#29

461 11 1
                                    

Multimedia'da Helen'in Nicholas ile konuşurken ki resmi var. Tabi nich sarışın olarak düşünün.

"Hayır Ekin ben de gelmek istiyorum,gelmek ve babamı görmek istiyorum. Bunu bana yapamazsın" Sanki bir şeylerden bıkmış,çabucak bitsin gibi bir edayla bana baktığını gördüm ve sabırla devam etti.
"Helen. Baban zaten seni görmek için gelmiyor! Şu malları alıp ona verecegim. Zaten adam 2 gündür bizi senin şu saçma kuruntuların yüzünden bekliyor! Yarın gidiyorum ve sen bu gece verilen partiye gidiyorsun. Çıkışta seni alıyorum ve gidiyoruz. Sadece ikimiz. Tamam mı güzelim?" Bunları söylerken yanıma daha çok yaklaşmıştı. Normal bir Helen bunlara kanmazdı ama bu Helen için bir şey söyleyemeyecektim. Sonuçta ona güveniyordum,sonuçta eninde sonunda babam beni görmeye gelecekti. Gelirdi. Gelmeliydi.
"Ne partisi?" Elindeki çantaya bir şeyler sıkıştırırken bana bakmadan cevap verdi.
"Yarın gece otelin partisi var 'Yaza Merhaba' temalı sanırım. Eğleneceğini düşünüyorum. İhtiyacın olacak paraları çekmecene koydum."
"Beni terkedip gidiyorsun."

Ekin'

"Beni terk edip gidiyorsun." Bunu karşımda masumane tavırla söyleyen kızı gördüğümde miğdeme bir şey oturdu.
"Hayır,Helen geleceğim. Söz veriyorum." Gelecektim de. Tabi o benden önce davranıp her şeyi berbat etmezse. Planlarımı bir kızın duygularına göre ayarlayamam. Bana verilen iş bu değil. Dikkatini dağıtmak için "Partide giyecek elbisen var mı?" Tanrı aşkına! Bu benim sorabileceğim en son soru felan olmalıydı.
"Son kez alışverişe çıksak hiç fena olmaz" şu 'son' kelimesini öyle çok kullanıyordu ki nefret eder olmuştum. Ona ayıracak zamanım yoktu bile. Önce gidip şu malları bulacaktım. Yanına yaklaşıp elimi yanağına koydum.
"Bebeğim gerçekten vaktim yok neden anlamıyorsun? Daha gidip malları bulacağım. Yarın gece de teslim edeceğim. Şimdi çıkıyorum. Merak etme bu gece geleceğim" dudağına küçük bir buse kondurup kapıya yöneldim.
"Ekin" hafif bir tınıyla adımı söylediğini güçlükle duyarak arkamı döndüm.
"Dikkat et" ah şu kızların bu cümlelerinden nefret ediyordum. 'Dikkat et','kendine iyi bak'. Sen 'dikkat et' Helen. Çok dikkat hem de.

Helen'
İç sesim bile susmuşken bir şeyler hissettiğimi sanmıyordum. Benim gibi neşeli birini bu denli hissiz hale çevirdikten sonra kendilerinden utanmalılar. Kıyafetlerimi sinirle yere atıyordum.
"Ne giyeceğim! Ne giyeceğim! Aptal gibi bir tarafa savuşturulduğum gün ne giyeceğim!?" Hatırladığım şey ile çabucak hala açılmamış olan pembe renkte valizi açtım. Ve içindeki koyu pudra rengi uzun elbise gözlerimi devirdim. Babam almıştı. Yani hiç giymemiştim. 'Channel' markalı olduğunu biliyordum sadece. Başka şansım da yoktu. Elbiseyi dolaba asıp yatağa uzandım. Yavaş yavaş kapanan gözlerimde düşündüğüm tek şey Ekin'in geri dönmesiydi.

