FİNAL
"Üşüyor musun? Atkını biraz daha sar istersen."
"Hayır, iyiyim." O böyle dese de ben atkısını boynuna bir güzel sarıp montunun fermuarını çekmiştim. Gülümsediğinde saçlarına bir öpücük kondurup omzuna yattım. Ne kadardır oturuyorduk ama konuşmuyordu. Yurda hemen dönmek istemedi, sıcak bitki çayları alıp parkın birinde oturduk. Hava güneşli fakat soğuktu.
Mahkemeden çıkalı yarım saat oluyordu neredeyse. Anne ve babası gelmemişti, ben de gitmemesini önermiştim fakat bundan kaçmak istemedi. Jungkook'a adliyeden bir avukat atamışlardı ve hiçbir şeye itiraz etmediği için tek celsede bitmişti iş. Tek celsede evlatlık reddi gerçekleşmişti. Her ne kadar ailesi ile arası iyi olmasa da bu onu derinden yaralamıştı işte. Sessizdi, konuşmuyordu. Mahkeme boyunca bile çok az konuşmuştu. Onu hiç böyle görmemiştim.
Kollarımı ona sardım, kalın montu üzerinde bunu yapmak zor olsa da. Uzanıp yanağını öptüm. Geçen hafta mahkeme yazısı geldiğinde bunun bu kadar erken olacağını hiç düşünmemiştik. Gülüp eğleniyorduk, birbirimizi tanıyorduk ve birden oluverdi. Başta bana söylemeyecekti, gelmemi bile kabul etmemişti ama onu nasıl yalnız bırakabilirdim ki? Tanıdığım Jungkook bununla da alay eder sanmıştım ama değildi. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmediğim için sarılıyordum ben de. Sıkıca, onu kendime daha çok çekerek sarıldım. Göğsüne yattım, saçlarımı çenesine sürtüp onu gıdıkladım. Başımı kaldırıp bir de çenesini öptüm. Biraz gülümsüyordu, başarmıştım.
"Acıktın mı?" Başını salladı iki yana.
"Ne istersin peki ne yapalım?" Omuz silkti şimdi de. Üzgündü biliyordum ama bu hali öyle sevimliydi ki dayanamayıp bir de dudaklarını öptüm. Bunu beklemiyor olacaktı ki gözlerini açtı birden. Kısa bir kahkaha atıp yanaklarını sıktım. Büzülü dudakları ile oldukça sevimliydi.
"Seni seviyorum." Dudaklarını sıkıştırmış parmaklarım yüzünden bunu öyle komik söylemişti ki gülmekten kendimi alamadım, bir daha öptüm.
"Ben de seni seviyorum bebeğim benim." Burnunu burnuma sürtüp bu defa o omzuma yattı.
"İyi ki geldin, sen yanımda olmasaydın o salondan çıkamazdım. İyi ki varsın, seni de kaybederim diye öyle korkuyorum ki.",
"Kaybetmeyeceksin." Saçlarını öpüp okşamaya başladım.
"Ben seninim, her şeyinim. Ne istersen, Jungkook. Sevgili, arkadaş, aile. Hepsini barındırabilirim senin için. Buradayım, gözlerim her zaman senin üzerinde olacak." Başını salladı olduğu yerde. Tam o an bir rüzgar çıktı, soğuk olan hava iyice sertleşti.
"Kalkalım mı artık?" Onaylayıp kalktı ve ben de çay bardaklarımızı aldım. Durağa yürüyene kadar el eleydik, bunu daha önce yapmamıştık ve doğrusu, çok hoşuma gitmişti.
Yurda geldiğimizde Jungkook hala durgundu, odasına gittik. Jimin ve Soobin ile biraz konuştu ve ben odama çıkıp eşyalarımı aldım. Bu akşam onu yalnız bırakmak istemiyordum. Geri gittim ve Soobin'in yatağını da Jungkook'unki ile birleştirdik. Bir film açtık, biraz oyun oynadık, Jungkook biraz ağladı ve onu bolca öptüm. Kar tekrar yağmaya başlamıştı. Lambayı kapatıp yanıma geldi ve duvara yaslanıp penceredeki, bahçedeki lambanın aydınlattığı kar yağışını izledik. Karı oldukça seviyordu, eminim hali olsaydı dışarı çıkmak isterdi. Ama şimdi yalnızca bana sarıldı ve öylece izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
auditorium
Fanfiction🎲 "Bunu fazla abartma bence, ne de olsa ikimiz de adrenalin için buradayız." Jungkook, Taehyung'a hayatı zindan etmek için ant içmiştir. Fakat tüm bunlar olurken Taehyung'un hayatındaki en büyük eksikliği gidereceğinden bihaberdir. haters to lover...