19/1

202 24 110
                                    

Gözümü açmadan bir süre boyunca düşündüm. Dün gece neler olmuştu? Mutlu muydum neydim? İyiydim sanki. Evet, evet iyiydim. Her şey yolunda gitmişti. Eminim bütün nöronlarım el ele tutuşmuş dans ediyorlardı. (tam burada halay çekiyorlardı demek isterdim ama diyemem. ) Çok mutluydum. Uzun zamandır bunu hissedemiyordum sanki. Mutluluk hissini. İliklerime kadar mutlulukla doluydum. Yaşadığımı hissediyordum. Sanki birazdan kuş olup gökyüzüne doğru uçacak gibiydim ve şu an bunu çok yapmak istiyordum. Dün gece Taeyang'la öpüşmüştük. Artık kaçıncı oldu sayamıyorum tabi ama olsun son olmaması için dua ediyordum içten içe. Ayrıca bir sırrımız vardı artık. Birlikte olduğumuzu kimsenin bilmemesi gerekiyordu. Ama bu sır bozulabilirdi her an çünkü saatten haberim de hiç yoktu. Yüzümü yalayan bir köpekle uyanmıştım güne. Benim için harika bir başlangıçtı. Bu evin kokusuna gömülmek istiyordum. Evet, evet tahmin ettiğiniz gibi. Onun evinde kalmıştım. Bu harika kokan evde uyanmak bile iliklerime kadar yaşadığımı hissettiriyordu bana. Birkaç dakika düşünmeye ihtiyacım vardı. Belki bir daha burada olamazdım, bilmiyordum. Ama umarım bu son olmazdı. Kendimi farkında olmadan son olmaması için dua ederken buluyordum. Artık nasıl üzerimde travma etkisi bırakmışsa her an her şey bozulacak gibi hissediyordum. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. İşte şimdi gerçekliğe dönmemin vakti gelmişti.

Fantasy, kendi kuyruğunu yakalamaya çalışıyordu gözümün önünde. Bu görüntü ister istemez gülümsememe sebep olmuştu. Elimi uzatıp sevmeye çalıştım onu. Bir yandan da etrafa bakınıp telefonumu arıyordum. Orta sehpanın üstünde görünce uzanıp elime aldım. Sanki ecelime susamış gibi ekranı açtım. Saat çoktan on buçuğu geçmişti. Evdekiler kalkmış hatta yemek yiyor olmalılardı. Bu da benim sonum anlamına geliyordu işte.

Yattığım yerden bir hızla kalktım. Anlık olarak başım dönmüştü ama durmadım. O sırada gözlerini kocaman açmış bana bakan Taeyang'ı gördüm. Elinde çok iştah kabartan yemeklerle dolu bir tabakla bana bakıyordu. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Bana mı hazırlamıştı bunu? Gerçekten mi? Kırk yıl düşünsem gözlerimin böyle bir şeye şahitlik edeceğini bilemezdim.

"Nereye?" diye sordu bana. Birkaç saniye bekledim. Ne desem bilemiyordum. Aklım evdekilerdeydi ama kalbim buradaydı.

"Eve gidecektim ama şey... benim için mi hazırladın? " diye sordum. Emindim ama yine de sormak istemiştim. Onun ağzından duymak istiyordum bir de.

"Acelen ne Kyun? Bir şeyler yiyelim öyle git. Aç gitmene izin veremem. " dedi bana. Dünden razı bir şekilde geri oturdum yerime. Sonra kalktım tekrar. Yüzümü yıkamam gerekiyordu.

"Bir lavaboya gidip geleyim. " diyerek lavaboya yürümeye başladım. İşte bu kadar hızlı ikna edebiliyordu beni. Yüzümü yıkayıp tekrar onun yanına yürüdüm. Kendimi utangaç hissetmiyordum ama bir çekinmiyor değildim. Hemen yanına oturduktan sonra Fantasy geldi aramıza oturdu. Ah be, niye aramıza oturdun ki?

Taeyang, çubukları bana uzattıktan sonra yemeye başladı. Ağzına birkaç bir şey attıktan sonra bana baktı. Ben de elime çubukları alıp yemeye başladım. Temiz eliyle gözümün önüne gelen saçları tutup kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Saçlarını biraz kestirmen lazım. Gözüne girecek. " dedi gayet ciddi bir şekilde. Gülümsedim. Böyle sıradan şeyleri konuşmak bile heyecanlandırıyordu beni.

"Tamam hyung, giderim bir ara. " dedim gözlerim kısılana kadar gülerek. Baş parmağıyla yanağımı okşadı. Etkilenmiştim işte. Nasıl oluyordu bu?

"Bu arada dün Japonya'dan arkadaşlarım geldi. Bütün gün onlarla birlikteydim. Bu yüzden okula gitmedim. " dedim yemeğe devam ederken.

"Benim yüzümden diye düşünmüştüm. Sanki benden kaçıyormuş gibi. Ama öyle olmadığını bilmek güzel. " dedi gülümseyerek. İçten içe söylemek istemiştim eskiden ondan kaçtığımı ama söylememeliydim. Söylediklerini görmezden gelip devam ettim konuşmaya.

