“Belma, biz çok ciddiyiz kızım bu konuda.” dedi Çağdaş Bey. Kollarını göğsünde birleştirmiş ve mutfak tezgahına yaslanmıştı. Kemik gözlüklerini alnının üzerine kaldırmıştı. Türkan Hanım’sa sandalyelerden birine oturmuş endişeli gözlerle kızına bakıyordu.
“Ben de ciddiyim. Siz durumu abartıyorsunuz. Gayet de derslerime gereken ilgiyi gösteriyorum.” dedi Belma babası gibi kollarını göğsünde bağlayarak.
“İlgi göstermiyorsun demiyoruz ki hayatım. Sadece bu yılın sonunda bir sınava gireceksin. Hayatına yön verecek önemli bir sınava. Bunun bilincinde olarak çalıştığından emin olmak istiyoruz sadece.” dedi annesi yumuşak bir ses tonuyla. Sıkıntıyla iç çekti genç kız.
“Yapmam gereken her şeyi yapıyorum. Dersimi dinliyorum. Ödevlerimi yapıyorum. Ek testler de çözüyorum.”
“Peki, hedefin ne Belma? Aklında bir üniversite, bölüm ya da alan var mı?” diye sordu babası merakla. Tek elini saçlarına attı Belma. İşte bu soruya verebilecek en ufak bir yanıtı bile yoktu.
“Bilmiyorum. Ama daha vaktim var. Tercihlere nereden baksanız yedi aya yakın bir süre var.” dedi genç kız kendini savunurcasına. Bir yandan da kendini yatıştırmaya çalışıyordu. Şimdiden bir B planı vardı. Yaptığı puan İstanbul, Ankara ya da İzmir’de en yüksek hangi mühendisliğe yetiyorsa oraya gidecekti. Mühendislik her zaman geçer akçeydi, değil mi? Ama bunu ailesine bu şekilde söyleyemezdi.
“Biliyoruz, bir tanem. Ama bir hedefin olması her zaman iyidir. Daha iyi bir motivasyonla çalışmanı sağlar.” dedi annesi. Babası “Ablana bak, dokuzuncu sınıfta kararını vermişti. O günden beri de sınava kadar her gün planlı olarak çalıştı ve şuan da istediği yerde.” deyince gözlerini devirdi genç kız.
Ama ben Özge değilim, bunu ne zaman fark edeceksiniz?
“Haklısınız.” dedi konuyu daha fazla uzatmamak için. Onlarla tartışarak hiçbir yere varamayacağını biliyordu. Konuyu bir şekilde dershaneye getireceklerdi. Belma da bunu kesinlikle istemiyordu.
“Meslek tanıtım günleri var üniversitelerin düzenledikleri. Onları araştırabilirsin mesela. Okulunuzdan eski mezunlarla görüşebilirsin. Fikir verirler.” dedi Türkan Hanım. Belma bunların herhangi bir işe yarayacağını düşünmese de annesine başını sallayarak gülümsedi.
“Bunun üzerinde daha fazla gideceğim. İnternetten de biraz araştırma yapabilirim. Ders konusuna gelince de… Gerekirse çalışma programımı da sıkılaştırırım.”
Onlara kızmıyor ya da alınmıyordu. Bu endişeyi taşımalarını çok doğal karşılıyordu. Onun rahatsızlığı kendineydi. İçindeki bulunduğu bu belirsizlik canını sıkıyordu.
Annesi gülümseyerek başını salladı. “Senin iyiliğini düşünüyoruz.” dedi babası da.
Klasik ebeveyn lafı. Öyle yaptığınızı biliyoruz ama seçtiğiniz yollar her zaman işe yaramıyor.
O sırada içeri giren Çağatay’la mutfağın enerjisi bir anda değişti. “Bu gün Perşembe. Bu akşam benim televizyon akşamım. Biliyorsunuz, dizim var. Şimdi cips paketimi alıp oturma odasına çökeceğim o yüzden- Ben bir şey bölmüyorum, değil mi?”
İyi ki bölüyorsun, benim canım kardeşim.
“Hayır oğlum.” dedi babası gülümseyerek. “Biz de bahçeye çıkacaktık, çayın demlenmesini bekliyoruz. Ablan da ders çalışmaya gidecekti zaten.” Üstü kapalı emir ha, kendinizi aşıyorsunuz Çağdaş Bey.
Çağatay kaşlarını çattı. “Ablamın ateşi mi var?” diye sordu. Belma gözlerini devirdi. “Komik çocuk.” Yanından geçerken saçlarını karıştırdı. Merdivenleri çıkarken anne ve babasına üzerlerine hırka almalarını söyleyen kardeşini işitebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Fincan Kahve ve Biraz da Gökkuşağı
FantasyBelma'nın sakin bir hayatı, memnun olduğu bir düzeni ve henüz oluşturamadığı hayalleri, idealleri var. Düşkün olduğu kitaplardaki gibi ufak müdahale sonucu bu sabitler değişime uğruyor. Yeni komşuları nasıl insanlar? Ya basket takımının kaptanı? Ş...