Günler, haftalar geçmişti. Güney'e gittiğim, onunla yüzleştiğim günden beri öylesine yaşıyor gibiydim. Bu halim arkadaşlarımı hatta babamı bile endişelendiriyordu. Ama ben yönümü kaybetmiştim. Kalbimin pusulası beni Güney'e götürecekti biliyorum ve buna engel oldukça da bir boşluğa sürükleniyordum. Ders notlarım iyice düşmüştü. Durmaksızın kilo veriyordum. Kimseyle doğru düzgün konuşmuyor okula gittiğim de sınıftan çıkmıyordum. O günden sonra Güney de okula gelmiyordu. Arkadaşları bir haber alamadıklarını söylüyorlardı. Hatta bu durum için beni suçlayanlar bile vardı. Bense sadece nefes alıyordum. Aslında alıyor muydum?
"Kızım yeter artık. Şu haline bak. Kendine gel, bu halin hepimizi mahvediyor." dedi endişeli bir ses tonuyla Ezgi. Atakan da onu onaylarcasına bakışlar atıyordu.
Sesim gitmişti bu yüzden çıkabildiği kadar konuştum ve sadece "İyiyim ben." diyebildim.
"Okuldan çıkınca bir şeyler yapalım." dedi Atakan. Oldukça hevesli görünüyordu.
Karşı çıksam da kabul etmeyeceklerini bildiğim için onayladım. Ders zilinin çalmasıyla da sınıfa gittik. Bir sınavımdan daha düşük almıştım. Hocaların babamla konuşmaları an meselesiydi.
Bir şeyler yemek için kantine geçtik. Yine çok kalabalıktı. Ya da bana kalabalık geliyordu. Kocaman bir kalabalık ve yalnızlığım. Belki de bu kalabalık benim yalnızlığım idi. Alıp sıradan çıktım ve bizimkilerin olduğu masaya doğru yürümeye başladım. Oturdum, elimdekileri bıraktım ve kafamı masaya gömdüm. Uykum vardı ve bu halsizlik artık yoruyordu. Birkaç dakika hiç ses olmadı. Yarı açık gözlerimle kafamı kaldırdım. Karşımda Ezgi veya Atakan yoktu. Sınıftan başkaları da değildi karşımda ki. İlk defa benim yüzümden yumruk yediğini söyleyen Uras'tı.
Ne demekti şimdi bu? Halsizliğim dolayısıyla beynim bana oyun mu oynuyordu? Halisilasyon mu görüyordum yoksa karşımda ki gerçek miydi? Şaşkın bakışlarla konuştum."Nasıl ya?"
Bu tepkim onu eğlendirmişti ki gülerek yanıt verdi. "Aynını ben sana diyecektim." dedi. "Masamı birden ele geçirdin." diye ekledi.
Böyle söylemesi üzerine fark ettim ki gerçekten masasını işgal etmiştim. "Burada ne yapıyorsun?" dedim.
Önce biraz bana baktı. Şu halim herkesin dikkatini çekiyordu ne yazık ki. "En azından aldıklarını biraz geri çek, bana da yer kalsın." dedi mızmız bir duruşla. Biraz daha durdu. Derin bir nefes aldı ve konuşmasına devam etti. "Ve bu halin ne?"
Tepkisi karşısında birkaç dakika sessiz kaldım. Konuşacak sözleri toparlayamadığımı görünce tekrar konuştu.
"Sen gibi olduğum da kendimi rahatlatmak için bir yöntemim var. Hiç sekmedi. Okuldan çıkınca seni oraya götürmemi ister misin?"
Uras iyiydi. Ve gerçekten önemsemişti beni. Onaylar gibi kafamı salladım. O da "Arka kapının karşısında olurum." deyip masadan kalktı. O sırada Ezgi ve Atakan'ın sesini duydum.
"Seni bekliyorduk napıyordun burada?" dedi Ezgi.
"Çıkışta bir işim var. Sizle gelemeyeceğim. İkiniz eğlenin." dedim ve sınıfa çıktım. Son dersin geçmesi için dakika sayıyordum neredeyse.
Uras tam da dediği yer de bekliyordu. Attığım adımlarla birlikte yer altımdan kayıyor gibiydi. Baş dönmem nüks etmişti. Belli etmeden yürüdüm. Beklediğimiz yere özel araç geldi. Bu, kendimi garip hissetmeme neden olmuştu. Bunu anlamış olacaktı ki beni rahatlatmak için konuşmaya başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE
ChickLitYalnızlığın içine doğmuş bir kız. Gözü işinden baska birsey görmeyen bir baba. Parçaları kayıp bir yapboz. Bir aşk. İnsan nefret ederken aşık olabilir mi ? Nefret aşkı yok eder mi ? Yok olmuşluğun hikayesi.