18

205 24 89
                                    

Bir o tarafa döndüm, bir bu tarafa. Gözüme iki saniye uyku girmiyordu. Attığı mesajı düşünüyordum. O mesajı atalı bir buçuk saat geçmişti henüz ama bir cevap vermemiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sanki bu kadar zaman karışık bir kafaya sahip değilmişim gibi daha çok kafam karışıyordu. Ne istiyordu benden daha? Tamam en son o sarhoşken güzel dakikalar geçirmiştik ama bu kadardı. Yine yaptığından pişman olur ve benimle konuşmaz diye düşünüyordum. Ama öyle olmamıştı işte.

Şunu düşün Kyun, ya bir öğretmenin olarak mesaj attıysa? Eğer resmi bir mesaj atacak olsa tam adını kullanırdı ama değil mi? Evet, evet kesinlikle sadece ciddi bir mesaj değildi. Yine de bu problemi daha büyük yapıyordu. Neden benimle özel olarak görüşmeye çalışıyordu ki?

Yattığım yatakta dikeldim ve sırtımı yatak başlığına yasladım. Biraz temiz hava almaya ihtiyacım vardı sanki sabahtan beri dışarıda değilmişim gibi. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Yatağımdan çıktım ve yürüyüp odamın kapısını açtım ani kararımla. Sağ cebime de telefonumu atmıştım. Yavaş adımlarla kapı girişine kadar geldim. Askılıktaki hırkamı üzerime geçirip çıktım evden. Umarım kimseyi uyandırmamışımdır. Dış kapıya indiğim an derin bir nefesi içime çektim. Gerçekten ihtiyacım vardı buna. Bir süre gözlerimi kapatıp caddenin sakinliğini dinlemeye çalıştım. Gecenin soğuğunu ciğerlerime doldurdum.

Neden o olmak zorundaydı? Neden Kore'
deydik? Neden Taeyang'la tanışmıştım? Belki de bunun adı sadece kaderdi. Bizi bir araya getirmek istemişti. Hoş ki bir araya gelemiyorduk bir türlü. Onu bu kadar çok severken onun beni istememesi canımı yeterince yakıyordu zaten.

Verdiğim anlık kararla yürümeye başladım. Doğruca evine gidiyordum. Her şeyi sormak belki de yüzleşmek istiyordum artık. Dayanamıyordum. İçimde tutmaktan sıkılmıştım. Onu da dinlemeliydim, eğer ki oluru yoksa yoluma bakmalıydım. Bu girdiğim çıkmaz bir an önce son bulmalıydı. Kendi kafamın içinde bitiremezsem işte o zaman sıkıntı büyüktü.

Onun sokağını döndüğümde durdum. Emin miydim? Bir anlık kararla çıkmıştım yola ama doğru muydu bu? Gözlerimi iki saniye kapatıp arkamı döndüm. Büyük hataydı. Bu saatte rahatsız etmek de saçmalıktı. Ya beni eve almazsa? Ya iyice kendimden soğutursam?

Tam geri yürümeye başlamıştım ki duyduğum kendi adımla yerime çakıldım.

"Youngkyun? " diye seslendi ilahi gibi bir ses. Bu sesi nerede duyarsam duyayım tanırdım. Beynimin derinliklerinde en çok duymayı istediğim sesti. Her gün bu sesi duymak istiyordum.

Geri dönmeye cesaretim yoktu. Ama ben bir hamlede bulunmadan o benim yanıma gelmeye başladı. Tamamen yüz yüze gelmeyi bekledim. Nasıl bakacaktım suratına? Aslında onun utanması gerekirken ben utanıyordum. Ben yanlış bir şey yapmamıştım. Tamam, bir öğretmeni kendime aşık etmeye çalışıyordum ama yine de hatalı değildim. Bana atmayın suçu. Yanıma tamamen geldi ve koluma dokundu.

"Niye bu saatte buradasın? " diye sordu yüzüme bakarken. Bir de soruyor muydu? Acaba niye buradaydım. Tabi ya keyfimden. Elleri arasından kolumu çektim yavaşça. Bana dokununca heyecanlanıyordum. Düzgün konuşamayacağıma emindim. Bütün odağım yüzündeydi. Cesaretimi topladım ve konuşmaya başladım.

"Senin yanına geliyordum. " dedim. Sorgular şekilde yüzüme baktı.

"Neden? " diye sordu. Diyorum ya yiğidim keyfimden. Seni öyle göresim geldi.

"Mesaj attın ya bana. Yüz yüze konuşmak istedim. " dedim apar topar. Hiç şaşırmış gibi görünmüyordu. Hatta gülümsemişti bile.

"Tamam o zaman, gel eve geçelim. " dedi tekrar koluma dokunurken. Ne alıp veremediği vardı kolumla bilmiyorum ama ilk defa bu kadar uzun süre dokunuyordu bana. Öpüşmelerimiz hariç tabi. Bu sefer kolumu tutmasına izin verdim ve yürümeye başladık. Yalnız çıkmış gibi görünüyordu. Bu saatte o niye dışarı çıkmıştı ki? Fantasy'i de gezdirmiyordu. Fazla garipti.

what a beautiful teacher! || hwitaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin