyordu.

Zordu, kolay olamazdı zaten. Biz Harry ile hiçbir zaman kolay olmamıştık, ben kaçmış, onun karşısına çıkmaktan korkmuştum hep. O da beni bulana kadar birçok yanlış durakta durmuştu. Belki ben de doğru değildim.

Gözlerimin içine bakıp benden bekleyişi de anlamsız bir çabaydı. Konuşmamı istiyordu, bunu bana doğrulttuğu bakışlarında görebiliyordum. Fakat her hareketinden içindeki kaosu sezinlerken ne diyecektim ki?

Bu yüzden bir anlığına gözlerimi kapattım ve karanlığa bıraktım kendimi. "Emma," Dedi istediğini öylece alamayacağının farkına varınca. "Konuşmamız gerekiyor."

Yanağımı okşayan elini tutup çekmesini sağladım ve geriye doğru adımladım. "Sabah işe gideceğim. Sen de öyle. Bunu sonra-"

"Hayır." Sert sesiyle sözümü kesti. "Şimdi konuşacağız, burada."

"İstemiyorum." Sızlandığımda burnundan tıslarcasına güldü. Gözlerindeki kızarıklarla tezat oluşturuyordu.

"Öyle bir seçeneğin yok. Konuşmak zorundayız. Neler olduğunu anlatman gerek."

Sesi sertti. Yine de kırgınlığını, korkusunu ve öfkesini yansıtıyordu. Ne zaman kavga etsek ya da edecek olsak böyle çıkıyordu. Kendisi farkında mıydı bilmiyordum fakat benim en sevmediğim tondu bu.

Yüzündeki ifadeden ve sesinden onun yapmayacağını anladığımda ben pes ettim. Korka korka başımı salladım, uykum kaçmıştı, hissettiğim yoğun duygular uyanmamı sağlamıştı. Buzla dolu bir küvetin içine girmiş gibiydim. "Peki, ama önce ellerini temizlememe izin ver." Dedim bakışlarımı eklemlerine çevirip.

Ona dair herhangi bir şeyin midemi bulandıracağını düşünmezdim ama şimdi kanlı ve soyulmuş eklemlerini görünce kusacak gibi hissediyordum.

"İyiyim ben. Sorun yok."

"Ben değilim. Tekrar üzerine kusmamı istemiyorsan inatlaşma."

Onu arkamda bırakıp lavaboya ilerlerken peşimden geldiğini duyabiliyordum. İçimden bir kez daha tanrıya sığınıyor, bunu en kolay şekilde atlatmama yardımcı olması için yalvarıyordum. Bana bunu borçluydu, sonuçta beni alıştırıp sonra Harry'yi elimden almıştı. Şimdi bunun getirileriyle uğraşırken bana destek olmalıydı.

Işığı açıp içeri girdiğimizde oturmasını söylercesine elimi lavabonun kenarına vurdum iki kez ve dolaplara döndüm. Arkamdan geçip dediğim yere oturdu. Ben de birkaç ilk yardım malzemesi koyduğumuz çantayı bulduğumda fermuarını açıp pamuk, tentürdiyot gibi şeyleri çıkarttım ve Harry'ye döndüm.

Sakince beni bekliyordu fakat aklından binlerce düşünce geçtiğini neredeyse duyuyordum. Keşke ne hissettiğini bilseydim, kendini kapatmasaydı, etrafına duvarlar örmeseydi. Göz ucuyla bakıp üzerinde sadece kazak olduğunu fark ettiğimde kaşlarımı çattım. Benim aldığım kazaklardan olduğunu anlamak bir anlık bakışlarımı yumuşatsa da değiştirmedi. "Neden üstüne bir şey giymedin? Üşümedin mi böyle?" Kısa bir tereddütle yanağına dokundum. Teni sıcacıktı.

Separation Parade | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin