Bu sokakların sonu yok muydu anlamıyorum. Beni çok önemseyen babam yokluğumun farkında mıydı? Sokağın sonunda cafe/bar türünde bir yer olduğunu gördüm. Girip girmemek konusunda kararsız kalsam da telefon etmek zorundaydım. İçerisi neredeyse adım atılamayacak kadar kalabalıktı. Dumandan hiçbirşey görünmüyordu.
Garson olduğunu düşündüğüm adama "Acaba telefonunuzu kullanabilir miyim?" dedim nazik bir ses tonuyla. "Bar tarafina geç, bekle."dedi.
Gösterdiği yere doğru giderken duvarda ki saatte on bir olduğunu gördüm. Zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğini düşünürken yan tabureye biri oturdu. Benim yaşlarımda gibi görünüyordu. Kemikli bir surata sahipti. Üzerinde siyah bir tişört ve deri ceket vardı. Oldukça havalı görünüyordu. O sırada barmen geldi.
Ben telefonu kullanmak için tekrar rica ederken yanımdaki oğlanda "aynısından " dedi sert bir ses tonuyla. Aynı anda konuştuğumuz için söylediklerimizden pek birşey anlaşılmadı. O sırada bana baktığını gördüm ifadesiz bir suratla. Barmen yanımdakinin içeceğini hazırlarken bende etrafı seyretmeye başladım. Dumandan pek görünmese de etrafta bir çok çift vardı. Önüme atılır gibi koyulan telefon yüzünden kısa çaplı bir şaşkınlık geçirdim.
Telefona anlamayan gözlerle bakarken aynı sesin "ara" dediğini duydum. " Buranın telefonunu kullanacağım ama yine de teşekkür ederim." dedim en kibar ses tonumla. Normalde böyle bir muammeleye farklı davranırdım. Ama bilmediğim bir ortam da bu o kadar da kolay olmuyor. İfadesiz surat "naparsan" dedi ve önümde ki telefonu aldı.
Barmenden aldığım telefonla babamı aradım. "Ben kayboldum. Şuan bir cafeden arıyorum. Evet. Bir saniye yazıyorum." Dedim ve bir peçeteye babamın bahsettiği durağın yerini yazdım.
Telefonu kapatırken yanımdakinin beni dinlediğini farkettim. Saklar gibi değil de bildiğin bana dönmüş bir şekilde dinliyordu. Öfkeli bakışlarıma hakim olmaya çalışsam da sanırım beceremdim. Adresi yazdığım peçeteyi alıp "teşekkür ederim" diyerek çıktım.
Babam sık sık İstanbul'a gelirdi. Bu yüzden buraları bilmek konusunda fena sayılmazdı. Bahsettiğim cafeye yakın olduğunu düşündüğü durağı sormak için etrafta birilerini ararken hemen arkamda farlarını yakmış bir araba belirdi. Dönüp baktığımdaysa ışıktan dolayı görebildiğim tek şey barda ki züppenin olduğuydu. Aldırmadan yürümeye devam ettim. Hızlı hızlı attığım adımlar kalbimin daha çok çarpmasına neden oluyordu. İlk günden bütün belaları üzerime çekmeyi nasıl başardığımı düşünürken fiyatıyla üç dört ev alabileceğim araba da arkamdan geliyordu. Bu lanet durak neredeydi? Hızlı hızlı yürümeye devam ederken kendimi yerde buldum. Arkamda ki araba da benim düşmemle durdu.
"Ölmeye mi çalışıyorsun?" Diye bağırarak indi.
Korkuyla karışık bir ses tonuyla " ölmeye çalışmıyorum, ölmemek icin kaçıyorum" dedim.
Karanlık olduğu için tam anlamasam da sırıttığını farkettim. Hızla yerden kalkarken acıdan yürüyemediğimi anladım. Fena burkulmuştu ayağım. Birkaç adım atıp yürümeye çalırken arkamda ki suratın güldüğünden emindim.
" Bu şekilde yürüyebileceğini mi düsünüyorsun? Dedi aynı ses. Dalga geçer gibi bir hali vardi.
"Evet, canım acımıyor dedim sesimin gerçekçi çıkması için yalvarırken. Arkama dönmeden konuştuğum için nasıl tepkiler verdiğini göremiyordum. Kolumun sıkıca tutulmasıyla arkamı dönmem bir oldu.
"Yürüyemezsin" dedi.
"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Bulmam gereken bir durak var şimdi izninle." Sesim çok ikna edici çıkmıstı. Fakat karşımda ki kahverengi gözler ikna olmuşa benzemiyordu. Kolumu bırakmadan öylece bana bakıyordu ve bu benim daha çok korkmama sebep oluyordu.
" Canının acıdığını biliyorum, babanın bahsettiği durağı da. Bu saatte sakat ayakla yürümek istiyorsan tutmayim." dedi sert bir ses tonuyla. Kolumu tutan ele doğru baktığım anda elini indirdi. Kendinden emin bir şekilde arabasına doğru yürümeye başladı. Arkadan gelip gelmediğime bile bakmıyordu. Geleceğimden çok eminmiş gibi bir hali vardı. Şuan ne yapmam konusunda bir fikrim olmasa da içimdeki ses yalnız başına yürüyen bir kız için buranın hiç güvenli olmayacağını fısıldıyordu. Arkasından bağırdım.
" Durağı bulabileceğime eminim." Ağzımdan çıkan kelimelere ben bile şaşırmıştım. Başıma ne geliyorsa bu dik başlılığım yüzündendi. Tamamen hislerime dayalı bir şekilde yürüdüm. Birkaç dakika sonra da durağı buldum. Babamın gözlerinde ilk defa bu kadar büyük bir telaş vardı. Buna şaşırmadığımı söyleyemem.
"Bir daha sakın bunu yapma." dedi. Sesinde ki endişe fark edilebilen türdendi. Sadece tamam dedim ve arabaya bindim. Eve gidip uyuyakalmadan önceyse aklımda sadece adını bile bilmediğim oğlanın kahverengi gözleri kalmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/32084743-288-k719417.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE
ChickLitYalnızlığın içine doğmuş bir kız. Gözü işinden baska birsey görmeyen bir baba. Parçaları kayıp bir yapboz. Bir aşk. İnsan nefret ederken aşık olabilir mi ? Nefret aşkı yok eder mi ? Yok olmuşluğun hikayesi.