Chapter Thirty One

1.4K 140 710
                                    

EMMA

Bornozumun önünü bağlayıp aynanın karşısına geçtim ve diş fırçamı aldım. Su ile biraz ıslattıktan sonra musluğu kapatıp macun sıktım ve uyuşukça dişlerimi fırçalamaya başladım.

Uyandığımdaki kusma maceramın ardından ferah diş macunum rahatlamamı sağladı. Oluşan köpüğü tükürüp ağzımı su ile çalkaladım, fırçayı yerine koydum ve banyodan çıktım.

Odaya geçince Harry'nin hâlâ uyuyor olmasını bekliyordum fakat yatak topluydu, bir kenarında duştan çıkınca giymek için ayırıp komodinin üzerine koyduğum kıyafetler duruyordu. Harry de yatağın kenarına oturmuş telefonu ile uğraşıyordu. Yanında da saç kurutma makinesi vardı.

Benim geldiğimi duyunca bakışlarını telefonundan kaldırdı, ekranını kilitleyip yatağın üstüne bıraktı. "Günaydın." Dedi yumuşak bir sesle. Topuz yaptığı saçlarından kaçmayı başaran birkaç tutam çıplak omuzlarına ve ensesine düşüyordu.

"Günaydın." Diyerek yanına ilerledim ve saç kurutma makinesine uzandım ama elini benimkinin üzerine koyarak hareketimi durdurdu. "Ne oldu?"

"Gel ben kurutayım." Diye mırıldandı ve oturduğu yerden kalkıp oraya beni oturttu omuzlarıma uyguladığı küçük bir baskıyla. Fişi prize takıp önümde durdu ve makineyi çalıştırıp saçlarımı kurutmaya başladı.

Parmakları ıslaklıktan nemliliğe doğru geçen saçlarım arasında dolanırken kurutma makinesinin sinir bozucu sesine rağmen gözlerimi kapattım huzurla. Parmaklarıyla birbirine giren tutamları da yarım yamalak açarken bakışlarını hissediyordum.

Sonunda yeterince kuruduğuna ikna olmuş olacak ki makineyi kapattı ve fişini çekip kablosunu doladıktan sonra yerine koydu. Ardından aynanın önünden tarağı alıp güzelce taradı saçlarımı. Bu sırada ben de elimi kaldırıp karnının ortasındaki kelebek dövmesinin antenlerine dokunduğumda kıkırdadı.

Yüzümde bir tebessümle başımı kaldırıp sorarcasına ona baktığımda "Huylandım." dedi basitçe.

Saçlarımı taraması da bittiğinde "Artık giyinebilir miyim? Üşümeye başladım." diye şakayla konuştum.

Sanki sadece bornozuma olduğumu unutmuş da şimdi ben söyleyince hatırlamış gibi bir ifadeye büründü suratı. "Ah şey, tabi." Elimden tutup beni kaldırdı. Gözlerini gözlerime kenetleyip dudaklarını araladı. Hemen ardından tekrar kapattı, bir şey söylemek istiyor da cesaret edemiyormuş gibi görünüyordu.

Onu cesaretlendirmek adına "Bir şey mi oldu?" dedim yumuşak olduğunu umduğum bir sesle. Gözlerini gözlerime kenetledi, ağzındaki baklayı çıkarsın diye bakışmamızı kesmedim ve kaşlarımı havaya kaldırdım.

Sonra birden "Seni öpebilir miyim?" sorusu döküldü tekrar ayırdığı dudaklarının arasındaki o boşluktan. Beni tamamen hazırlıksız yakaladı.

Şaşırmıştım çünkü dün gece onu öperken ben sormamıştım. Tanrım, o an duygularım ve hormonlarım ve aklım o kadar karman çormandı ki sormayı akıl etmeyi bırak, onu öpeceğime dair ufacık bir ipucu bile vermeden atılmıştım kollarının arasına.

Öte yandan onun çekingenliğini de çok iyi anlıyordum. Ben pek kendimde değildim, sağım solum belli olmuyordu. Yaptığımın bir anlık tutkuyla yaşandığını düşünüyor olabilirdi fakat değildi. Söz konusu Harry iken hiçbir şey sadece tutkuyla sınırlı kalamazdı.

Söz konusu oysa her şeyin içinde sevgi, şefkat ve özlem vardı. Yürürken ellerimizin veya omuzlarımızın sürtmesinde, otururken dizlerimizin birbirine değmesinde, aynı dilimi paylaşışımızda, sarılışımızda.

Separation Parade | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin