Alelacele bornozu giyip çıktığımda telefona yetişmiştim. Arayan Namjoon hyungtu.
"Alo?"
"Taehyung? Açtın nihayet, Jungkook burada. Pek iyi değil, gelip onu alsan iyi olur."
"Ne?" Namjoon hyung bir şeyler daha demişti fakat hatırlamıyordum. Çabucak üzerimi giyindim, çocuklar yemekhanedeydi. Saate baktım, giriş çıkış saatinin bitmesine bir buçuk saat kalmıştı. Bu saatte otobüs de bulamazdım, cüzdanımı kontrol ettim. Sanırım param taksiye yeterdi.
Siktiğimin çocuğu yine kim bilir hangi duruma sokmuştu kendini. Nefret ediyordum böyle davranmasından. Hiçbir şeyi umursamıyordu. Beni, kendisini umursamıyordu. Oraya gidip onu ne halde bulacaktım kim bilir ve bu beni deli ediyordu.
Mekanın önüne gelince çabucak inip içeriye girdim. Fazla kalabalık değildi. Garsonlardan birine Namjoon hyungu sorduğumda odasında olduğunu söyledi. Çabucak yukarıya çıkacaktım ama köşedeki masada oturan adamı gördüm. Bu o şerefsizdi, Jungkook yine onunlaydı demek. Sinirime hakim olamadan gidip yakasına yapıştım.
"Sen nasıl bir şerefsizsin?!" Adam sarhoştu, büyük ihtimalle beni tanımamıştı. Siktiğimin herifini oracıkta gebertmek istiyordum.
"Bana bak, bak bana! Kaldır başını!" Nihayet gözlerini açtığında yarı baygın hali ile baktı bana.
"Jungkook'un hayatından çıkacaksın? Anladın mı beni! Onu rahat bırakacaksın!"
"O beni aradı." Durmayıp kafa attığımda sandalyeye düştü. Bakmadım bile, dönüp merdivenlere ilerledim.
"Hyung?" Pencere önünde telefonu ile oynuyordu, Jungkook ise kanepede uzanıyordu. Yarı baygın bir haldeydi. gidip anına oturduğumda Namjoon hyung da bize yaklaştı.
"N'oldu?"
"Birileri ile birlikteydi. Baya sarhoş, adamlardan birinin ona yumruk attığını gördüm ve Jungkook da yüzüne tükürdü. Bu saatte kime haber versem bilemedim." Başımı salladım yalnızca. Gözünün altı kızarmıştı. Ona vuran şerefsizin elini kırasım vardı.
"Bu halde yurda dönmeyin. Arayıp izin alalım, bende kalırsınız."
"Çok iyi olur, hyung." Jungkook bir şeyler mırıldanıyordu fakat anlaşılmıyordu. Hyunga yurdun numarasını verdim ve Jungkook'u kaldırmaya çalıştım. Kolumu beline attığımda boynuma yatıp gülmeye başladı.
"Taehyung... yine geldin demek."
"Sessiz ol." Konuşursa diyeceklerimden korkuyordum. Onunla normal bir konuşmamız da yoktu gerçi. İki güzel laftan sonra hemen dalaşmaya başlıyor, birbirimizi parçalıyorduk. O yüzden susmasını istedim.
Namjoon hyung arabayı durdurup arka kapıyı açtı, birlikte Jungkook'u kolaylıkla çıkardık. Eve girdiğimizde hala bir şeyler söylüyordu. Namjoon hyung bize misafir odasını açtıktan sonra Jungkook'a temiz kıyafet verip gitti.
"Taehyung, kahramanımsın..."
"Ayıkken de fark etsen artık bunu." Tişörtünü çıkardığımda kollarını belime sarıp göğsüme yaslandı. Derin derin nefes alıyordu.
"Taehyung, ne zaman gideceksin?" Bir şey demedim. Onu geri çekip temiz giysiyi başından geçirdim.
"Ne zaman, söyle. Hazırlıklı olmam gerek."
"Niye beni göndermeye bu kadar meraklısın? Senden başka nereye gideceğim?" Gülümseyip kapalı gözleri ile yanağıma yaslandı. Elleri yine belimi bulmuştu.
"Kimse kalmaz benimle, göreceksin. Sana aşık olamam." Bu cümleleri beni öyle bıktırıyordu ki dediğini yapıp, siktirip gitmek istiyordum. Sarhoşken bile benim değildi, asla benim değildi. Fakat yapamazdım işte, hiçbir yere gidemezdim. Bu hissi içimden atamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
auditorium
Fanfiction🎲 "Bunu fazla abartma bence, ne de olsa ikimiz de adrenalin için buradayız." Jungkook, Taehyung'a hayatı zindan etmek için ant içmiştir. Fakat tüm bunlar olurken Taehyung'un hayatındaki en büyük eksikliği gidereceğinden bihaberdir. haters to lover...