"Bu haftasonu da onları gezdirmeyi düşünüyorum aslında. " dedim. Bize eşlik etmesini o kadar çok isterdim ki ama mümkün olmadığını biliyordum.

"Bu güzel. Kyun, aynı zamanda... Youngbin bile bilmemeli, tamam mı? " dedi bana kaygıyla bakarak. Ne kadar saklayacağımızı bilmiyordum. Muhtemelen ben mezun olana kadardı ya da Taeyang başka bir okula geçene kadar. Çok iyi biliyordu, böyle bir skandal ortaya çıkarsa kariyer hayatı tamamen biterdi. Bunu ben de biliyordum elbette. O yüzden dikkatli olmalıydık. Yine de bir taraftan buruk hissediyordum gizlemek zorunda kaldığımız için. Özellikle Youngbin'den bir şey saklamak imkansızdı. Her şeyi anında anlıyordu.

"Youngbin anlar ki. " dedim masumca. Arkadaşını tanıyorsa kesinlikle Youngbin anlardı.

"Haklısın. Pekala, onun dışındaki kimse bilmeyecek. " dedi serçe parmağını kaldırarak. İstemsiz güldüm. Birine serçe parmak sözünü vermeyeli yıllar olmuştu. Serçe parmağımı parmağına geçirdim.

"Tamam hyung. Söz. " dedim hâlâ gülümsemeye devam ederken.

Son bir kez daha ağzıma bir şeyler tıktıktan sonra ayağa kalktım.

"Gitmem lazım hyung. Yakalanmayalım. " dedim  kapıya doğru giderken. O da ayağa kalkmıştı ve yavaş yavaş peşimden geliyordu. Kapı kulbunu tuttum ve ona döndüm.

"Her şey için teşekkür ederim. Yemek çok güzeldi aynı zamanda. " dedim sırıtarak. O da bana gülümsedi ve yaklaştı. Belimden tutup kendine çekti beni. İstemsiz ellerimi omzuna koymuştum. Bu hareketine şaşırmıştım. Gerçekten oluyor muydu yoksa ben sadece hayal mi kuruyordum? Dudağıma yaklaştı ve üst dudağımı dudakları arasına aldı. Gözlerimi kapatıp karşılık vermeye başladım. Bu anları hafızama kazımam gerekiyordu bir daha hiç silinmemek üzere. Çok anlamlı ve çok derindi. Öpüşmemiz bittiğinde gözlerimi açıp onun otuz iki diş sırıtan yüzüne baktım. Saçlarına baktım. Dokunmaya kıyamadığım o saçları. Belki tekrar saçlarını sarı yapmalıydı.

"Bugün yağmurlu olabilir. Sıkı giyinmeyi unutma ve üşütme. Her zaman mesaj atabilir veya arayabilirsin. " dedi ve son kez ufak bir buse kondurdu dudaklarıma ve benden ayrıldı. Tamam der gibi başımı salladım. Ardından ben de kapıyı açıp ona el salladım. Ayakkabılarımı giydim hızlıca ve son kez dönüp baktım ona. Sonra merdivenlerden hoplaya zıplaya inmeye başladım. Böyle bir sabaha uyanmak varmış işte. Mutluluğumu hiçbir şey bozamazdı. Sonra aklıma evdekiler geldi. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Bahanemi düşünüyordum. Ne dersem inanırlardı ki? Hiçbirine inanmazlardı. Son köşeyi de döndüğümde kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Bizim binayı gördükten sonra içeri girdim. Hızlıca merdivenleri çıkmaya başladım. Tam o sırada telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkarıp baktım. Youngbin beni arıyordu. Açıp kulağıma götürdüm korkarak.

"Efendim hyung? " dedim sakin olmaya çalışarak. Kısık sesli bir şekilde konuşmaya başladı Youngbin.

"Hangi cehennemdesin bilmiyorum ama teyzeme yürüyüşe çıktı dedim. Sakın beni bozma ve acele et artık. Çok geç kaldın. " dedi bana. İşte gerçek bir hayat kurtarıcıydı o. Deli gibi gülümsüyordum. Onu çok seviyordum.

"Tamam hyung, çok teşekkür ederim. " dedikten sonra bizim kapıyı çaldım. Bir süre bekledikten sonra kapı açıldı. Annem bana bakıyordu.

"Kyun, nerdeydin? " dedi annem. Aklı sıra bizi avlamaya çalışıyordu işte. Youngbin yürüyüşte demesine rağmen teyit edecekti işte. Bu kadın çok zekiydi. Bazen aklından çok korkuyordum.

"Yürüyüşteydim anne. " dedim gülümseyerek ve içeriye girdim.


#######

İyi geceelerrr güzellerim. Bir bölümle daha karşınızdayım. Bu bölüm daha bitmedi aynı günü anlatan kısa bir bölümüm daha olucak o yüzden bölüm adını böyle adlandırmak istedim. Diğer yarı bölüm özel bölüm gibi aslında. Bir de bu saatlerle nasıl birleştireceğimi bilemedim. Umarım beğenirsiniz. Diğer bölümde görüşmek üzere. Seviyorum sizi. 💜❤️✨🎉

what a beautiful teacher! || hwitaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin