Yine, yeni, yeniden. Her gün diğerinin tekrarı. Kafam çorba gibi, karman çorman. İki saniye huzurlu hissetsem üçüncü saniyede moralim bozuluyor. Duygularımı ifade etme konusunda zorlanıyorum şu günlerde. Belki de son yaşananlar bünyemi tamamen sarstı. Ne hissedeceğimi bilemiyorum. Ne söylesem, ne beklesem bilemiyorum. Uğruna verdiğim içsel savaşların acısını çekiyordum sanırım. O savaşın sonunda paramparça olmuş ruhumu tedavi etmeye çalışıyordum. (yazar notu: tam burada Türkçe bir şarkının sözlerini yazdım neden bilmiyorum. Tahmin edebilecek misiniz, bir deneyin. Ama bütün bir cümle değil kısa kısa kelime veya söz kalıbıyla.) Hiçbir şey bilmiyordum. Sadece yatağımdan uzun süre çıkmamak ve çaresizliğime ağlamak istiyordum. Dün yaşananlardan sonra bugün nasıl olacak bilmiyordum. Hatırlayacaktı. Mutlaka hatırlayacaktı. Bazı şeylerin daha da kötü olmasından korkuyordum. Moralimi yüksek tutmam gerekiyordu. Hem de çok.
Bugün benim için iyi şeylerin olacağını düşünerek uyanmıştım. Sakin sakin gidecektim ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Kimseye bir faydası olmayacaktı ya. Orası gerçekten ayrıydı. Tavanı kaç dakikadır izlediğimi bilmiyordum. Pijamalarımla uzanmış alarmın çalmasını bekliyordum.
Birkaç dakika sonra beklemediğim başka bir ses gelmişti. Birisi beni arıyordu. Telefon zil sesimin geldiği yere elimi uzattım. Ekranda yazan Izumi yazısıyla kalbim hızlanmıştı bir anda. Uzun zamandır görüşmediğim Japonya'daki arkadaşım burnumda tütmeye başlamıştı. Daha fazla bekletmeden telefonu kulağıma götürdüm. Bir yandan da sırtımı yatak başlığıma yasladım.
"Izumii, heeyy. " diyerek neşeli çıkarmaya çalıştım sesimi. Beni aradığına sevinmiştim ama şu an beni tanımlayacak bir kelime varsa bu daha çok duygusal olurdu.
"Maemiii, uyan artık. Seni beklemekten ağaç olduk. " diyerek bana sitem etti. Şaşırmıştım. Nasıl yani? O sırada odamın kapısı çaldı.
"Anne birazdan geliyorum. Izumi, nasıl yani?" dedim karşıdaki arkadaşıma. Anlamaya çalışıyordum. Odamın kapısı açıldı o sırada. Kafamı çevirip gelen kişiye baktım.
"Böyle yani Kyun. " dedi Izumi ve içeriye girdi. Şaşkınlıktan dilimi yutacaktım neredeyse. Yataktan fırladığım gibi Izumi'nin üstüne atladım. Uzun bir zamandır görmüyordum onu. Gözlerim dolduğuna yemin edebilirdim.
"Inanmıyorum sana! Gerçek misin? " diye yüzüne dokunmaya başladım. Suratında kocaman bir gülümseme vardı. Uzun zamandır hiç bu kadar mutlu olmamıştım sanırım. O sırada açık kapıdan birisi daha görüldü.
"Bensiz parti mi yapıyorsunuz siz? " dedi Aki kollarını açmış bana doğru gelirken. Şaşkınlığımın üstüne daha fazlası eklenmişti. Açtığı kolları etrafıma sarıldı. Ben de onu öldürecekmişçesine sarmaladım. Duygularımı ifade edemeyecek haldeydim. En sonunda dayanamayıp ağlamaya başladım. Tıpkı bir çocuk gibi.
"Hey, hey! Niye ağlıyorsun sen bakayım? Maemi, senin gülmen gerekiyordu. Beni de ağlatacaksın şimdi. " dedi Izumi suratımı tutarak. Onun da gözleri dolmuştu. Tekrar sarıldım ona.
"Sizi çok özledim, ondan ağlıyorum. " dedim mırıltıyla. Diğer kolumu Aki'ye açtım grup kucaklaşması yapmak için. O da davetimi anladı ve yaklaşıp ikimize sarıldı. Yüzlerini görmesem de ikisinin de ağladığını biliyordum.
"Hey, hadi yemek yiyelim. Sizi bekliyoruz. " dedi odaya gelen annem. Onun da yüzünde güller açıyordu. Demek ki Izumi ve Aki'yi görmek onu da mutlu etmişti.
Birbirimizden ayrıldık. Gülümseyerek yüzlerine bakıyordum. Bir yandan da gözyaşlarımı silmiştim.
"Siz geçin, ben üstümü başımı değiştireyim. " dedim ve onları odamdan göndermeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
what a beautiful teacher! || hwitae
Fanfiction''Farklı şartlar altında olsaydık eğer muhtemelen ruh eşi olurduk.'' ****** Tüm hakları saklıdır. boyxboy bir kitaptır. Rahatsız olanlar okumasın.