"Hazırım" dediğimde kafasını çevirip bana baktı. Saçlarımı topuz yapmıştım. Makyajı normalde kullandığımdan fazla kullanmıştım. Kafasını sallayarak onayladığını belirtti. Bu muydu yani? Ah neyse!
"Baban beni bekliyor çıkıyorum bebeğim eğlenmene bak ve hiçbir şeyi düşünme olur mu?" Gidip ona sarıldım. Fakat bu bir zevk,arzu veya aşka dayanan bir sarılma değildi. Bu tamamen güçsüz ve çaresizlikti. Hafifçe geri çekilip dudaklarıma uzandı. Bekledi ama dudaklarını aralamadı. Daha sonra da hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti. Arkasından sessizce "İyi şanslar" demekle yetindim. Partinin başlamasına daha vardı ve sırf Ekin görsün diye erkenden hazırlanmıştım. Fakat o hayvanın yaptığı tek yorum, kafa sallamaktı! Telefonumu elime alıp Alice'i aramayı düşündüm. Arkadaşımdı.
"Alo? Kimsiniz?" Dediğinde yutkundum.
"Helen" çığlık attığına yemin edebilirim.
"Nerelerdesin sen? Herkes seni konuşuyor! Aptal kız! Nasıl özledim seni bilemezsin! Evine geldiğimde bir sürü adam vardı ve taşındığınızı söylemişti. Taşındınız mı? Bunu haber vermeden yapmazsın ki" demek evimizin içinde bir sürü adam.
"Üzgünüm kimseye haber veremedim" bunu söyledikten sonra çalan kapıyla yerimden sıçradım. Kim olabilirdi ki? "Kapatmam gerek" diyip kapadım telefonu. Karanlık olduğu ve burası da oda oda dizilmiş moteller olduğundan dolayı hiçbir şey görünmüyordu. Korkuyla "Kimsiniz?" Dediğimde tek duyduğum "Aç" olmuştu. Aç mı? Kapıyı aç mı? Yoksa ben açım mı? Of ne saçmalıyordum! Tabi ki kapıyı aç diyordu.
"Bana zarar vermeyeceğini nereden bileceğim?"
"Kapıyı açmazsan zarar göreceksin" uzun konuşmasında sesini hemen tanımıştım. Hızlı bir hareketle kapıyı açtım tam ona sarılacaktım ki gördüğüm tek şey:
Kanlar içinde bir Nicholas'tı.
"Tanrım! Sa-sana ne oldu? Nicholas. Gel" kolundan tutup onu içeri geçirdim. Ama her yerimin kan olmasına yetmişti bu hareketim. Fakat kanlar Nicholas'a ait değildi. Babamın da bu gün burada olduğunu düşündüğümde sinirle "Anlatsana!" Diye haykırdım.
"Baban.. Orada. Etrafı çevrili. Bir çok adamı öldü. Öldürdüm. Babandan sonra seni almaya gelecekler. Kaç. Kaçacaksın"
'Baban orada'
'Etrafı çevrili'
Duyduklarım transa sokmuştu beni. Dünya üzerinde sahip olduğum tek insanı kaybetmek bu kadar basit olamazdı. Babamdı o benim. Babam!
"Beni oraya götür"
"Helen ha-"
"Beni oraya götür! Götürmediğin zaman anında evin etrafını polislerle kaplarım!" Kolumdan tutup iteklercesine
"Yürü!"

EVET! FİNALİN YAKLAŞTIĞINI SÖYLEMİŞTİM. BU HİKAYEYE BAŞLADIĞIMDAN BERİ 30.BÖLÜMDE BİTİRECEĞİM KARARINI ALMIŞTIM. DOLAYISIYLA KISA ZAMANDA FİNAL BÖLÜMÜNÜ YAYINLIYORUM. HOŞUNUZA GİTMEYEBİLİR. BÖYLE BİR HİKAYEDEN GÜZEL BİR SON BEKLEYEMEZSİNİZ.
BENİ MERAK EDİYORSANIZ VS KULLANDIĞIM TEK HESAP TWİTTER: @Bemymisery_

YALNIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin