Bakın nolur 16 yaş altı varsa geldiği gibi geri dönsün ya nolur
Gözlerimi açtığım an Jungkook'u gördüm. Bu, hayatıma nasıl devam etmek istiyorum listemin en başına yerleşmişti o an. Uyandığımda Jungkook'u görmek, en büyük lüksüm ve isteğim buydu artık.
Geç uyumuştuk. Öpüşmüş, sevişmiş, gülmüş, bakışmış ve sarılarak uyumuştuk. Onunla acelemiz yokken, rahat bir yerde sevişmek de bambaşkaydı. Üzerindeki etkimi seviyordu, üç kez boşalmasını buna yoruyordum. Bayılıyordum her haline, çıldırtıyordu beni. Bana binbir şekilde bakıyordu; şehvetli, özlem dolu, üzgün ve hayran. Hepsine, her birine aşıktım. Jungkook'un beni sinir eden noktalarına bile ölecek kadar aşıktım.
İkimiz de çıplaktık ve üşümüş olmalıyız ki yorgan ağzımıza kadar çekilmişti. Uzanıp sırtını sıkıca kapattım. Bacaklarıma değen tenini hissettikçe gülesim geliyordu. Hafif aralık dudaklarından küçük nefesler çıkıyor, kapalı gözleri bu haliyle bile kocaman duruyordu. Çok güzel biriydi, onu daha önce nasıl fark edememiştim? Güzelliği aklımı başımdan alacaktı. Alnına düşen saçlarını arkaya taradım ve sol gözünün altına bir öpücük koyup oraya yaslandım. Biraz kıpırdanınca hemen uyandı, geri çekilip bu haline bakmak istedim.
"Günaydın." Çatık kaşları ile bana baktı, gözlerini kapatıp tavana doğru döndü ve tekrar açtı. Dudakları hafif büzülmüştü. Kaşları çatıkken tamamen bana dönüp bir kolunu yorgandan çıkardı.
"Taehyung, saat kaç?"
"Bilmem." Tekrar bana bakıp kocaman esnedi ve boynuma doğru yattı. Orada mırıldanıyordu.
"Taehyung..." Çıkardığı kolu çoktan saçlarımı bulmuştu. Uzanıp kulak arkasını öptüm.
"Jungkook..." Gülmüştü. O da beni öpüp yüzünü ortaya çıkardı. Pasaklı gözüküyordu ve bu hali inanılmazdı. Bir süre izledim onu.
"Saat kaç, sabahki dersime girsem iyi olurdu." Dönüp telefonumu aldım, on bir buçuğu gösteriyordu. Çevirip ona da gösterdim. Burnunu kırıştırıp bana daha da yaklaştı.
"Madem kaçtı, biraz daha yatalım." O sırada Jaebum'dan gelen bildirimlere baktım, sabah yazmıştı.
"Uyuyor musun
Taehyung?
Odaya girmem gerek
Taehyung ders başlayacak kitabım yok
Giriyorum özür dilerim"Jungkook da okumuş olmalı ki gülüyordu. Telefonu bırakıp ona döndüm ve yanağına bir öpücük daha bıraktım.
"Her güne seninle başlasam, böyle öpsem, dünyanın en sakin ve mutlu insanı olurum." Gözleri kapalı, söylediklerime karşı mırıldanıyordu. Fırsattan istifade dudaklarına yöneldim. Onu böyle, küçük küçük öpmeye bayılıyordum. Tutkulu olduğu anlar gözü dönse ve bu beni inanılmaz tahrik etse de böyle zamanlarda oldukça sevimli oluyordu. Bir parmağı usulca yanağımı okşuyor ve dudakları dudaklarıma değip duruyordu.
"Bir oda değişikliği daha mı yapsam?" Gülüyordum, öyle mutluydum ki. Gözlerimi açıp ona baktığımda onun da güldüğünü gördüm. İnanılmaz bir şeydi bu.
"Bana hep böyle bakmanı sağlayabilsem keşke. Gözlerin, öyle parlak ki kayboluyorum baktıkça."
"Kendininkilerden haberin yok, Taehyung." Yanağımdaki parmağını gözlerime çıkardı. Yorganın içinden elimi sırtına götürdüm ve onu, olabilecekmiş gibi, daha da kendime çektim. Büyülü bir andı sanki.
"Jungkook..."
"Seni seviyorum." Durdum. Hiç beklemiyordum, gerçek anlamda bunu ondan hiç beklemiyordum. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemedim. Parmağı hala yanağımda gezinirken gözleri ile güldü bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
auditorium
Fanfiction🎲 "Bunu fazla abartma bence, ne de olsa ikimiz de adrenalin için buradayız." Jungkook, Taehyung'a hayatı zindan etmek için ant içmiştir. Fakat tüm bunlar olurken Taehyung'un hayatındaki en büyük eksikliği gidereceğinden bihaberdir. haters to lover...