"İSTANBUL"

402 15 1
                                    

İzmir'in güzel sabahına ilk defa uyanmak istemedim. Başucumda ki otobüs biletleri içimi huzursuz ediyordu. Etraftaki kolilere çarpmamaya özen göstererek banyoyu buldum. Saçımı özensiz bir şekilde topladım ve soğuk suyu yüzüme çarptım. Pijamalarımı çıkartmak için dolabın başına geçerken babamın sesini duydum.

"Beren Elif kapıda seni görmek istiyor."

Beni uğurlamayacaktı cünkü bana çok kızgındı. Ama dayanamamıştı işte.

"Aptal seni uğurlamaya gelmeyeceğimi mi sandın?" Dedi o sımsıcak sesiyle. Yapıyormuş gibi göründügüm kahvaltıdan sonra odamda ki son kolileri de topladık. Üstüme bordo bir tişört geçirdim ve gri kot. Siyah hırka ve işte hazırdım. Odama son kez baktım. İçimde resmen bir boşluk vardı. Nasıl dolacaktı bilmiyorum. Ya da hiç bir zaman dolmayacaktı kimi kandırıyordum? Babamdan nefret ediyordum. Her zaman aynıydı işte. Umursamaz. Otobüse binmeden önce annemi son defa görmeye gittim. O hep yanımdaydı biliyorum ama mezarının başına birdaha papatya getiremeyecek olmam beni öldürüyordu. Vedalaşıp otogara gittim. Elif'in otogara gelmemesini istedim. Yoksa ayrılamazdık biliyorum. En iyisi buydu. Onu sevgilisine emanet edeceğim asla aklıma gelmezdi. Otobuse bindim ve kulaklıkla müzik dinlemeye başladım. İçimde ki huzursuzluk İstanbul' a kilometreler azaldıkça büyüyordu.

Nihayetinde tabelada İstanbul yazısını gördüm. Birkaç dakika sonra da o meşhur Boğaz Köprüsünden geçtik. Kocaman bir otogara girdik ve orada şirket tarafindan ayarlanan bir araç bizi yeni evimize bıraktı. Etrafta dev gibi binalardan başka birşey yoktu ve ben babamdan bir kez daha nefret ettim.  Evimiz iki katlı ama öyle büyük bir ev değildi. Geniş bir salon ve salonla birleşik bir mutfak karşılıyordu girişte. Üst katta da yatak odaları. Odam güzel bir balkona çıkıyordu. Babamın dediğine göre güzel bir semtmiş. Evin canî cehenneme. Herşey mükemmelmiş gibi yapmayacağım. O sırada babamın sesini duydum.

" Odan hoşuna gitti mi? " Sesinde ilgili baba tonu vardı.

Beni mutluymuşum gibi görmekten vazgeçmiyordu, vazgeçmeyecekti  de.

"Hayır" diyebildim sadece. Karşımda dikilmiş oyun oynuyordu resmen benimle. Suratındaki ifadesizlik sinirlerimi bozuyordu.

" Zamanla alışırsın, alışmak zorundasın." Dedi ve odadan çıktı.

Benim hayatımı oyuncağı mı sanıyordu bu adam? Sinirle evden çıktım. Bu sokaklar yabancıydı bana. Bilmiyordum nereye gideceğimi. Sadece yürüyordum. Ne telefonumu almıştım ne de para. Kendime bir kez daha lanet ettim. Hava da kararmıştı. Saate bakmadan çıkmıştım. Huzursuzluk ve telaş tüm bedenimi sarmıştı. Evin yolunu bile bilmiyorken tek başına dışarı çıkmak akıl işi değildi. Girdiğim sokakta benimle yaşıt gibi gorünen birkaç adam vardı. Birinden telefonunu kulanmak için izin istedim.

" Acaba telefonunuzu kullanabilir miyim?" Adam beni inceledikten sonra " beyler telefon istiyor kız napalım?"  gibi birşey söyledi tam anlaşılmayan bir ses tonuyla. Hepsi bir ağızdan gülmeye başladı. Daha da tedirgin oldum. " Afedersiniz" deyip yoluma devam etmeye başladım.

Lanet olsun ses tonum hiçbir zaman güçlü çıkmayacak mıydı benim?  Neyse ki o heriflerden hiçbiri hızıma yetişebilecek kadar ayık değildi. Bende şuan yapabileceğim tek şeyi yaptım. Çaresizce yürüdüm.

GÖÇEBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin