Aklımın içinden çıkmıyordu. Öpüşmemizin bir saniyesini bile aklımın ucundan çıkarmak istemiyordum. Devamlı o öpücüğü düşünmek istiyordum. Bu öpücüğün anlamı benim için fazlasıyla büyüktü.
Onun güzel kokulu evinden ayrılalı iki saati geçmişti ve şu anda yatağımda uzanmış bir elim Fantasy'nin tüylerinin üstünde diğer elim de başımın altında düşüncelerimle birlikte tavanı seyrediyordum. Tavan çok güzel boyanmış, taşındığımızdan beri ilk defa böyle dikkatli bakmışımdır herhalde. Öpüşmemizden sonra ikimiz de utangaç bir şekilde birbirimizden ayrılıp normale dönmüştük. Ben direkt mutfaktan kaçıp Fantasy'nin yanına gitmiştim. O da kahve yapmaktan vazgeçip yanıma gelmişti. Eşyaları bana verirken arada ufak ufak gülümsediğini görmüştüm. Sonra öpüşmemizle ilgili hiçbir şey konuşmadan evden çıktım. Biliyordum zamana ihtiyacı vardı, bir anda 'şimdi biz neyiz?' diye sorsam kalbine inerdi. Zaten sadece bir öpücüktü, ikimizin de hoşuna giden masum bir öpücük...
Sürekli yerimde deli gibi zıplamak istiyordum ama Youngbin hyungun dikkatini çekmek istemiyordum. Geldiğimden beri sıkıştırıyordu beni zaten. Sakinliğimi korumuş, dinleniyorum yalanıyla odama kapanmıştım. Gerçi dinleniyordum, tam olarak yalan sayılmazdı. Kalbimi dinlenmesi için sakinleştirmeye çalışıyordum. En sonunda böyle olmaz diyerek yerimden kalktım. Fantasy'i de okşamayı bıraktığım için ters ters bana bakmıştı. Son bir kez başını okşayıp odadan çıktım.
"Youngbin hyung! " diye seslendim odamın kapısından. Annem evde yoktu ve biz üçümüz yalnızdık, köpeği de sayıyorum elbette. Youngbin, üstünde annemin çiçekli önlüğüyle koridorun başına gelip bana baktı. İstemsiz gülmüştüm.
"Ne oldu Kyun?" dedi gülmeme aldırmayarak. Bir yandan da elindeki bezle elini siliyordu.
"Ne yapıyorsun?" diye sordum. Fantasy de yerinden kalkıp ayaklarıma dolanmıştı yine. Bu köpek ne çok seviyordu beni ya, ayrılmıyordu yanımdan bir türlü.
"Pasta yapmaya çalışıyorum. " dedi hâlâ bana bakarken. Anlam verememiştim neden pasta yaptığına. Kaşlarımın çatıldığına emindim sonra fark edip düzelttim.
"Neden? Neyi kutluyoruz?" diye sorduktan sonra onun yanına ilerlemeye başladım. Genelde bir şeyi kutladığımız zamanlarda pasta keserdik, çünkü annem pasta fazla sevmezdi. Pasta bir kaç özel gün dışında eve girmezdi.
"Taeyang'la öpüşmeni kutluyoruz kuzen."
Dumur olmuş bir şekilde suratına bakıyordum. Bilmemesi gerekiyordu. Acaba anın sarhoşluğuyla anlatmıştım da ben mi hatırlamıyordum. Tahmin etmiş olamazdı değil mi?
"Nasıl?" diye sordum şaşkınlığımı belli ederek. Aval aval bakmayı kesemiyordum. Zaten bugün bir aptal gibiydim bariz sebeplerden dolayı.
"Geldiğinden beri yanakların pespembe ve arada sırada dudaklarına dokunup gülümsüyorsun Kyun. Tahmin etmesi o kadar zor değil. " dedi gülerek sonra aynı şekilde mutfağa geri döndü. Olduğum yerde uzun bir süre bekledim. Algılamaya çalışıyordum. Bir süre sonra utangaçlık vurmuştu ve aynı hızla odama dönmüştüm. Bu saatten sonra bu odadan çıkmak gibi bir niyetim yoktu galiba. Bu hafta sonu boyunca hiçbir yere gidemezdim bu odadan.
**************
'düt, düt, düt dürü düt'
Sinir kriziyle yatağımı tekmeledim, ardından gözüm kapalı bir şekilde telefona uzanıp alarmı kapattım. Uyumaya devam etmek istiyordum. Kaç gündür geç kalktığım için oldukça alışmıştım kendi kendime kalkmaya. Zaten annem bana hiç dokunmadan işe gidiyordu bu yüzden hafta içi hiç görüşememiştik. Tek faktör Youngbin hyungtu, hafta içi çalıştığı için onunla da çok görüşememiştik malum şeyler dışında elbette. Neyse ki hafta sonu beraberdik yoksa evde çıldırırdım tek başıma. Sonuç olarak geç kalkmaya o kadar alışmıştım ki şu an çok zorlanıyordum. Bu arada dün akşam Youngbin hyung, Fantasy'i öpüştüğüm ve aşırı aşırı hoşlandığım beyin evine bırakmıştı. Öpüşmemizin ardından hemen görüşmek istemiyordum çünkü kalbim kaldırmazdı. O yüzden onu göndermiştim. Kalbimi minicik kıran bir şey vardı çünkü Taeyang beni sormamıştı. Beklemiyordum sormasını ama içten içe beklemiştim böyle bir şey olmasını.
