"OYUN"

202 7 1
                                    

Bir süre birbirimize baktık. Gözlerinde ki ifadeye anlam veremiyordum. Bakışları, içinde bulundurduğu nefretin yansıması gibiydi. Peki bu nefret miydi? Bana karşı olan hisleri bir nefretten mi ibaretti?

Bana doğru birkaç adım atmaya başladı. O yaklaştıkça geriledim. O bir adım ilerliyordu bense geriliyordum. Sonunda durdu ve kulağıma fısıldadı.

"Sana öğreteceğim." dedi kısık sesiyle. Ardından beni bırakıp gitti. Şimdi de öğretmencilik oynayacaktık. Bana beni ilgilendiren herşeyin onu da ilgilendirdiğini öğretecekti. En azından şuan kafasında planladığı şeyi biliyordum. İlk defa.

Kendimi toparladıktan sonra sınıfa girdim. Ders edebiyattı.

"Girebilir miyim?" dedim nazik bir ses tonuyla. İtiraz edecek gibi görünsede geçmem için başıyla komut verdi. Teşekkür ettiğimi belli eden bir gülümseme yerleştirdim yüzüme ve yerime geçtim.

Karşılıksız sevgi hakkında bir yazı okudu hoca ve bizim fikirlerimizi sordu.

Karşılıksız sevgi neydi? Karşılıksız seven kimdi? Hayatta herşeyin bir karşılığı yok muydu? Evet, kesinlikle vardı. İnsanoğlu bedel ödemek için gelmişti bu dünyaya. Hepimiz birşeyler kaybetmek için çırpınıyorduk adeta ama bunu göremiyorduk. Kazandığımızı zannettiğimiz yalanlar ve arkasını göremediğimiz şeylerden ibaretti karşılıksız sevgi.

"Karşılıksız sevgi koşulsuz ve nedensiz sevmektir."  dedi sınıftan biri. Kendimi tutamadım ve söze atladım.

"Nedensiz sevmek. Bunun anlamını kim bilebilir ki? Peki ya koşulsuz sevgi? Bir şart uğruna sevmiyoruz mu hepimiz, herşeyi." dedim. Kurduğum cümle karşısında hoca birkaç dakika durdu ve şöyle söyledi.

"Beren, hayatında nedensiz sevdiğin şeyleri düşün, şimdi de koşulsuz olanları. Elbet bir şartın olacaktır ya sevmeye ya da nefret etmeye. Ama nedensiz olanlar. Onlar öyle bildiğimiz gibi değildir. Sevmemek için koca sebeplerin vardır lakin sen nedensiz bir şekilde seversin. Karşılıksız sevgi budur."

Biraz durdum ve cevapladım.

"Karşılığını beklemeye korktuğumuz ama yine de geri adım atamadığımız aptal duygular." dedim. Sesim titremişti. Dudaklarımdan dökülen cümleler bana Güney'i hatırlattı biran. Ona nedensiz bir şekilde bağlanmıştım fakat vereceği karşılık benim felaketim olurdu. Düşüncelerim zilin çalması ile sonlandı.

Temiz hava almaya ihtiyacım olduğunu hissettim. Ezgi'yle dışarı çıktık. Banklardan birine oturduk.

"Bana anlatmadığın şeyler var." dedi Ezgi sakin bir şekilde. Aslında bu sessizliğinin sebebi kızgın olduğu kadar kırgın da olmasıydı.

"Beni İzmir'de bulan ve buraya getiren kişi aynı zamanda oraya gitmeme neden olan Güney'di." dedim. Suratında ki şaşkınlık ve gözlerinde ki endişe tahmin bile edememeyeceğim kadar çoktu.

"Sana uzak dur dedim Beren. Güney'in bela bir tip olduğunu söyledim. Şimdi karşıma geçmiş iki gündür o serseriyle olduğunu söylüyorsun." dedi bağırarak.

Sessiz olması için sus işareti yaptım. "Bir zarar vermedi aksine engelledi." dedim ikna etmeye çalışırcasına.

"Hiç güvenmiyorum ona." dedi net bir biçimde.

Kızmaması için sevimli gülücüklerler attım. Birkaç dakika sonra da derse girdik.Tenefüsler de onu görememiştim. Gitmişti belki de. Okulda çok görünmedikleri aşikârdı.

GÖÇEBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin