"Cincüceler aşkına. Bize bunu yaptıracağına inanamıyorum." dedi Hermione, yeniden, yeniden ve yeniden. Draco bu cümleleri Profesör McGonagall'ın sınıfından çıktıkları andan beri kaçıncı kez duyduğunu saymamıştı ama çok olduğu kesindi. İkisi de Hogwarts'ın batı cephesinde neredeyse hiçbir öğrencinin olmadığı uzun bir koridorda yürüyordu. Hermione farkında değildi belki ama Draco'ya çok yakındı.
Neredeyse altı yıldır arkadaşıymışım gibi yakın üstelik, diye düşünmüştü Draco kollarının birbirine sürttüğünü fark ettiği bir anda.
"Yeter artık, Granger. Olan oldu." Sonra elini genç kızın sınıftan çıktıkları andan beri hayretle baktığı parşömene uzattı. Hızla aldı ve okumaya başladı.
"McGonagall'dan daha makul bir ceza vermesini isteyebiliriz. Hadi, geri dönelim ve merhamet için yalvaralım."
"Böyle bir şey olmayacak, Granger. Duymadın mı? Bulabildiği en kötü cezası buymuş. Tanrı bilir gidip isyan edersek cezayı iki döneme çıkartır. Şu anda cezamız sadece bir dönem iken şükretmelisin."
"İki döneme mi?" dedi daha da korkmuşçasına genç cadı. "Cincüceler aşkına, ben nasıl bir şeyin içine düştüm böyle?"
"Keşke sadece sen düşmüş olsaydın. Beni de içine çektin." diye iğneledi Draco elindeki parşömeni okumaya devam ederken. "Senin gibi biriyle ve Hagrid gibi bir budalayla bir dönemimi geçireceğim."
"Ne? Ben mi seni içine çekmişim?" diye hayretle soludu genç cadı. Hem Draco'nun uzun ve hızlı adımlarına uyum sağlamaya çalışıyor hem de öfkelenmekte olan sesini sakin tutmaya çalışıyordu. "Eğer bana Bulanık demeseydin bunların hiçbiri yaşanmayacaktı, Malfoy."
"Ne yani; sana yıllardır dediğim laf dün gece mi dokundu, Granger? Komik olma. Bana saldırmak için tek şansın buydu ve bunu kullandın, yanılıyor muyum?"
"Sana inanamıyorum." diye hiddetle başını salladı Hermione. "Sana saldırmak mı? Ne yani tüm amacım sana saldırmaktı ve o lafını bahane mi ettim?"
"Evet. Her anlamda saldırmak için üstelik." Genç kızın teklediğini fark ettiğinde adımlarını yavaşlattı, göz ucuyla ona bakarak konuşmaya devam etti. "Kollarıma pençelerini bile geçirdin, Granger."
"Hah." Hermione kollarını göğsünde birleştirdi. O anı düşünmek onu savunmasız kılacak kadar utandırmaya yetiyordu o yüzden saldırıya geçmeye karar verdi. "Sen Şamarcı Söğüt gibi üzerime tüm bedeninle eğilmemiş olsaydın pençelerimi sana bulaştırmazdım."
"O kadar kısaydın ki Granger, gözlerini görmek için eğilmiştim." dedi Draco, sesindeki sakinlikten ödün vermeden. Sonra elindeki parşömeni katladı. Hermione'nin göğsüne vurup ona teslim ederken konuşmaya devam etti. "Ama sen her fırsatı değerlendirirsin, öyle değil mi?"
Hermione elindeki parşömeni o kadar çok sıktı ki bir an 'umarım yırtılmamıştır' diye düşünemeden edemedi.
Sabır çeker gibi derin bir nefes çekti içine. Sonra Draco'nun sözlerini hiç duymamış gibi sakince sordu. "Belki dürüstçe gerçeği anlatabiliriz. McGonagall dün geceye nazaran şimdi daha sakin. İkimizin birbirimizden çok nefret ettiğini, senin başlattığın kavga yüzünden de yanlış anlaşıldığımızı anlatırız."
"Ve o da dün gece senden duyduğu kelimeleri tekrar tekrar dinlerken bize hak verir, öyle mi? Senin zeki biri olduğunu sanıyordum, Granger. Anlaşılan sadece birkaç büyü bilmek seni deha yapmıyormuş."
Hermione daha fazla dayanamadı. Ona makul olabileceğini düşündüğü bir teklifle geliyordu ama aldığı şey sürekli bir iğneleme ve laf sokmaydı. Draco'nun kolunu tuttu ve durmaya zorladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MudPureBlood | Draco Malfoy & Hermione Granger
Fanfic"Yazın sonunda bambaşka biriydin o zaman. Yetenekli, güçlü ama çok şey görüp geçirmiş biri." Draco acıyla karışık güldü. "Sanırım. Tek bildiğim artık çocuk olmadığımdı." Hermione içindeki coşkun merhamet hissine karşı koyamıyordu daha fazla. "Sana s...