Chapter Twenty Seven

1.3K 135 485
                                    

EMMA

Uyanmıştım.

Ama tam olarak değil, hâlâ son gücümle rüyalarıma tutunmaya çalışıyordum çünkü her ne görüyorduysam çok mutluydum. İçinden çıktığım rüyayı yakalayamayacağımı fark edince belki bir başkasını görürüm diye başımı hafifçe hareket ettirip gözlerimi açmayı reddettim.

O sırada bulunduğum konumun ve kulaklarıma dolan sesin farkına vardım. Açık olan karnım bütün vücudumun üşümesine neden olmuştu.

Uyanmıştım.

Bu sefer tekrar uykuya dalamayacağımın bilincindeydim, yine de gözlerim kapalı şekilde yatmaya devam ettim. Lavanta kokusu burnuma dolarken karnımda gezinen parmakların küçük dokunuşlarını hissettim.

"Sen benim günışığımsın. Benim tek günışığım. Beni mutlu ediyorsun, gökyüzü griyken. Asla bilmeyeceksin miniğim, seni ne kadar çok sevdiğimi. Lütfen günışığımı alıp götürme."

Harry sabah sesiyle şarkı söyleyip karnımı okşarken her şeyi unuttum. Tam bu an bütün üzüntüm, kırgınlığım, öfkem bana ulaşamayacakları bir yerdelerdi. Hissettiğim ve ağlamak istememe neden olan tek şey huzurdu.

"Geçen gece miniğim, uzanmış uyurken, seni kollarımda tuttuğumu hayal ettim. Uyandığımda miniğim, yanılmışım. Bu yüzden başımı eğdim ve ağladım."

Sonunda dayanamayıp gözlerimi açtım. Harry yan bir şekilde yatmış, dirseğinden destek alıp başını eline yaslamıştı. Diğeri iki parmağını, minik ayaklar gibi karnımın üzerinde gezdiriyordu. Onun da yüzünde huzurdan başka bir kelime ile tarif edemeyeceğim bir ifade vardı.

Şarkının aynı yerlerini tekrar tekrar söylerken onu izledim, o kadar dalmıştı ki uyandığımı fark etmemişti bile. Geri kalan kısmını düşünmeyip Harry'nin söylediği haline kaptırdım kendimi.

Avucunu tamamen karnıma yaslayıp hemen ardından eğilip öpünce dayanamadım ve başını çekemeden saçlarına dokundum. Şaşkınlıkla bana döndüğünde yüzümde bir gülümseme vardı, benim güldüğümü görünce onun dudakları da aynı hareketi tekrarladı. Gözleri yaşlı, burnu kızarmıştı ama bunun nedeninin duygulanması olduğunu bildiğim için kalbimi kıran akıtmadığı gözyaşları değil, güzelliğiydi.

"Günaydın." Dedim mırıldanırcasına, parmaklarım saçlarının arasında kendi yollarını bulmuşlardı, uçlara doğru kıvrılan buklelerde dolanıyorlardı.

"Günaydın." Derken elini hareket ettirip karnımı okşamıştı. Sonra bir anlığına gözleri oraya kaydı, benimkilerle buluşunca suratında muzip bir ifade vardı. "Ne zaman tekme atacak?"

Sorusuyla gülmeden edemedim. Elimi saçından çekip yastığımı düzeltip ve biraz doğruldum. "Daha çok küçük Harry. On altıncı haftalarda ancak başlıyorlarmış. İlk hamilelikte yirmi beşe kadar sürebiliyormuş." Diyerek daha önce merak edip öğrendiğim şeyleri Harry'ye aktardım.

Dudaklarını büküp tekrar karnımı öptü. "Benim bebeğim daha erken atar belki. Bekletmez babasını." Bir daha öptü. Öpücükleri karnımın her noktasında gezinirken ağlayacak gibi hissettim.

"Harry." Titrek sesimle adını söylediğimde hemen bana çevirdi bakışlarını. "Bana sarılır mısın?" Bir anlığına şaşırsa da hemen doğruldu, dizlerinin üzerinde yanıma yaklaştı ve kollarını iki yana açtı. Uzanıp boynuna sarıldığımda elleri sırtımı buldu. Bir tanesini bacağıma getirdi ve yatağın başlığına yaslanırken beni kucağına çekti.

"Böyle iyi mi?" Saçlarımla oynamaya başlayınca başımı salladım. Boynundaki kollarımı daha rahat etmek için beline indirdim ve iyice yerleştim.

Separation Parade | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin