Bir hafta olmuştu neredeyse. Geçen Pazar gününden beri Namjoon hyungun yanındaydım ve bugün son okul günüydü. Yoongi dün arayıp haftasonu için bir sahne ayarladığını söylemişti fakat oraya gidip ne yapacağımı bile bilmiyordum. Ruhum çekilmiş gibi hissediyor, bunu kimseye anlatamıyordum. Zaten bu yüzden buraya gelmiştim. Namjoon hyung sormazdı, konuşmazdı. Sonsuza kadar sessiz kalsam gülümseyip geçerdi.
"Bugün dönecek misin okula?" Soğuk havaya aldırmadan, balkonda oturmuş sigara içiyordum. Namjoon hyung gelip küllükteki dalı söndürdü. Oysa yeni yakmıştım.
"Öyle planlıyorum. Seni daha fazla rahatsız edemem."
"Rahatsız olmuyorum, istediğin kadar kalabilirsin. Ama ne yaşıyorsan, üzerine gitmelisin. Kaçarak olmaz, Taehyung." Kaçarak olmaz. Başımı salladım. Haklı veya haksız kim, düşünmüyordum artık. Ne zaman düşünmeye kalksam kendimi Jungkook'un dudaklarında buluyordum. Bu, saplantı gibi bir şey olmuştu artık.
Namjoon hyung çıktığında ben de içeri geçtim. Televizyonda öylesine bir kanal açıktı, aldırmadım. Kahvaltı yapasım yoktu. Aç karna sigara içtiğim için de zaten olmayan iştahım daha da kaçtı. Kanepeye uzandım, gözlerim tavandaydı.
Videoyu paylaşan hesap kapanmıştı. Ancak bu bir işe yaramamıştı, çoktan kaydedenler vardı. Okulun çoğu da görmüştü. Bana DM'den mesaj atanlar, dalga geçenler, küfürler yağdıranlar susmuyordu. Hiçbiri umurumda değildi, istediklerini söyleyebilirlerdi. Bunlar canımı yakmıyordu bile. Düşündüğüm tek şey, Jungkook bunu yaptığı için pişman mıydı?
Eskiyi düşünüyordum. Jungkook'u bizim okula geldiği zamanlar görmüştüm. Yoongi, basket takımının eski kaptanı olduğu için artık takımda olmasa da tüm maçları takip ederdi. Jungkook, okula gelir gelmez takıma alınmıştı. Maçlarda sık sık görürdüm, oyununu beğenirdim. O zamanlar gayet sessiz bir çocuktu. Park Jimin ile takılmaya başladığında insanların ondan söz ettiğini duyardım. Diğerlerinin aksine, Park Jimin bakımlı biriydi. Saçlarını boyatırdı ve insanlarla sürekli flörtleşirdi. Belki o da eşcinseldi, belki yalnızca öyle olmayı seven biriydi.
Ama Jungkook'un benim hayatıma girmesi soyunma odasında unuttuğu çantasını benim sanmam ile olmuştu. Takımdan sevmediğim birkaç tip de oradaydı o gün. Hoseok ile yalnızca biraz spor yapmıştık ve çantayı açtığımda benim olmadığını anladım. İçinde eşcinsel dergileri vardı. Diğerleri bunu görünce üzerime yürümüştü fakat çantanın içinden Jungkook'un adının yazdığı bir defter de çıkınca her şey anlaşılmıştı. Sonrasında çantayı bıraktım, içindeki her şeyi çıkarıp gülüyorlardı. Nasıl olsa beni ilgilendiren bir durum değil, demiştim kendime. Fakat sonrasında, bir şekilde, Jungkook'un gay olduğunu benim yaydığım düşünülmüştü. Jungkook, bundan beni sorumlu tutmuştu ve hayatımı bana dar etmeye yemin etmişti. Sürekli benimle uğraştı, işlerimi baltaladı, hocaların önünde küçük düşmemi sağladı. Koca bir yıl bunlarla geçmişti. Onun zorbalığa uğrayacak biri olduğunu hiç düşünmemiştim çünkü hiçbir zaman altta kalan biri değildi. Ona laf atan veya taciz edenlere ağzının payını verirdi. Bir keresinde koridorda biri, ona bakarak ağzıyla sakso hareketi yapmıştı. Hiç unutmuyorum, Jungkook ona yaklaşıp "İşte aynen böyleydin dün gece, bir de erken boşalmasan çok iyi olacaktı." demişti.
Onu birkaç kez, uzaktan, ağlarken görmüştüm. Yine de güçlü biriydi. Artık pek kimse ona laf edemiyordu çünkü zekiydi, başarılıydı. Birkaç haftadır Güney Kore zaferi için yapılacak programa hazırlandığını biliyordum. Yıl sonu için çalıştıkları tiyatro da vardı. Geçen haftalarda bilim fuarı grubuna liderlik etmişti ve yanlış hatırlamıyorsam ikinci olmuşlardı. Kitap okurdu, ders çalışırdı, onu sık sık kütüphaneye giderken görürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
auditorium
Fanfiction🎲 "Bunu fazla abartma bence, ne de olsa ikimiz de adrenalin için buradayız." Jungkook, Taehyung'a hayatı zindan etmek için ant içmiştir. Fakat tüm bunlar olurken Taehyung'un hayatındaki en büyük eksikliği gidereceğinden bihaberdir. haters to lover...