EMMA
Berry.
"En başından başlamaya ne dersin?" Kaşlarımı kaldırıp gerginlikle kasılan yüzüne baktım. Dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını kaçırdı ve ellerini kenetledi.
"Peki, şey... Bana bir dakika verir misin? Bunu daha önce sadece bir kez yaptım ve benim için çok zor."
"Tabi." Tereddüt etmeden onayladım. Zorlandığı zaten belliydi, ne diyeceğini düşünüyor olmalıydı. Korkusunu görebiliyordum fakat bana anlatmaktan mı yoksa doğrudan herhangi bir şekilde bu konudan bahsetmekten mi olduğunu bilmiyordum.
Harry ellerini yüzüne kapatıp öylece bekledi. Ona ihtiyacı olan zamanı vermek için sesimi çıkarmadım, hazır olduğunda başlayabilirdi.
Aradan birkaç dakika geçince derin bir nefes aldı ve koltukta bana döndü, bağdaş kurup ellerini kucağına yerleştirdi. Bakışlarını eğip sonunda anlatmaya başladı.
"Biliyorsun, babam biz küçükken gitti." Duraksadığında devam etmesi için başımı salladım. "O zamanlar tabi ki onun varlığını özlüyordum ve nereye gittiğini merak ediyordum. Küçüktüm işte. Büyüdükçe, anladım. Başlarda gitmesinin bıraktığı tek hasarın kırık kalbim olduğunu sandım."
Harry gözlerime bakmadan, kısık bir sesle anlatırken araya girmeden onu dinledim. Bu gücü bulmuşken kendinde, durdurmak istemiyordum.
"Yanılmışım." Acı bir şekilde güldü. "Zihnime de zarar vermiş."
Sözleriyle yanağımın içini ısırdım sertçe. Hastanedeki hali gözlerimin önüne geldiğinde tüylerim diken diken oldu. Kaç kere o hale geldiğini merak ettim. Kaçında yalnız olduğunu. Öyle bir anda yalnız olduğu düşüncesi boğazımı düğümledi.
"Annemin beni babama benzetmesinden hiç hoşlanmadım çünkü ona kızgındım, nefret değil belki ama, nasıl bir adam üç çocuğunu ve eşini geride bırakıp gider Emma? Bu hiç adil değil." Hâlâ bana bakmıyordu, sol eliyle gözlerini ovuşturdu. Ağlayacağını anladım, kendini tutuyordu ama sonunda dayanamayacaktı. Sorun değildi, ben buradaydım, gözyaşlarını silerdim.
"Değil." Onu desteklercesine fısıldadım.
"Üstelik... Thomas'tan sonra gitmedi, Gemma'dan sonra gitmedi. Ama ben doğunca-"
Söyledikleriyle gözlerim genişlerken "Harry hayır." dedim sözünü kesip, böyle düşünmemeliydi, bu çok ağırdı. "Bunu kendine yapma lütfen, her ne için gittiyse, nedeninin sen olmadığına eminim."
Uzanıp kucağındaki elini tuttum ve hafifçe sıktım. O da aynısını yaptığında gülümsedim.
"Robin'den sonra taşınmıştık eski evimizden, dolayısıyla koliler arasında kaybolan bir sürü şey vardı. Ben de bir şey arıyordum, ne olduğunu hiç hatırlamıyorum. Kolileri karıştırmaya başladım."
Cümleleri birbirinden çok uzak gibiydi, sanki konudan konuya atlıyordu. Ne diyeceğini seçmek için uğraştığını, zihninin içinde dolanıp duran belki de yüzlerce düşüncenin içinde anlatmak istediklerini yakalamaya çalıştığını neredeyse görebiliyordum.
"Kolilerden birinde eski bir fotoğraf buldum, biraz yıpranmıştı, babamın fotoğrafıydı. Daha önce başka fotoğraflarını görmüştüm ama onda... Bilmiyorum ne olduğunu, birden nefes alamamaya başladım. Ölüyorum sandım ve o kadar korktum ki Emma. Üstelik evde yalnızdım ve son anlarımı yaşadığımı düşündüm. İlk atağım oydu."
Elini sıkıca tutarken devam etmesini bekledim. Yapabildiğim kadarıyla anlattığı şeyleri görsele dökmemeye çalışıyordum bir yandan da. Bunu yapmak ne kalbime, ne de zihnime iyi gelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Separation Parade | H.S
Fanfic'Bundan bir saat sonra, birkaç gün, ay içinde, yıllar geçtikçe neler olacak bilmiyorum fakat hayatın bütün tehlikeleri ve bilinmezlikleri arasında emin olduğum tek bir şey var. Seni seviyorum.' • 22.06.2020 • Kapak / @asharrywas ♡