Chapter Thirty Two

1.3K 139 759
                                    

HARRY

Dayanamıyordum.

Yaşadığım her şeye, gözlerimin önünde gerçekleşenlere gösterecek sabrım gün geçtikçe azalıyordu.

Başka, bilinmez bir hayata adım atan en yakın arkadaşıma mı üzüleyim, aptalca davranan ağabeyime mi sinirleneyim yoksa bütün bunların ardından sevdiğim kadının kollarında huzurlu bir uykuya dalamayacağım için oturup ağlayayım mı bilemiyordum.

Thomas'ın buraya gelmesinde, gelebilmesinde Emma'nın o küçük, sevimli, meraklı burnu vardı, bu çok barizdi fakat ona kızamazdım işte.

Arka koltukta sessizce oturan ağabeyime de kızamıyordum. En azından şimdilik bunu dışa vuramıyordum, yoksa ona çok öfkeliydim.

Emma'nın evine sürerken tek düşünebildiğim, sikeyim, yolunda gitmeyen o kadar çok şey vardı ki tek başına düşünebildiğim bir konu yoktu bile.

Sarah gidince bir süre kalakalmıştık, bomboş geçen belki birkaç saniyelik belki de dakikalık bir andı fakat canımı yakmıştı, sonra Thomas'ın üzerine yürüyecekken Emma beni durdurmuş, birbirine doladığımız ellerimizi gözlerimin önüne kaldırmıştı.

'Elimi bırakırsan çok kötü olur.'

Emma'yı dinlemiş ve arabaya binene kadar elini bırakmamıştım. Thomas eve gitmek istemediğini söylediğinde doğrudan Emma'nınkine sürmüştüm, ardından araba sessizliğe bürünmüştü.

Anlamıyordum, gerçekten anlayamıyordum. Thomas Emma'yı neden aramıştı? Sarah'nın gideceğini bilmiyordu, kafenin önündeki o günden sonra tek kelime etmemişlerdi, zaten Niall ve Zayn'in evinde olandan sonra birbirlerini görmemişlerdi bile.

Birden ne değişmişti? Gideceği için miydi? O gelirken Noelle evde miydi? Peki ya Alex? Ne olmuştu da peşimizden gelmişti? Bu hiç Thomas'lık bir hareket değildi...

Aklım karmakarışıkken odağımı yola vermeye çalıştım. Emma arada arkaya bakıp Thomas'ı kontrol ediyordu. Birkaç saat önce o koltukta en yakın arkadaşımın oturduğunu düşünmeyi reddettim. Zaten her şey üst üste geliyordu, bir de kendim bunu daha kötü hale getirmemeliydim.

Emma'nın elini bacağımda hissedince göz ucuyla ona baktım, dışarıyı seyrediyor, bana bakmıyordu. Baş parmağı hareketlenip bacağımı okşamaya başladığında da bana çevirmemişti bakışlarını. Derin nefesler alıp onun yapmaya çalıştığı şeyi destekledim, sakinleşmeliydim.

Sokağa girdiğimizde hızımı azalttım ve binanın önünde durdum. Emma ve Thomas inerken ben de kontağı kapatmadan arabadan çıktım. Emma Thomas'a evin anahtarını uzatıp "Sen geç ben geliyorum." dediğinde Thomas kaşlarını çatıp bana baktı.

Neden onlarla birlikte eve gitmediğimi merak ediyordu doğal olarak ama hiç ona hesap verecek durumda değildim. Hemen yola çıkmazsam bundan vazgeçecektim ve bu benim için hiç iyi olmayacaktı. Bunca yılın hesabını sormalıydım ona. Çocuklarını nasıl bıraktığını, nasıl dayandığını...

Benim bebeğim henüz sadece sekiz haftalıktı ama ben şimdiden onu dünyadaki her şeyden, herkesten daha çok seviyordum. O ve Emma için her şeyi yapardım. Babam nasıl yapmıştı aklım almıyordu.

Düşüncelerim kötü bir yola sapınca başımı iki yana salladım. "Emma anlatır." Dedim omuz silkerek. O daha faza sorgulamadan anahtarı alıp giderken ben Emma'ya döndüm. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Yaklaşıp ellerini tuttum. "Niye öyle bakıyorsun?"

"Sen anlatacaktın hani? Ne kadarını anlatmamı istiyorsun hem? Nereye gittiğini-" Neredeyse nefes almadan konuşmaya başladığında lafını kestim.

Separation Parade | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin