Oturduğum banktan kalkmaya yeltendiğimde gözlerim karardı ve daha kalkamamışken düştüm. Hiçbir şey yemiyordum. Sokakta uyumak ve ağlamaktan başka yaptığım bişi olmadığı içindi sanırım bu baş dönmesi. Kendimi toparladıktan sonra ayağa kalktım. Sokaklarda ki tenhalık azalmıştı.
Kendimi nasıl hissediyordum acaba. Ya da hissetmiyordum. Bu daha iyi açıklardı şu halimi. Seni buldum demişti. Gelse bile beni bulamazdı ki. Ama yine de içim de bir korku oluşmuştu. O Güney'di. Hep bir adım öndeydi benden. Telefonum titremeye başladı. Ezgi arıyordu.
"Efendim." dedim.
"Sana inanamıyorum Beren nerdesin kızım sen öldürmek mi istiyorsun bizi?" diye bağırdı. Aslında bağırdı yerine kükredi desem daha gerçekçi olurdu.
"Sakin ol iyiyim ben. Babama da haber verdim." dedim kısık sesimle.
"Sesin iyiyim ben demiyor ama. Ya anlamıyorum Beren o yaptığı neydi o çocuğun seninle derdi ne çıldıracağım. Sen ortadan kaybolduktan sonra Atakan'la da kavga ettiler. Neler oluyor Beren. Nerdesin sen?" dedi.
"Beni merak etmeyin." dedim ve daha fazla konuşmaya gücüm olmadığı için kapattım.
Zaman nasıl geçiyordu anlamıyordum. Bilincimi resmen yitirmiştim. İnsanların kurduğu cümleler birer uğultuydu sadece. Hiçbir şey anlamıyor, önümü dahi göremiyordum. Bu arada babamla da konuştuk. Büyük ihtimalle beni öldürme planları yapıyordu. Haklı mıydı? Evet, kesinlikle haklıydı.
Akşam güneşin batmasına doğru telefonum yine çalmaya başladı. Güney yine, yeniden arıyordu.
"Limana gel, gelmeme gibi bir şansın yok." dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Resmen emir vermişti.
Limana gittiğim de hava kararmıştı. Siyahların içinde en karanlık duruşu ile beni bekliyordu.
"Ne istiyorsun?" dedim umursamaz bir ses tonuyla.
"Gözlerinin hali ne? Ne yaptın kendine?" dedi en ifadesiz suratıyla.
"Benim eserim olduğunu mu düşünüyorsun?" dedim alay edercesine.
"Gidiyoruz." dedi.
"Git." dedim aynı onun gibi. Onu arkamda bırakıp yürümeye başladım. Madem oyun oynuyordu bende ikinci kişi olacaktım. Oyun tek başına zevk vermezdi.
Bir sokağa girdim. Burası İzmir'in pek hoş olmayan tiplerinin takıldığı bir sokaktı. Belki ikinci defa falandır burada bulunuyor oluşum. Bir erkek topluluğunun önünden geçerken bana laf attıklarını duydum. Normal şartlarda hızla yürüyüp geçerdim fakat oyunu kurallarına göre oynamak lazımdı.
Dönüp bir bakış attıktan sonra o tarafa doğru yürümeye başladım. Biraz da kafamın yerinde olmayışının rahatlığıyla "Selam" dedim. Hepsi birer pislikti.
"Burada ne arıyorsun güzellik?" dedi oradan biri. İğrenç bir şekilde gülmeye başladılar. Şuan suratına bir yumruk patlatmam lazımdı. Fakat sadece gülümsedim.
"Gel biraz gezelim seninle" dedi bir tanesi. Birden bire etrafımda bir yığın erkek oluştu. Gitmeye yeltendiğim de biri kolumdan tuttu. Gülüyorlardı. Dedikleri şeyleri tam anlayamasam da buradan gitmem için yeterli şeyleri duymuştum. Ben gitmeye çalıştıkça etrafımdakiler daha çok yakınlaşıyorladı.
"Defolun." dedi uzaktan bir ses. Ve yanımıza doğru gelip beni kolumdan yakaladı.
"Kızın manitası gelir ve onu kötü adamlardan kurtarır." diye bağırdı bir tanesi. Gülmeye başladılar. Ne çok gülüyorlardı bu herifler.
Güney beni geriye doğru itti. Ellerini yumruk yapmıştı. "Hepinizi şurada dağıtırdım ama dua edin üstesinden gelmem gereken daha önemli biri var." dedi sert bir ses tonuyla. Üstesinden geleceği kişi ne yazık ki bendim.
Bana doğru geldi ve kolumdan yakaladı. Sürükler gibi çekiştiriyordu. Arabanın kapısını açtı ve bir hışımla itti. Kendisi de arabaya bindi. Birden hızlandı. Korkuyla karışık bağırmaya başladım.
"Durdur arabayı."
Kafasını çevirdi ve gözlerime baktı. Alaycı bir şekilde güldü.
"Ne gülüyorsun durdursana." diye tekrar bağırdım.
Hiç beklemediğim bir anda durdurdu. Arabadan indi. Benim kapıma doğru geldi. Bir hışımla tuttu kolumdan ve arabanın kaportasına doğru fırlattı.
"Şu haline bak." dedi ifadesiz bir ses tonuyla. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye de ekledi.
"Ölmeye çalışıyorum. " dedim
"O heriflerin yanında ne arıyordun?" dedi.
"Belamı." diye bağırdım bende.
"Böyle giderse bulacaksın." o da bağırarak konuşuyordu. "Benden" diye de ekledi.
"Ne beyinsiz bir herifsin sen ya. Düş artık yakamdan." dedim ve iğrenircesine bir bakış attım. Gözlerimden birkaç damla yaş döküldü.
"İstanbul'a dönüyoruz." dedi net bir ifadeyle.
"Seninle hiçbir yere gelmiyorum." dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım.
"Geliyorsun." deyip önüme geçti.
"Ne istiyorsun benden? Neden annemin fotoğrafını yırttın? Ölmüş annemden ne istiyorsun?" dedim ve kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. İki gündür aralıksız ağlıyordum neredeyse.
"Ağlama." dedi. Bu defa bağırmak yerine düzgün bir ifade kullanmıştı. Gözyaşlarımı sildi. O bunu yaptıkça daha çok ağlıyordum. Beni bu hale sokan da oydu teselli eden de. Artık bir ölüymüş gibi hissetmeye başlamıştım. Başımda dayanılmaz bir ağrı, kalbim de kocaman bir boşluk vardı.
"Ne yaparsam yapayım senden uzak duramıyorum. Sen rüzgara karşı durabiliyorsun ama ben sana karşı duramıyorum." dedi ve beni arabaya doğru götürdü.
![](https://img.wattpad.com/cover/32084743-288-k719417.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE
ChickLitYalnızlığın içine doğmuş bir kız. Gözü işinden baska birsey görmeyen bir baba. Parçaları kayıp bir yapboz. Bir aşk. İnsan nefret ederken aşık olabilir mi ? Nefret aşkı yok eder mi ? Yok olmuşluğun hikayesi.