Dün geceden sonra güzel bir sabaha uyanmıştım. Belki de dün gece sayesindeydi bu mutluluğum. Baba duygusunu uzun süredir tatmamıştım. Bir daha da tadabilir miydim bilmiyorum. Uyuşuk uyuşuk kalktım ve okul için hazırlanmaya başladım. Artık üniforma giyecektim. Koyu füme bir şort etek ve siyah lacoste türü bir tişörttü. Saçımın birazını arkada özensiz bir şekilde topladım. Kurdele şeklinde bir tokayla tamamladım ve işte hazırdım. Çantamı aldım ve aşağı indim. Masada ki tostu yedikten sonra evden çıktım ve okula gittim. Ezgiyle birlikte sınıfa girdik ama dersin boş olduğu öğrendik. Dışarıya çıkmak için yalvardı ama kütüphaneye gitmeyi tercih ettim.
Kapıdan içeri girdiğim de suratımda aptal bir gülümseme oluştuğuna eminim. Burası kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. İçerisi bomboştu. Raflar arasından birkaç kitap bakmaya başladım. O sırada bir ses duydum. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim ama birşey göremedim. Açıkçası biraz tedirgin olmuştum. Kitaplıkların arasında yürümeye devam ederken yine bir ses duydum. Tamam bu kadarı fazlaydı. Biri resmen alay ediyordu. Aklımda bir isim vardı aslında. Tedirgin olmamın sebebi de buydu. O sırada Atakan sırıtarak yanıma geldi.
"Ne korktun ama?" Resmen gülmekten konuşamıyordu.
"Ödeşiriz" dedim sinirle. Sonra kendimi tutamayıp bende gülümsedim.
Benim aptallığıma gülerken Atakan'ın arkasındaki raf arasından birini gördüm. Bu oydu. Burada tek değildik. Beni korkutan kişi Atakan değildi.
"Baksana kitaplarımı seçtim, hadi çıkalım buradan." dedim telaşla.
Atakan huzursuz olduğumu fark etse de birşey söylemedi. Hızla çıktık. Asansöre doğru yöneldik o sırada nöbetçi öğrenci müdürün Atakan'ı çağırdığını söyledi. Zamanlama mükemmeldi. Tek kalmak için daha iyi bir anı seçemezdim. Asansörün kapısının önüne gelince etrafa bakındım. Kimsenin olmadığını düşündüğüm an, ani bir hareketle bindim. Fakat planlarım tutmamıştı. Kapı tam kapanırken bir el içeri doğru uzandı ve otomatik kapı tekrar açıldı. Karşımda duruyordu işte. Ben onu bulamadan bulmuştu beni. Lanet olsun.Sinir edici bir ifadeyle içeri girdi.
"Sonunda karşılaştık." dedi.
"Buna karşılaşma mı diyorsun sen?" diye bağırdım.
Gideceğim kata basmak için harekete geçtiğim de kolumu tuttu ve asansörün durdurma tuşuna bastı. Ah gerçekten sinirlenmeye başlamıştım.
"Ne yapıyorsun?" dedim. Gülümsedi. Fazla kendinden emindi bu gülümseme.
"Sence?" dedi ifadesiz bir ses tonuyla.
Kapalı alan korkumdan bahsetmiş miydim? Çocukluğum da saatlerce kapalı bir alanda kalma gibi kötü bir tecrübeye sahiptim. O günden sonra da böyle bir korku oluşmuştu. Yavaş yavaş gözlerim kararmaya başladı. Yere düşmeden önceyse duyduğum tek şey ne kadar bela bir kız olduğumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE
ChickLitYalnızlığın içine doğmuş bir kız. Gözü işinden baska birsey görmeyen bir baba. Parçaları kayıp bir yapboz. Bir aşk. İnsan nefret ederken aşık olabilir mi ? Nefret aşkı yok eder mi ? Yok olmuşluğun hikayesi.