«1 hafta sonra»
Yoo Taeyang*
Sadece izliyorum yoldan geçenleri belki onu görürüm ümidiyle. Arada bir gözlerimi kapatıyorum, hayaliyle yaşatıyorum kendimi. Başımı taşımak o kadar zordu ki tek elimin üstüne koymuştum. Düşüncelerim geçmiyordu. Beni fazlasıyla meşgul ediyorlardı. Sırf bu yüzden o malum günden beri izindeydim. Onsuz olan o okula adım atmak istemiyordum. Yanımda olsun istiyordum. Saçlarımı okşayıp ben seni bırakmam demesini istiyordum. Derin bir nefesi içime çektim ve hemen ardından aldığım nefesi geri bıraktım. Kendimi hissettiğim küçük çocuk peşimi bırakmıyordu, kaç yaşına gelmiştim ama olgunluğa erişemiyor gibiydim. Bu yaşananlar da neydi böyle?
Bazen elimizde olmadan insanları kaybediyorduk. Bizi ayıran sadece ölüm değildi, hatta bazen kırgınlıklar daha fazla bizi ayırıyordu insanlardan. İşte asıl o zaman kendini eksik hissediyordun, yine en azından ölümü düşündüğümüz zaman buruk hissetsek de kafanın içindeki 'ya da' ları silebiliyordun. Belki pişmanlıkları, bilmiyorum. Lakin bir insanı öylece kaybetmek ve yapabilecek olsan bile telafisi olmaması, işte bu daha sancılıydı. Sırf bunlardan dolayı kendimi daha da ufalmış hissediyordum.
Salon düzenimi bozmuş ve tekli berjeri pencerenin önüne çekmiştim. İnce pikeme sarılmış diğer elimde de telefonumu tutuyordum. Ona attığım mesajların haddi hesabı yoktu, utanma duygumu bir kenara bırakıp uzun uzun özür mesajları yazmıştım. Duyduğuma göre çok uzağa gitmemişti. Teyzesinin, yani Youngbin'in ailesinin yanına gitmişti. Yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu her ne kadar bilsem de mesaj atmadan duramıyordum. Yanına gitmek istiyordum, kapısına dayanıp usulca ismini mırıldanmak istiyordum. Kollarımın arasına almak ve bir daha sonsuza kadar bırakmamak...
Beni nasıl bu denli kendine aşık ettiğini bilmiyordum. Beni sadece yanaklarının azıcık kızarması bile, yüzündeki ufacık tebessüm bile heyecanlandırıyordu düşüncesizce. Onun omzunda dinlendiğim bütün zamanlar sanki huzuru iliklerinde hissetmek gibiydi. Öptüğüm dakikalar geçmek bilmemişti, hoş ki bitsin hiç istememiştim. Yumuşak dudaklarını düşündüm, acaba tekrar benimkilerin üzerinde olacak mıydı? İstemsiz titredim. Yoksunluk yaşıyordum, daha doğrusu onsuzluk. Serçe parmağımdaki onun yüzüğüne baktım. Gözlerim dolmaya yer arıyordu zaten, yüzüğünü gördükçe ağlamak istemiştim. Kyun hâlâ burada benimle birlikteyken son kalışında yüzüğünü unutmuştu ve ben onun gittiği gün bulmuştum bu yüzüğü. Elime alıp saatlerce ağlamam da cabasıydı. O günden beri parmağımdan çıkarmaya yeltenememiştim. Bir şekilde bu yüzüğün değerli olduğunu düşünüyordum, ne olursa olsun ona geri vermeliydim bunu ama yüz yüze olması için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Elimdeki telefonu açtığım gibi en son onunla konuşmam karşıma çıktı. Kamerayı açıp parmağımdaki yüzüğü çektim ve altına not yazdım görüp benden almaya gelmesini umarak.
"Sevgilim, yüzüğün bende."
~~~~~~~~
O sırada Kyun*
Önümde duran tabloya baktım. Tablonun geneline bakmamaya özen gösterip boyamın nasıl dalgalandığını inceledim. İncelemem bittikten sonra bütün olarak tabloyu inceledim. Arkamda duvara yaslanmış olarak duran diğer resimlerin yanında yerini alacaktı. Hepsinin teması neredeyse aynıydı. Tek kişiyi çizmiştim, o da bir haftadır hafızamın içinde her şeyden öte rüyalarımda olan Taeyang'tı. Kendimi onu çizerek sakinleştiriyordum. İşte saçma olan nokta da tam burasıydı, bütün sinirimin ona olmasına karşı onu çizerek kendimi rahatlatıyordum. Yine onda bitiyordu her şey. Hem zehirim hem de panzehirim oydu. Bu hastalıklıydı. Gözümden düşen ikinci damlayı sildim. Canım acıyordu. Onu görünce yaşadığım hayal kırıklığı sanki bugün yaşanmış gibi kalbimi sıkıyordu. Mesajlarının hepsini görmeme rağmen cevap vermiyordum, istemiyordum. Kendimi güvensizlikler girdabının içinde hissediyordum.
Çizdiğim resme bir daha baktım, onu ağlarken çizmiştim. Güneşim ağlıyordu. O ağlarken benim ağlamamam olanaksızdı. Onu neden böyle çizdiğimi bilmiyordum, sadece içimden böyle gelmişti. Sanırım ben ağlıyorsam o da ağlamalı diye düşünmüştüm, bu saçmalığa gözyaşlarım arasında güldüm. Onun ağlamasına dayanamazdım ki.
Bu yaşananlara rağmen onu deli gibi seviyordum, bana yaşattığı kaçıncı burukluk hissi olsa da. Kaçıncı ağlayışımı gerçekleştirsem de ondan vazgeçemiyordum. Üzerimdeki yeşil tişörte gözyaşlarımı sildim. Evet, onun tişörtüydü. Dün tesadüfen valizimin içinde bulmuştum, galiba aceleyle hazırlanırken Youngbin çantama atmıştı bunu da. Bilerek yaptığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.
O sırada telefonuma mesaj gelmişti. Gelen mesaja açıp baktım.
"Kyunniee~ ne zaman geleceksin? Seni çok özledim. Tatilini bitir ve gel artık. " -Chanhee
Bu mesaj istemsiz dudaklarımda bir tebessüm bırakmıştı. Beni ufak tefek iyi hissettiren şeylerden biriydi sadece. Bir haftadır bana destek olmayan da yoktu. Sanırım onu öğrenen ikinci kişi teyzem olmuştu lakin anneme anlatmaması için elimden gelen her şeyi yapmıştım. Annem apar topar buraya gelmeme anlam verememişti, kurcalayıp duruyordu. Kendimi hazır hissettiğimde bu konuyu ona da açmak istiyordum ama şu an hazır hissetmiyordum. Annem beni bildi bileli kızlara ilgi duyuyordum, henüz daha erkeklere ilgi duyduğumu bile bilmiyordu. Hoş, belki de sadece Taeyang'la ilgileniyor olabilirdim, bilmiyordum.
Chanhee'ye verdiğim cevaptan sonra gelen diğer mesaja baktım. O'ndandı. İstemsiz kalbim hızlanmıştı, kendime sinirlendim. Mesaja tıkladıktan sonra karşıma çıkan fotoğrafla elim serçe parmağıma gitti. Yüzüğüm bir haftadır yerinde değildi ve kendimi eksik hissediyordum. Bu yüzük benim için oldukça değerliydi ve şu an onun güzel, narin parmaklarını süslüyordu. Bir de mesajda sevgilim demişti. Gözlerim tekrar doldu. Onu çok özlemiştim, ayrıca karşısına çıkmak istiyordum. Böyle kaçarak hiçbir şey elde edemezdim. Savaşmak istiyordum, bu kadar saklandığım yeterliydi.
Aslında bana anlattıkları gayet yeterliydi ama o son görüntü zihnimden silinmiyordu. Keza, Youngbin onun anlattığını onaylamıştı. O da o kadar çok dil dökmüştü ki ister istemez inanmıştım. Ama yine de kararsızdım ona gidip gitmemekte. Onun bana ihtiyacı olduğu kadar benim de ona ihtiyacım vardı. Lakin ne yapmalıyım bilmiyordum.
Ellerim mesaj kısmını açtığında düşünmeye başladım. Doğru kararı vermek istiyordum, özellikle kendim için. Karşısına çıkıp yüzleşmeliydim, her ne kadar onu hemencecik affedeceğimi bilsem de. Kararımdan dönmeden önce yazmaya başladım Güneş'ime.
"Geliyorum."
###############
Merhabaalarrr, umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Bayadır yazamadım pek vaktim olmadı, kusura bakmayın lütfen. Hemencecik toparlamaya çalışıyorum, umarım batırmıyorumdur. Yorum yapmayı unutmayın güzellerim, sizi seviyorum 💚💚💜❤️
![](https://img.wattpad.com/cover/154290333-288-k420592.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
what a beautiful teacher! || hwitae
Fanfiction''Farklı şartlar altında olsaydık eğer muhtemelen ruh eşi olurduk.'' ****** Tüm hakları saklıdır. boyxboy bir kitaptır. Rahatsız olanlar okumasın.