Bugün hava güneşliydi. Soğuk olmasına rağmen kola alıp dışarı, çardağa çıktık. Yoongi yeni bir şarkı bestelemişti, onu dinletiyordu. Normal bir gündü yani.
Dün gece neredeyse hiç uyumamıştım. Dönüp durduğum için Jeabum alttan tekme atıyordu bir ara. Gece terasa çıktım, sigara içtim, koridorda turladım ve sonra geri yattım. Ama hiçbir işe yaramıyordu, Jungkook'un sesi kafamın içinden gitmiyordu.
"Gafil avlandı... Avlandı ile kafiyeli ne olabilir?"
"Davrandı?"
"Belki." Hoseok ile Yoongi söz üzerine tartışırken Seokjin geldi yanımıza. Bize seslendiğinde Jungkook'u gördüm. Soobin ile kahkaha ata ata spor salonuna gidiyorlardı. Sinirleniyordum. Ben hiçbir anı aklımdan atamazken o nasıl hiçbir şey olmamış gibi yapabiliyordu?
Kenardaki bankta oturanları görüyordum, Jungkook'a bakarak konuşuyorlardı. Sesleri gelmiyordu fakat çocuklardan biri Jungkook'un eski oda arkadaşıydı. Konuşmaları tahmin etmek güç değildi. O esnada Jungkook bir şey duymuş olmalı ki onlara döndü. Çocuk birden kalkıp üzerine yürüdüğünde Soobin Jungkook'u geri çekmeye çalışıyordu fakat nafileydi. Elbette geri dönmeyecekti. Fakat yüzünden sinirini anlıyordum. O gerizekalılar gevşek gevşek güldükçe Jungkook'un yüzü asılıyor, elleri yumruk haline geliyordu. Çocuk ona yaklaşıp kalçasını sıktığında daha fazla duramadım yerimde.
"Taehyung, nereye?" Hoseok'a aldırmadım. Yürüyüp yanlarına geldiğim gibi o sikim herifin yüzüne indirdim yumruğumu. Bunu beklemiyordu, kimse beklemiyordu. Çocuk yere düşer düşmez bir tane daha vurdum. Dudağı çoktan patlamıştı.
"Taehyung, dur!" Jungkook'un sesini duyuyordum, beni omuzumdan çekmeye çalışıyordu ama nafileydi. Çocuğun yakasından tutup kendime yaklaştırdım.
"Bir dahakine parmaklarını tek tek kırarım, anladın mı?"
"Kim Taehyung!" Coğrafya öğretmeninin sesiydi bu. Ayağa kalkıp üstümü düzelttim, sanırım ceketim yine yırtılmıştı.
"Derhal müdürün odasına!" Jungkook'a baktım, Soobin'in omzu altında bana bakıyordu. Bunu niye yaptığımı anlamıştı. Bir şey demedim, o bana bakarken hocayı takip ettim.
Müdür beni görmeye alışık olduğu için şaşırmadı. İki gün sonra tiyatro vardı ve orada sabahtan akşama kadar görevli yaptı beni. Bu işime gelmemişti, o akşam Namjoon hyunga sözümüz vardı. Yine de bir şey diyemezdim. Kabul edip çıktım odadan. Koridorun başına geldiğimde Jungkook merdivenlere oturmuş bana bakıyordu. Beni beklemişti. Ayağa kalkıp yürümeye başladı.
"Gel." Onu takip ettim.
Nereye gittiğini bilmiyordum. Aramızda da baya mesafe vardı. Onu takip etmekten başka çarem yokmuş gibi peşine takılmıştım. Belki, sahiden de yoktu.
Dışarı çıkıp okulun arkasına geçti. Eski bir kapıdan girdi, burası çok önceden kazan dairesi olarak kullanılıyordu. Şimdi ise tiyatrocular dekor odasına sığmayan eşyalarını koyuyordu. Cebinden çıkardığı anahtarla açmıştı, aralık kapıdan girdiğimde hemen sağımdaydı. Bir şey demedi, kapıyı ilerleyip karşıda kral tahtına benzer koltuğa geçip oturdu. Yavaşça yürüyüp yanındaki iskemleye oturdum.
"Kendini benim korumam mı sanıyorsun? Niye yaptın bunu?" Bir şey demedim. Ceketimin cebinden paketi çıkarıp bir dal çıkardım.
"Bunun için teşekkür ederim Taehyung ama yapma, anladın mı?" Dumanı üfleyip ona baktım. Yüzünde her zamanki ifadesi yoktu. Alay etmiyordu, gülmüyordu. Bana sırf yapma demek için buraya kadar gelmiştik.
"Ben de diyorum bunu kendime. Yapma diyorum."
"Ne oluyor sonra?" Oturamadım. Kalkıp duvara yasladım. Jungkook da kalktı, elimdeki sigarayı alıp kendisi içmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
auditorium
Fanfiction🎲 "Bunu fazla abartma bence, ne de olsa ikimiz de adrenalin için buradayız." Jungkook, Taehyung'a hayatı zindan etmek için ant içmiştir. Fakat tüm bunlar olurken Taehyung'un hayatındaki en büyük eksikliği gidereceğinden bihaberdir. haters to lover...