Multimedia'da Imany'nin şarkısı The Good, The Bad and The Crazy'yi bulacaksınız. Bu kadının bütün şarkılarına bayılsam da You Will Never Know kadar çok ama çok sevdiğim bir parçası oldu bu. Bu canlı bir performanstan kesit olan videosu. Remixine radyolarda rastlayabilirsiniz.
İyi okumalar :)
“Hanımefendinin bu gün işleri varmış.” dedi Kenan omzunu silkerek. Belma kaşlarını çattı. “Ne işleriymiş onlar?”
“Bilmiyorum. Yarın boş musun, diye sordum. İşlerim var dedi, sinemanın s’sini ağzıma alamadan da kalktı masadan.”
Geçen gün öğle arasından beri görmemişti Yasemin’i. Herhangi bir mesaj da almamıştı arkadaşından. Bu durum oldukça tuhaf geliyordu Belma’ya. Kenan’la aynı dershaneye gidiyordu Yasemin. Sabah ders arasında onu sinema programından haberdar edebileceğini söylemişti delikanlı fakat duruma bakılırsa öyle bir fırsat yakalayamamıştı.
“O kaybeder.” dedi gülerek genç kız. Ama en kısa zamanda arkadaşını aramayı aklının bir ucuna not etmişti.
“Ben biletleri alıyorum, o zaman. Patlamış mısır ister misin?” diye sordu Kenan.
“Hayır. Ama seninkinden otlanırım.” diyen Belma’nın yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
“Her zaman öyle yapmıyor musun zaten?” dedi delikanlı gözlerini devirerek ve bilet gişesinin önündeki kuyruğa katıldı. Belma da çantasından telefonunu çıkarıp gelen bir mesaj var mı diye baktı. Fakat beklediğini yine bulamamıştı. Tıpkı on beş dakika önceki gibi. Ya da bir saat evvelki.
Sabah uyandığında içindeki dürtüye uyarak Hakan’a mesaj atmıştı. Attıktan iki dakika sonra da pişman olmuştu ve bu his dakikalar geçtikçe katlanarak artıyordu. Çünkü genç adamdan bir yanıt gelmiyordu.
Sahi, neden atmıştı o mesajı?
Konuşmak istiyordu onunla. Sorunun ne olduğunu anlamak istiyordu. O gece neler yaşandığını öğrenmek istiyordu. Yaptığı esprilere göz devirmek istiyordu. Bunların gerçekleşmesi için de önce Hakan’ın mesaj atması veya araması gerekiyordu. Bunun olacağına olan inancı giderek azalıyordu Belma’nın.
Elindeki kocaman patlamış mısır kovasıyla ona yaklaşan arkadaşını görünce gülümseyerek telefonunu çantasına kaldırdı. Salona girerek yerlerini aramaya koyuldular. Koltuklarına oturduklarında reklamlar da başlamıştı. Kısa bir süre sonra yanından gelen sesle bakışlarını beyaz perdeden çekti Belma.
“Pardon. Benim yerime oturuyorsunuz.” Genç kız cümlenin sahibini görünce ağzı şaşkınlıkla açıldı. “Doğukan?” Onları işiten Kenan’ın da başını onlara doğru çevirdiği göz ucuyla görebiliyordu.
“Belma, sen misin? Fark etmedim.” diyen delikanlının sesi oldukça gergin çıkmıştı.
“Özür dilerim, kalkıyorum hemen.” diyen Belma hareket edemeden ellerini iki yana salladı Doğukan. “Gerek yok.”
“Ama senin yerin?” Bir an ne diyeceğini şaşıran genç adam sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. Etrafına bakındı. Gözü perdeye takılınca “Şey. A-ben yanlış salona girmişim, sanırım. Bir biletime bakayım. Evet, 2 değil 7’miş.” dedi. Kaşlarını kaldırdı genç kız. Oynayan reklamlardan mı anlamıştı bunu?
“Sonra, görüşürüz Belma.” diyen Doğukan acele adımlarla salondan ayrıldı.
“Bu çocuğun sesini ilk defa duymuş olabilirim. Şu korkutucu görüntüsüyle karşılaştırıldığında oldukça nazik bir ses tonu var.” dedi Kenan gülerek. İçten içe ona hak veren Belma filmin başladığını görünce bir şey söylemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Fincan Kahve ve Biraz da Gökkuşağı
FantasíaBelma'nın sakin bir hayatı, memnun olduğu bir düzeni ve henüz oluşturamadığı hayalleri, idealleri var. Düşkün olduğu kitaplardaki gibi ufak müdahale sonucu bu sabitler değişime uğruyor. Yeni komşuları nasıl insanlar? Ya basket takımının kaptanı? Ş...