"KIŞ"

202 6 0
                                    

BÖLÜM ŞARKISI: SILA-KENAR SÜSÜ

Nefes nefeseydim. Nereye yürüdüğümü bilmeden, ne yaptığımı görmeden sadece bir çıkış bulmaya çalışıyordum. Etraf karanlıktı. Her yer aynalarla çevriliydi. Koşar adımlarla ilerlerken karşımda ki aynada bir yansıma belirdi. Bu oydu. İstanbul'a geldiğim andan beri hayatım da bir çok değişiklik olmasını sağlayan kahverengi gözlerdi. İçinde anlayamayacak kadar derin sancıların gizlendiği puslu gözler öylece bakıyordu. Neredeydim ben? Annemi, sesini duyabilecek kadar yakınlarda hissediyordum. Bu aynalar sanki yolumu kaybetmem için özenle koyulmuştu. Bir kez daha kaybedemezdim annemi. Bu sefer bulmuşken olmazdı bu. Çaresizce yürüyordum. Bir yandan annemin sesi öteki yandan da peşimde, artık gölgem gibi hissettiğim bir nefes vardı.

Bir an öldüğümü zannettiğim rüyadan çığlık atarak uyanmıştım. Göz yaşlarımla harmanlanmış olan yastığı kenara itip yataktan kalmak için destek aldım. Dün yaşadığım şeyler bugünümü mahvetmişti ve yarınımı da mahvedecekti.

"Aramızda bir rüzgar var."

"Sen benin nefret dolu o sayfamsın."

"Koparıp atmadığım sürece benimlesin."

Şuan yaşadığım bu hayat benim sonumdu. Kendi ellerimle kendi sonumu hazırlamıştım. Okula gitmeye cesaretim yoktu, cesaretim kadar gücüm de.

Okulun kapısının önüne geldiğimde kendime çeki düzen vermeyi ihmal etmedim. Ve işte hazırdım. Karşısına güçlü olduğumu gösterecek emin adımlarla çıkmalıydım. Uzakta birkaç serseri arkadaşı ile sohbet ediyordu. Duvara yaslanmış kollarını birleştirmiş sohbet etmektense konuşulanları onaylar gibi bir hali vardı. Beni gördüğünü fark edince gözlerimi hemen kaçırdım. Atakan'ı bulup yanına gittim.

"Sana ne oldu? Suratın bembeyaz hasta falan mısın?" dedi ve doktor rolüne bürünüp ateşime bakar gibi yaptı.

Bu çocuğu seviyordum. Güney gibi değildi. Nazik, düşünceli, ince ruhlu. Bir kızı etkilemek için gereğinden fazla özelliğe sahipti.

Bir ara Güney'le göz göze geldiğimizi fark ettim. Bakışlarına anlam veremesem de sadece sınıfa gidip umarsamaz olduğumu göstermekte karar kıldım.

Bugün Ezgi gelmemişti. Sıra arkadaşı gelmeyen bir kızın mağduriyeti hakkında konuşmama gerek yok sanırım. Dersi de dinleyemiyordum. Beynimin içinde yankılanan cümleler baş ağrısına sebep olmaya başlamıştı. Acaba şuan napıyordu? Her ne kadar beni ilgilendirmediğini bilsem de merak etmekte özgürdüm. Belki de sevgilisi vardı. Gerçi Güney'e katlanmak için büyük bir sabır ve aşktan başka birşey göremeyen bir çift göz lazımdı.

Başıma bir bela açmadan eve gitmiş olmanın rahatlığını yaşıyordum. Aslında bunu bir kaç gündür yaşıyordum. Bu sessizlik korkmam için yeterli bir sebepti. Sadece uzaktan uzağa arada bir göz göze geldiğimiz saniyeler vardı. Tuhaftı açıkçası. Kurduğu o cümlelerden sonra beni görmezden gelmesine anlam veremiyordum.

Bugün okulda öğrenciler tarafından ayarlanan küçük çaplı bir konser verilecekti. Herşey bir bir özenle ayarlanmıştı bir sorun çıkıncaya dek. Solist olan kız küçük bir kaza geçirmiş ve grup acil bir soliste ihtiyaç duyuyordu. Ezgi beni kendi çapımda mırıldanırken duymanın verdiği rahatlıkla gidip beni anlatmış. Sesim kötü değildir ama toplum karşısında şarkı söylemek konusunda yetersiz olduğumu düşünüyorum.

"Asla söylemem bakmayın bana öyle." dedim kesin bir ifadeyle. Evet, asla yapmam dediğim şeylerin başrolünde bulurum kendimi genelde.

Salona herkes gelmişti. Bir yığın öğrenci ve idare sıra sıra dizilmişlerdi. Bunun bir kabus olduğunu düşünmeye çalışıyordum. Güney'de gelmişti. Sahneye çok yakın bir yere oturmuştu. Sıra bize geldiğinde sakin adımlarla yürüdüm. Söyleyeceğim şarkı benim hayatımı anlatmak için yazılmıştı sanki.

"Kenar süsü oldum hayatında."

"Yani olmasam da olurdu."

"Kaza süsü de verirdim vefatıma."

"Yokluğum boşluk yaratmazdı."

Söylerken Güney'in o puslu gözlerinden köşe bucak kaçtım. Çünkü biliyordum ki gözlerim onunkilerle buluşursa kenetlerdi beni kendine.

Şarkı bittiğinde salon da ıslıklar, slogan atanlar, ayakta alkışlayanlar ve tebrik edenler olduğunu söylemek isterdim. Ne yazık ki hiç biri olmadı. Şarkıyı söylerken boğazım da bir şeylerin düğümlediğini hissettim. Güney cebinden bir fotoğraf çıkarttı. Annemle beraber olduğum nadir fotoğraflardandı. Altı aylık bir bebeğin annesini son görüşleriydi o kareler. Suratında ki soğukluğun ve kalbinde ki acımasızlığın verdiği bir ifadeyle fotoğrafı yırttı. Kalbim yanıyordu resmen. Birkaç gün önce gördüğüm rüya aklıma geldi. Şarkının ortasında kalakaldım. Gözlerimden yaşlar akarken basamaklardan koşar adım inmeye başladım. O sırada Güney'in oturduğu yerde olmadığını fark ettim. Herkesin gözleri üzerimdeydi. Salondan çıkacakken mikrofonla birinin konuştuğunu duydum. Arkamı dönmeden olduğum yerde durdum.

"Rüzgar kızı." diye seslendi. Sesinde alay edercesine bir ton vardı.

"Bu yaşayacağın hayatının en soğuk kışı olacak."

GÖÇEBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin