Adımlarımı hızlı hızlı atmaya başladım. Düşünüyordum. İçimden koşmak gelmiyor muydu? Evet, biraz geldiği doğruydu. Onu görmek istiyordum bir an önce sanki sabah yanı başında uyanmamışım gibi. O kadar fazla dozumu almıştım ki birkaç gün içerisinde, yeter zannediyordum ama meğer o öyle olmuyormuş. Gördükçe görmek istiyormuşsun. Ben de tam olarak bunu yaşıyordum. Yetmiyordu. Saatlerce her bir karesini izlemek istiyordum ama gelin görün ki bugün bunu detaylı şekilde yapamazdım. Okuldayken çok dikkatli olmam gerekiyordu. Yan yana görünmemeliydik. Baek Juho'nun gözüne bir şeyler batarsa fena yapacaktı bizi. Bunu ikimiz de biliyorduk. Elimden geldiği kadar da ona bakmamam gerekiyordu çünkü genelde gözlerimle soyuyordum onu. Bu da çok bariz ortadaydı. Bütün ihtimalleri değerlendiriyordum yine de. Bakmamalıydım.
Yüzümdeki gülümsemeyi durdurmaya çalışıyordum ama engel olamıyordum. Beni yıllardır mutlu eden pek bir şey olmamıştı hayatımda bu kadar. Taeyang'ın hayatımda olması beni değiştirmişti. Ben ki daha utangaç olduğumu bile bilmiyordum. Bugün beni o kadar çok utandırmıştı ki ne yapacağımı şaşırmıştım ama yine de hoşuma gittiğini inkar edemezdim. Kendimi keşfediyor gibi hissetmiştim.
Okul kapısına geldiğimde derin bir nefesi içime çektim. Beni diğerlerinden daha farklı bir gün bekliyordu. Bir öğretmenle ilişkim vardı ve bu tamamen yasa dışıydı. Tabiki dikkatli olmalıydık. Biraz da kendimi gergin hissettiğim doğruydu. Böylesine büyük bir sorumluluk daha önce üstüme yüklenmemişti. Taeyang için her şeyi yapmaya hazırdım. Bu yüzden metanetimi iyi koruyordum.
Birkaç tanıdık gördükçe selam vermiştim ama genel olarak beni konuşmaya tutacak birisi yoktu. Sakin ve mutlu şekilde merdivenleri çıktım ve sınıfıma girdim. Her şey eskisi gibi yerli yerindeydi. Uzun zamandır okula da uğradığım yoktu. Neyse ki bütün söylenti ve dedikodular sona ermişti. Artık kimse bizi konuşmuyordu. Aslında daha çok Seokwoo ve Chanhee hakkında konuşuyorlardı.
Yerime oturmadan önce Chanhee'yle göz göze geldik. Tatlı bir şekilde gülümsedikten sonra kısaca el sallamıştım. Hemen yanıma geldi. Arka tarafta diğer çocuklarla konuşuyordu. Neyse ki hâlâ popüler çocuklardan biriydi. Kısaca ona sarıldığımda kendimi mümkünmüş gibi daha iyi hissetmiştim.
"Hey, nasılsın Kyun. Seni gerçekten çok özledim." dedi bana gülümseyerek. Çantamı bıraktıktan sonra kısaca saçlarıma dokundum.
"Çok iyiyim Chan. Gerçekten. " dedikten sonra gülümsedim. "Nasıl gidiyor Seokwoo'yla?"
Gözlerini kaçırdı gülümseyerek. Bu iyiye işaretti. Utanmıştı sanki.
"İyi, son bıraktığın gibi. " dedi gülümsemesini bırakmadan. "Peki sen hafta sonu ne yaptın? Hiç anlatmıyorsun neler olduğunu." diye sordu kaşlarını çatarak. Evet, şu anda büyük bir sırrım vardı ve bunu kimseye söylemeye niyetim yoktu. İstesem bile bunu ona anlatamazdım, her ne kadar içimdeki heyecanlı Kyun bunu istese de.
"Japonya'dan arkadaşlarım geldi. Onlarla vakit geçirdim bütün hafta sonu. Güzeldi aslında hafta sonum. Senin nasıldı?" diye sordum konunun kapanması için. Çünkü konu bir şekilde Taeyang'a gelecekti, biliyordum ve ben de ağzımdan kaçırabilirdim bazı şeyleri.
"Yani, Bay Yoo ile ilgili bir şey yok? Öyle mi? Oysa bana çok neşeli görünmüştün. " dedi kaşlarını kaldırarak. Biraz işkillenmişti benden. Ama hayır, hiçbir şey ağzımdan çıkmayacaktı. Kafamı salladım hızlıca. Tam o sırada sınıfa giren öğretmenle birlikte yerlerimize oturduk. Chanhee, bana sonra konuşacağız bakışı attı. Kısaca gülümsedim ona. Umarım bugün güzel bir gün olurdu. İçimden sadece bunu diliyordum.
*†*†*†*†*†*†*†*
Yoo Taeyang*
Öğretmenler odasında oturmuş Kyun'u düşünüyordum. Acaba ne yapıyordu şimdi? Aynı okulun içinde hiçbir şey yapamıyorduk. Karşılaşsak bile kendimi diken üstünde hissedecektim. Juho probleminin bir an önce ortadan kalkmasını istiyordum ama ben uğraşana kadar bitmeyecekti bu durum. Tam o sırada kapıdan giren kırmızı saçlı Juho'yu gördüm. Yaptığım hataların cezasını çekiyordum, farkındaydım. Onu gördüğüm gibi kafamı çevirdim başka bir tarafa. Ona belki de yapabileceğim en kötü şey yapmıştım, yalnız bırakmıştım. Bunu haketmemişti. Nasıl bilebilirdim ki insanların canlarını bu denli yakabileceğimi henüz kalbimi birisi hiç kırmamışken? Daha ben tatmadığım bir duyguyu onun iliklerine kadar hissettirmiştim belki de.
Tekrar vücudumu bir pişmanlık hissi sardı. Bazen bu yaptıklarını haklı bulmuyor muydum? Evet sonuna kadar haklı buluyordum. Yine de mutlu olmayı hak etmek istiyordum. Ya yeterli olamazsam diye kafamın içinde dönmeye başladı bütün sorunlar. Önümdeki dağınık şekilde duran kağıtları üst üste getirip dosyamın içine koydum. Biraz nefes almak istiyordum. Dosyalarımı dolabımın içine koyduktan sonra kendimi öğretmenler odasından atmıştım. Koridoru hızlı hızlı adımlarken ilk katta bulunan öğretmenler odası işime gelmişti. Kapıdan dışarı adımımı attığım anda derin bir nefesi içime çektim. Öğle arası olduğu için bütün öğrenciler dışarı çıkmış ve ilkbaharın tadını çıkarıyordu. Hava bugün çok güzeldi bir kaç gün önceki yağmurun aksine. Derin nefeslerim bir süre sürdükten sonra cebimdeki telefonu çıkardım ve Kyun yazısının yanındaki mesaj sembolüne bastım. Ona yanımda çok ihtiyacım vardı. Beni sakinleştiren bir etken olarak gerçekten her zaman başımı omzuna yaslayabilirdim. Ne kadar okulda görüşmeyeceğimizi söylesek de kendime engel olamıyordum.
"Üst kattaki müzik odasında buluşalım mı? Seni özledim. " -Taeyang
Cevap vermesini beklemeden yukarı çıkmaya başladım. Benden sonra gelmesi daha iyi olurdu. Kendimi biraz sakinleştirebilirdim belki de. Son zamanlarda panik atak krizlerimin geri döndüğünü hissediyordum. İlaçlar için doktora gitmeliydim. Karanlık müzik odasına girdiğimde ışığı yakmadan sandalyelerden birine oturdum ve elimdeki telefonu açtım. İki dakika önce onay mesajı gelmişti. Ufak bir tebessüme rağmen derin nefes alışverişlerim devam ediyordu. Normalde bu kadar uzun sürmüyordu ama karşı koymaya çalıştığım için daha fazla zorlanıyordum.
Kapının açıldığını gördükten sonra gelen kişinin hızlıca omzuna sarıldım. Karşımdakinin kolları da belime sarılmıştı. Sakince beklemeye başladım. Nefeslerimin düzelmesi için beklerken bu koku bana çok tanıdık gelmişti. Hayır, hayır, hayır! Düşündüğüm şey değildi, hayır.
"Nefeslerini bir anda vermeye çalışma, sakin ol." dedi Baek Juho sakin ve şevkatli sesiyle ve sırtımı okşamaya başladı. Onun kokusuyla yumuşamaya başlamıştım. Bir yandan da saçımı okşamaya başladı. Bu his nasıl bir histi? Suçluluk duygusunu iliklerime kadar hissetmeye başlamıştım ama kendimi ayıramıyordum şu anda bu kokudan. Kyun'un yüzüne nasıl bakacaktım? İçimden sadece ağlamak geliyordu. Bir yandan da sakinleşiyordum. Bu çok kötüydü, kafamı çok karıştırıyordu. Beni bu hale getiren de oydu ve şimdi beni sakinleştiren de oydu. Ne yapabileceğimi hiç bilmiyordum. İşte şimdi çok kötü şeyler olacaktı.
O sırada tekrar açılan kapıyla benim güzel bebeğim Kyun göründü. Her ne kadar bu omuzlardan ayrılmak istesem bile ayrılamıyordum. Nefeslerim düzeltmişti ve Kyun'la göz göze gelmiştik. Biraz duraksadı ve ışıktan gördüğü kadarıyla yüzüme baktı. Dünyasını başına yıkmıştım ve bir daha onu toparlayabilir miydim hiç bilmiyordum. Gerçekten bu sefer iyice batırmıştım her şeyi.
#######################
######################
Merhabalar ve iyi geceler. Şu an bilmem kaçıncı rüyanızdasınız ama ben vakit bulup yazamıyorum ki ühüüü. Bir de ilham periciklerim çok depresif yazamıyor böyle güzel güzel şeyler. Sözde daha bunlara kötü bi şey olmayacaktı ama dayanamadım yine şfşdşddğswğ bunun için özür dilerim. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizi seviyorum. Umarım diğer bölüm en yakın zamanda gelir. Bir de şu yukardaki fotoğraf ahh ahh içim yanıyor. 💙💜🤭💜💙💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
what a beautiful teacher! || hwitae
Fanfiction''Farklı şartlar altında olsaydık eğer muhtemelen ruh eşi olurduk.'' ****** Tüm hakları saklıdır. boyxboy bir kitaptır. Rahatsız olanlar okumasın.