Multimedia'da Helen'in yürüyüşe çıktığı hali var.Bu arada Helen'in saçı kırmızı kızıl değil. Artık değil:)
Yatakta oyalanmayı bırakıp ayağa kalktığımda banyoya yöneldim. Duş almam gerekecekti,rahatlamaya ihtiyacım vardı. Ekin'in hala nerede olduğunu düşünüyordum kendimi sıcak suya teslim ederken. Eğer çok işi varsa bir not bırakırdı değil mi? Beni bırakıp gidemezdi,gitmezdi. Pekala beni sevmiyor ya da hoşlanmıyor olabilirdi fakat güçsüz görünüp kaçmak hiç ona göre değildi. En azından ben öyle olmasını umuyorum. Kendimi suyun altında biraz daha rahatlattıktan sonra yürüşe çıkmak için çıkardığım beyaz tişört ve siyah eşofmanımı üzerime geçirdim. Saçımı topuz yaptıktan sonra banyodan çıktım. Sanırım bir şeyler atıştırmam da gerekecekti. Ekin hala yoktu ben de masanın üzerine yürüşe çıkacağımı haber veren bir not bıraktım.
"Yürüyüşe çıktım,geleceğim." Belki bunun için bana kızabilirdi ama sonuç olarak ortalıklarda yoktu. Motelin kapısını kapayıp çıktığımda temiz havanın yüzüme temas etmesiyle rahatladım. Bu iyiydi. Yavaş adımlarla yürürken bir Burger Kıng arıyordum. Bulmuştum da. Yemeğimi alıp masaya oturdum ve uzun zamandır bakmadığım telefonumu aldım elime. Bilinmeyen bir numara aramıştı 2 kez. Bir de başka bir numara vardı ama kayıtlı değildi dün gece 3 sularında aranmış. Uyumuyordum. Uyuyor muydum? Ekin uyumuyordu. Uyuyor muydu? Numarayı geri aradım telefon çalarken kalbim küt küt atıyordu bu herhangi biri olabileceği kadar babam da olabilirdi. Ve ya.. Hayal kırıklığıma ulaşmam çok sürmemişti. Çünkü kimse açmamıştı. Burger Kıng'den çıkıp tekrar yürümeye başladım. Motelin yerini hatırladığımdan emin oldum ve daha uzağa gitmeye ikna ettim kendimi. Kulaklığımı taktım düşüncelerimden arınarak. The Pretty Reckless - Im going to Hell dinliyordum. İçinde bulunduğum duruma uyuyordu belki de. Kendimi kaptırmıştım iyice ta ki müziğin sesi kısılıp telefonda "Bilinmeyen Numara" yazısını görene kadar. Kulaklığımı çıkarıp korkuyla açtım telefonu.
"Alo?" Gürültü bir yer değildi daha çok hışırtılar geliyordu.
"Helen" Helen. Bu yorgun sesi nerede duysam tanırdım.
"Baba! Neredesin? Bir şey mi oldu? Neden onca zaman aramadın? Başıma onca şey gel-"
"Sana gönderdiğim koruyucuya bir mesajım var. Bunu ona ilet. Yakında görüşeceğiz. Pek vaktim yok. Mesajı mailine attım. Seni seviyorum,dikkatli ol kızım." Cevabıma vakit kalmadan kapamıştı telefonu. Bu muydu yani? Aylardır konuşmuyorduk. Hakettiğim telefon görüşmesi bile değildi ki konuşma süresine bak. Neden Ekin'e ne mesaj ileteceğini bana söylememişti ki. Merakla E-Mail'ime girdim. Babamın gönderdiği maili çabucak açıp okumaya başladım."Sana gönderdiğim malları hatırlıyor musun? Onları eski çalıştığımız boş eve bırak. Avşa'da olana. Gelip alacağım. Türkiye'deki adamların eline geçmemesi gerek yüksek miktarda alıcılar buldum. Malların yerini hatırlamıyorsan Poyrazköy'deki evde,şöminenin altında biliyorsun. Dikkat et,Deniz. Helen'i koru."
'Dikkat et,Deniz.' Deniz de kim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ
Teen FictionHep yalnız uyuyup, yalnız uyanınca Yalnız bitirip, yalnız başlayınca Yalnız boğulup, yalnız kurtulunca, içinde Hep yalnız kırılıp, yalnız onarınca Yalnız vurulup, yalnız kanayınca Yalnız arayıp, yalnız bulununca, içinde kaybolup gidiyorsun.