~~~
Kalbim yerimden çıkacakmış gibi hissediyorum. Heyecan ve stres karışımı hislerimin beni hem yorması hem de daha fazla dinç hissettirmesi yüzünden ne yapacağımı bilemiyordum. Hayalim gerçekleşmek üzereydi. Son bir saat kalmıştı. Ayların hatta yılların nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Belli bir zamana kadar ne yapmak istediğime bile karar vermemişken şu anda en çok istediğim şeyi gerçekleştiriyordum. Son kez etrafıma bakındım eksik bir şey var mı diye. Sanırım yoktu.
"Kyun, bir dakika baksana. " diyerek bana seslenen arkadaşıma baktım. Elinde kendi hazırladığı pastayı bana gösteriyordu. Pastayı görünce yüzümde bir gülümseme oluştu. Gökyüzü renginde ve üstünde minik minik güneşlerin olduğu pastaya yaklaştım.
"İzumi! Bu harika olmuş. Bayıldım! "
Arkadaşımın yüzünde memnun bir gülümseme belirdi. Kendinden gayet emindi zaten bu pastayı yapacağını söylerken. Sırf bu an için Japonya'dan buraya kadar gelmişti ve ben ona karşı çok minnettar hissediyordum kendimi.
"Seveceğini biliyordum. Boşuna pastacı olmadım ya ben!" diyerek güldü. Pastayı devirmemek için özenle uzanıp kısa bir sarılma verdim Izumi'ye. Ardından ayrılınca pastayı yemeklerin olduğu masaya götürüşünü izledim. Pastayla beraber hiçbir eksik kalmamıştı. Derin derin nefesler almaya başladım. Gözlerimi yavaş yavaş duvarlarda gezdirmeye başladım. Yaptığım tablolar... Evet, doğru okuyorsunuz. Üniversitede güzel sanatlar okuduktan sonra kendimi geliştirmek için yurt dışına çıkmıştım ve şu an ilk sergimin açılışını yapacaktım. Kendi memleketime geleli daha iki ay olmuştu. Her şeyiyle özlemiştim burayı. Annemi, kuzenimi, evimi, arkadaşlarımı... en çok da onu. Lakin bu özlem beni daha çok resim yapmaya itmişti. Duygularımı katarak çizmiştim her bir resmi. Bu yüzden de burada bulunan her tablo benim için çok özeldi.
Şimdi de bütün heyecana ve strese duygusallık eklenmişti. Kendimi tutmam gerekiyordu. Ağlamak için uygun bir zaman değildi. Burnumun ucuna dokundum ve dış kapıya doğru yürümeye başladım.
"Izumi, ben çıkıyorum. Üstümü değiştirip geleceğim. Ben gelene kadar kimseyi içeri alma. Duydun mu? " dedim. Ceketimi giydim hızlıca.
"Aki ne olacak? Saatlerdir beni arayıp duruyor gelmek için buraya. " dedi gülerek. Henüz Izumi dışında kimseyi içeri sokmamıştım. Herkesin buraya geldiğinde bütün tablolarımı ilk kez görmesini istiyordum. Hislerini tek tek yüzlerindeki mimiklerden okumak istiyordum. Özellikle hayatımın aşkının. Bütün bunların ona sürpriz olmasını istiyordum.
Yurt dışına çıktığımda zorlukla ayrılabilmiştim ondan. İkimiz için de sancılı bir dönem olmuştu ama bütün zorlukların üstesinden gelip birlikteliğimizi sürdürebilmiştik. Ona her geçen gün daha fazla aşık oluyordum. Etimle, kemiğimle...
"Alma içeri. Dayanabilir bir saat daha. " dedikten sonra kapıyı açıp çıktım. Hemen kenara park ettiğim arabanın kilidini açıp ön kapıyı açtım. O sırada serginin kapısına gözüm takılmıştı. Yüzümde oluşan gülümsemeyle arabaya binip evime doğru sürmeye başladım.
~~~
İliklerine kadar huzuru hissetmenin ne demek olduğunu bilmiyordum, onunla tanışana kadar. Her sabaha uyanma sebebim, yaşama sevincim olmuştu. Benden kaç yaş büyük olmasına rağmen hiçbir zaman beni örselememiş ve her zaman bana gösterdiği saygısıyla sevmişti. Düşüncelerimi önemsemiş ve bana değer vermişti. Hatta bunlar bana olan aşkından bile önemli geliyordu artık. Çünkü zaman geçtikçe aslında değerli olan şeyin böyle klişe şeyler olduğunu anlıyordun. Önemli olan birbirine olan sevginin oluşmasıydı. Sanki bir annenin yavrusuna olan sevgisi gibiydi. Seninle bütünleşiyordu. Ben de Taeyang'a karşı bu hisleri besliyordum. Ondan uzaklaşmak benim için çok zordu. Ruh eşimi bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
what a beautiful teacher! || hwitae
Fanfic''Farklı şartlar altında olsaydık eğer muhtemelen ruh eşi olurduk.'' ****** Tüm hakları saklıdır. boyxboy bir kitaptır. Rahatsız olanlar okumasın.