Arada sırada eski hayatımı düşünürken buluyordum kendimi. Sanki çok eskiden olmuş bir şeyi hatırlar gibi. Nasıl olmuştu da buralara kadar gelmiştim? Bundan bir kaç sene önce birisi bana gelip Kore'ye taşınacaksın dese inanmazdım herhalde. Buraya alışmak zordu, farklı birçok şey vardı.
Japonya'daki hayatım çok daha farklıydı. Birçok arkadaşım vardı çocukluğumdan beri tanıdığım. Daha neşeli ve daha kaygısızdım önceleri. Lisedeki arkadaşlarıma uyup bir kaç kızla çıkmıştım hatta, sonra bir ilişkinin hiç bana göre olmadığını anlayıp ayrılmıştım. Gece saatlerine kadar dışarda olurdum mesela. Sürekli fotoğraf çekerdim ya da resim çizerdim.
Lakin son bir kaç senedir çok değişmiştim. Babam bizi bıraktıktan sonra kendimi bir çıkmazın içinde bulmuştum sanki. Bir nevi olgunlaşmak zorunda bırakılmıştım. Babam gittikten sonra herkes bize destek olmuştu, sadece babamın ailesi hariç. Annemin çok fazla üzüldüğünü biliyordum çünkü ne kadar korkunç bir evlilikleri de olsa seviyordu babamı. Anılarına sımsıkı tutunuyordu. Japonya'daki hayatım da tatsızlaşmıştı anlayacağınız. Hem de aile içi huzurumuzu bozacak şekilde ve biz de buraya taşınmaya karar vermiştik. Buradaki yeni başlangıcımız bir o kadar farklıydı. Burada hiç kimseyi doğru düzgün tanımıyordum ve kendimi bir yabancı gibi hissediyordum. Gezebileceğim yerleri bilmiyordum, bu yüzden de kameramı çok sık kullanamıyordum. Yeni odamı, evimi ve annemi çekmek dışında başka fotoğrafım hiç yoktu. O fotoğraflar arasında olmasını istediğim birisi daha vardı. Heh, o konuya da gelecek olursak daha önce hiç böyle hissettiğimi sanmıyordum. Hayatımı güzelleştirmişti varlığıyla. Kimden bahsettiğimi hepimiz biliyoruz, Yoo Taeyang. Birisine bu kadar çekildiğimi hiç hatırlamıyordum. Ben onu görene kadar erkeklerden hoşlandığımı bile bilmiyordum. Gerçi hâlâ bilmiyorum çünkü Tae dışında hiçbir erkek dikkatimi çekmemişti daha önce. Ona bakmak bile kalbime huzur veriyordu ve ben onun etkisini çok seviyordum. Biraz da bazı şeyleri geride bırakmamı sağlamıştı.
Yine Yoo Taeyang'ı düşünmemle derin bir nefesi içime çekip bırakmam iki saniye sürmüştü. Şifonyerimin üstünde duran parfümden de sıktığımda tam anlamıyla hazırdım, yani Yoo Taeyang'ın karşısına çıkmak için. Dün okulda onunla hiç karşılaşmamıştım sonra öğrenmiştim ki bir günlük izin almıştı. Sebebini bilmiyordum ama belki de kafa dinlemek istemişti. İyice özlemiştim onu ve bu akşam için oldukça heyecanlıydım. Youngbin hyunga bayağı kızmıştım ama yine beni düşünerek onu çağırdığını da biliyordum bu yüzden bir şey diyemiyordum.
Çalan kapı ziliyle birlikte kendi kendime gülümseyip odamdan çıktım. Her şeyi çoktan hazırlamıştık. Youngbin hyung kapıyı açtıktan sonra içeri giren kişilere baktım. Sanghyuk hyungun kıvırcık saçları gözüme ilişti. Kocaman gülümsemesiyle içeri girdi ve Youngbin'le selamlaştılar. Ardından Taeyang göründü.
Gördüğüm şeyle donup kalmıştım. Resmen elim ayağım boşalmıştı birden. Yüzüne düşen siyah perçemlerin arasından gözlerinin içine baktım. Kaybolmuştum ve odak arıyordum. Saçlarını siyaha boyatmıştı. Sarı saçlı pamuk Tae gitmiş yerine olduğundan daha seksi siyah saçlı birisi duruyordu. Bu saçlar ona çok farklı bir hava katmıştı ve daha sert gösteriyordu. İçten içe neden saçlarını boyattığını düşündüm.
Üzerine beyaz bir gömlek giymişti ve kollarını kıvırmıştı. Altına da çok bol olmayan, yani baldırlarına yapışmıştı, siyah bir keten pantolon giymişti. Okulda gördüğüm kadar resmi görünmüyordu ama çok salaş da değildi. Nasıl bu kadar güzel olmayı başarıyordu hiç bilmiyordum. Baktıkça içim eriyordu.
Ben de onları karşıladıktan sonra ikisi de annemle tanıştılar. Taeyang'la göz temasımız bir saniye falandı, hemen gözünü çevirmişti. Annem öğretmenim olan Yoo Taeyang'ın elini sıktıktan sonra sordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/154290333-288-k420592.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
what a beautiful teacher! || hwitae
Fanfic''Farklı şartlar altında olsaydık eğer muhtemelen ruh eşi olurduk.'' ****** Tüm hakları saklıdır. boyxboy bir kitaptır. Rahatsız olanlar okumasın.