Haftanın ilk günündeydik yine ve annemin bana verdiği iznin sonuna gelmiştik. Bugün okula gitmem gerekiyordu ama gözümü açıp hareket dahi etmek içimden gelmiyordu. Chanhee'yi çok özlemiştim ama üzerimde olacak diğer gözleri hiç istemiyordum. Kendimi ister istemez geriyordum. Aslında o kadar önemli olmamalıydı çünkü önemsiz insanların düşüncelerini de umursamamalıydım.
"Kyunnie kalk artık!" diye odamın dışında bağıran annemin sesini duydum. Anne gitmesem ya?
Ben ses vermeyince odamın kapısı hızla açıldı. Gelenin annem olduğunu hiç sanmıyordum çünkü annem kapıyı tıklatmadan girmezdi.
"Kalk artık velet. Geç kalacaksın." diyerek üstümdeki örtüyü attı Youngbin. Gözlerimi ovuşturmama rağmen ayılamıyordum.
"Uykum var hyung. " diye sızlandım ve arkamı döndüm ona. Sıkıntıyla üfledikten sonra üstümde bir ağırlık hissetmiştim. Anladığınız üzere üstüme çıkmış yuvarlanıyordu. Bilmiyorum daha önce böyle bir şeye tanık oldunuz mu ama cidden bildiğin yuvarlanıyordu üzerimde, ben de beraberinde nefes almakta zorlanıyordum.
"Hyung, bir gün öleceğim artık nefes alamamaktan. " diye çığlık attım. Yıllardır eskimez geleneğiydi resmen. Ne zaman beni zorla uyandırmaya çalışsa bu sahne yaşanıyordu. Bu konuda ondan yeteneklisi de yoktu ne yazık ki (!)
"Beş dakika içinde masada olmazsan daha büyük işkenceler planlıyorum, ona göre. " diyerek kalktı üstümden ve kapımı kapatmadan odamdan çıktı. Düşüncelerini bilmiyordum ama ne düşünüyorsa yapacağından emindim. Cidden ayıltmıştı beni. Yatağımdan kalkıp elimi yüzümü yıkamaya lavaboya sürükledim kendimi.
İşlerimi hallettikten sonra mutfağa doğru yürüdüm. Çubuk sesleri ve tabak seslerini duyabiliyordum. Kapıdan içeri girdiğimde çoktan başladıklarını görmüştüm.
"Günaydın! " dedim biraz sesimi neşeli çıkarmaya çalışarak. Annem gülümseyip karşılık vermişti ardından yanağından öpüp benim için ayrılmış sandalyeye oturdum. Çubuklarımı parmaklarımın arasına aldım.
"Bugün okula gitmeye hazır mısın?" diye sordu bana. Yüzüne baktım annemin ve onayladım onu. Eğer ki yüzüne bakmasaydım yalan söylediğimi düşünecekti. Küçükken yalan söylediğimde hep yere bakarak konuşurdum ve annem hâlâ aynı olduğumu düşünüyordu. Ama oldukça değişmiştim.
Annem, yüzümü gördüğünden beri okulda ne olduğunu sorguluyordu. Anlatmamı istiyordu veya bir açık vermemi ama ağzımı asla açmayacaktım. Daha hâlâ kendim bazı şeyleri kabullenememişken anneme bu konuyu açmak fazla basit olurdu. Kadının kalbine indirmek istemiyordum. Annem konunun üstünde çok fazla durmadan kapatmıştı.
"Teyze. " diye seslendi Youngbin. Ben çoktan yemeye başlamıştım. Ne diyecek diye ona baktım. Annem de ona bakmıştı benimle birlikte.
"Yarın akşam arkadaşlarımı davet edebilir miyim yemeğe? Seninle de tanıştırmak istiyorum. Hatta bir tanesi Youngkyun'un sınıf öğretmeni. " diye bombayı ortaya bıraktı. Yediğim şey boğazıma kaçtı ve deli gibi öksürmeye başlamıştım. Gerçekten bu çocuk ne yapmaya çalışıyordu? Pardon çocuk dedim, koskoca adam oldu hâlâ bana oyun oynuyordu. Annemin verdiği suyla biraz kendime gelmiştim. Gözlerimi kısarak ona bakmaya başladım. Bir şey söyleyemezdim annem varken, daha fazla şüphelenmesini istemiyordum. Şimdi rahatsız olduğumu belli etsem mutlaka soracaktı.
"Olur Binnie. Yarın için alışveriş yapalım o zaman. " dedi annem gülümseyerek. Gerçekten Tanrı beni sınıyordu emin olmuştum.
############
Merhabalar, bir bölümün sonuna geldik. Hemen diğer bölümü de yazacağım. Bu kadar uzun sürmeyecek. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bugün doğum günüm ayrıca fazla neşeliyim şdşdidieşdwğğw Çok yansıtamadım yazdıklarımda çünkü dün yazmaya başlamıştım... ama olsun.
Hatalarım varsa affola. Sizi seviyorum ❤️🌸🎊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
what a beautiful teacher! || hwitae
Fiksi Penggemar''Farklı şartlar altında olsaydık eğer muhtemelen ruh eşi olurduk.'' ****** Tüm hakları saklıdır. boyxboy bir kitaptır. Rahatsız olanlar okumasın.