Chapter Thirty Three

1.1K 137 809
                                    

EMMA

Harry'nin sokaktan çıkışını izledikten sonra yorgun adımlarla binaya girdim. Gözlerime dolup yanaklarıma doğru taşan yaşları hırsla silerken kendime kızdım.

Çok fena saçmalıyordum şu an, en fazla yirmi dört saat görmeyecektim onu, sonra gelecekti. Üstelik benden ayrıldığında iki hafta, okuldan mezun olduğumuzda daha uzun süre görmediğim de olmuştu.

Yirmi dört saat neydi ki?

Asansörden inip kendi zilime basınca çok sürmeden kapı açıldı ve Thomas kızarıklığı geçmemiş gözleriyle bana baktı. Geri çekildiğinde ben de onu takip ettim. Kapıyı arkamdan kapatıp ayakkabılarımı çıkarınca peşinden salona ilerledim.

Koltuğa oturup arkasına yaslanmış, başını ellerinin arasına almıştı. Parmaklarının arasına dolan, uzamaya başlamış sarı tutamları hafifçe çekiştirdiğini görebiliyordum.

Sesimi çıkarmadan yanına ilerledim ve oturdum. Biraz zamana ihtiyacı olabilirdi, hemen sorguya tutmak istemiyordum. Üstelik anlatmak istemeyebilirdi bile ama içimden bir ses çok dolduğunu ve rahatlamasının tek yolunun konuşmak olduğunu söylüyordu.

Yan şekilde Thomas'a dönerek oturduğum koltuğun arka kısmına başımı yaslayıp gözlerimi yumdum. Bir elim karnımı buldu, parmaklarım kazağımın üzerinde hareketlendi.

Thomas'ın hareketlendiğini duyup gözlerimi araladım. Sehpanın üzerinde duran kutuya uzandığını görünce irkildim. Dirseklerini dizlerine yaslamış, kutudan aldığı bir zarfa bakıyordu.

"Thomas... Sarah onları yanında götürmek istemediği için bana bıraktı. Karıştırmasan-"

Sözümü gülüşü kesti. Elbette keyfinden ya da komik bir şey olduğundan değildi. "Bunları ben yazdım Emma," Zarfı bana çevirip üzerinde 'Sarah' ismini oluşturan harfleri gösterdi. "Bu benim yazım. Gizlenecek bir şey olduğunu sanmıyorum."

Zarfı açıp kağıdı çıkarttığında içim hiç rahat değildi. Ne diye yerine geri koymamıştım ki zaten. Salaktım işte, of.

"Yine de doğru değil bence." Diye mırıldandığım sırada çoktan yıllar önce yazdığı kelimelerin üzerinde gezdirmeye başlamıştı gözlerini.

Okuması bitince kağıdı katlayıp çıkardığı özenle zarfa yerleştirdikten sonra kutuya geri bıraktı. İki eliyle birlikte gözlerini yine kafenin önündeki gibi çıkarmak istercesine bir sertlikle ovalarken uzanıp elini tuttum ve yüzünden çektim.

"Yapma şunu."

"Emma..." Diye sızlandı. Benden bir şey istiyor gibi, sanki sorunu her ne ise bir çözümle gelmem için yalvarıyor gibiydi, bu hali içimi sızlattı.

Ellerimin arasında duran elini hafifçe sıktım. "Rahat ol, sana su getirmemi ister misin?"

Başını salladı, sonra ben tam kalkacakken bileğimi tutup durdurdu. "Dur gidip ben alayım, hamilesin sen."

"Hamileyim ve hâlâ işe gidiyorum Thomas, önemli değil. Su getirmekten bir şey olmaz merak etme." Hafifçe gülümseyerek koltuktan kalktım ve mutfağa geçtim. Dolaptan aldığım bir bardağa su doldururken hiç rahat değildim, Thomas'a söylüyordum ama önce kendim bunu yapabilmeliydim.

Su ile salona döndüğümde Thomas teşekkür edip büyük yudumlarla içmeye başladı. Bardağı elinde döndürürken "Harry nereye gitti?" diye sordu.

Kazağımın kollarını çekiştirdiğim sırada "Babanızın yanına." cevabını verdim, tekrar dudaklarına götürüp bardaktan aldığı yudumu az kalsın püskürtüyordu. Son anda kendini tuttu fakat bu sefer genzine kaçmıştı.

Separation Parade | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin