Taksiden indiğim de o geceyi anımsadım. Herşeyin başladığı o geceyi. Telefon kullanmak için girdiğim bara şimdi Güney'i bulmak için girecektim. Duman altı, havasız, karanlık ve basık bir yerdi. İnsan burada ne için bulunur aklım almıyordu. Saat geç olmasa da bir grup insan vardı. Küme halinde oturanlar ve birkaç çift.
"Güney burada mı?" dedim barmen olduğunu düşündüğüm adama. Karşımda anlamayan bir çift göz vardı. Tekrarladım. "Güney? Güney BOZAN?" O sırada yan masadan bir adam "Neler gelmiş buraya da haberimiz yok." diye bağırdı. Diğerleri de onaylan bir şekilde gülüştüler. Bir tanesi yanıma doğru gelmeye başladı. "Güney'i boşver güzellik." dedi. Midemin bulandığını hissetmiştim. Buradan biran önce çıkmalıydım. Adamı hızlıca ittirdim fakat gayet güçsüzdüm onun yanında. O sırada uzun boy, beyaz ten ve kahverengi gözlere sahip beyaz tişörtlü oğlan adamın suratına bir yumruk patlattı.
Öldüresiye vuruyordu ve işin garibi kimse durdurmuyordu. O an onunla göz göze geldim. Terlemiş ve öfkeden kudurmuştu. Bana bakarken kaşının üstüne bir yumruk yedi. Ama bana bakmaktan vazgeçmedi. Kapıya doğru yürümeye başladım. Aslında olmasaydı nasıl çıkardım buradan bilmiyordum. Çıkıp birkaç adım atmamla arkamdan biri seslendi.
"Sen kimsin?" demişti. Döndüğüm de tahmin ettiğim gibi yumruk atan oğlanı gördüm. "Senin gibi tiplerin mekânı değil burası." diye ekledi.
Benim gibi tipler derken? Ben nasıl biriydim ki?
"Birine baktım." dedim en soğuk kişiliğime bürünerek.
"Kimsin?" dedi aynı ifadeyle. Buraya geldiğimde hep bir belaya bulaşmak zorunda mıydım ben?
"Sanane." dedim ve yürümeye başladım. Gitmeme engel olan eller hesabım da yoktu.
"İlk defa yumruk yedim." dedi. Alay ediyordu. Tutuğu kolumu hızla çektim. Şaşırmış gibiydi.
"Umarım çok acıyordur." diye bağırdım. Gözlerini devirdi.
"Sanırım yediğim yumruk kaşıma değil, kalbime isabet etti." dedi. Kendinden emin bir şekilde "Çok acır mı?" diye ekledi. Benim gösterdiğim tepkinin aksine çok sakin konuşmuştu. Birkaç saniye sessizliğin ardından hızla yürümeye devam ettim. Buraya ne zaman gelsem devamın da hiçte iyi şeyler olmuyordu.
Böyle yerlerde tek olmamam gerektiğini anlamıştım Güney'i bu saatler de bulamayacağımı da. Eve gitmem için taksi durağına gittim. Daha önce de gitmiş olduğum için bu defa bulmakta zorlanmadım. Eve gittiğim de okul daha yeni dağılmıştı. Atakan mesaj atmıştı.
" Nereye kayboldun?" (15.19)
"Biraz işim vardı." (15.23)
Bu aralar tek işimin Güney olduğunu fark ettim.
Akşam sekiz gibi babam geldi. Gelir gelmez de tabiki öğle arasında okulda olmamamın nedenini sordu.
"Mantıklı bir açıklaman olduğunu düşünüyorum." dedi. Burnundan soluduğu her halinden belliydi. O an aklıma gelen ilk yalanı söyledim.
"Ezgi rahatsızlanmış. Onun evine gittim." dedim bir çırpıda.
"Daha makul saatlerde git." dedi aynı ifadeyle. Konuşma bittiğinde odama çıktım. Uyumadan önce aklımda yankılandı bugün ki oğlanın kurduğu cümle.
"Sanırım yediğim yumruk kaşıma değil, kalbime isabet etti."
Alarmın sesiyle uyandım. Soğuk suyu yüzüme çarptım fakat uyanmak çok da kolay olmadı. Uykuyu severdim. Hatta insanlardan daha çok severdim. Üniformamı giydim ve aşağı indim. Babam gitmişti. Her zaman ki gibi masa da yine bir tost vardı. Sabah erken saatte birşeyler yemek yerine okulda atıştırmayı tercih ettim. Çantamı aldım ve çıktım. O yağmurun üzerine hava oldukça güzeldi.
![](https://img.wattpad.com/cover/32084743-288-k719417.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE
Chick-LitYalnızlığın içine doğmuş bir kız. Gözü işinden baska birsey görmeyen bir baba. Parçaları kayıp bir yapboz. Bir aşk. İnsan nefret ederken aşık olabilir mi ? Nefret aşkı yok eder mi ? Yok olmuşluğun hikayesi.