Bölüm 2 - Kahveni Nasıl Alırsın?

1K 74 8
                                    

Eve dönüş yolunda otobüsten sokakları izledi. Çok hayalperest biri sayılmazdı Belma, çevresine gerçekçi yaklaşmayı severdi. Ne zaman yolculuk yapsa olaylara dışarıdan bakarken kabuğuna çekilip çok daha iyi düşünme fırsatı bulurdu, gözlem yapmayı severdi, sanki ardında bıraktığı her yolla zihinde yeni bir kapıyı açarmış gibi hissederdi.

 İnsanların gözünde genelde az konuşan biriydi, bunun nedeni çok düşünmesiydi. Konuşulanları dinleyip kafasında sentez yapmak varken bazen konuşmayı gereksiz bulduğu olurdu. Olayları zihninde neden-sonuç ilişkisi yaparak birbirine bağlamayı severdi. Tesadüflere inanmazdı. Her şeyin mantıklı bir açıklaması vardı onun için, olmalıydı daha doğrusu. Fazla düşünmesi ve gözlem yapması çoğu insanın yakalayamayacağı detayları yakalamasını sağlardı.

Sağlıklı düşünemediği ya da odaklanamadığı anlarda rahatsız olurdu. Netlikten hoşlanırdı. Belirsizlik onu huzursuz ederdi. Kartların açık oynanmasını yeğlerdi. Aklına gelen bir soruya o ya da bu şekilde hızlıca cevap bulmalıydı. Böylece daha yaratıcı olurdu.

Yolculuk yapmak kendi beyni içindeki işleyişi düzenlemesini sağlıyordu. Tıpkı kahve içtikten sonra algısının artması gibi. Ne zaman kahve içse kendini daha sağlıklı, hayatla bağlantısı daha kuvvetli hissederdi. Her şey bir tık daha net gözükürdü. Bundandır ki elinden kahve fincanı eksik olmazdı. Ailesi bunun tamamen psikolojik olduğunu düşünüyordu. Kendisini şartlıyordu onlara göre. Kim bilir, belki de öyleydi hatta belki de kahveyi hayatındaki zorluklara, engellere, soru işaretlerine, üzüntülere karşı bir korunma aracı olarak kullanıyordu.

Tek sıkıntı uyku sorunuydu. Kafeinin uyku kaçırdığını bir gerçekti. Uyku probleminim kafein kısmını da yatmadan önceki son bir buçuk saat kahve içmeyerek halletmeye çalışıyordu.

 Bunun yanı sıra Belma’nın küçüklükten gelen bir uykuya dalma problemi vardı. Deliksiz uyurdu ama uykuya dalmasını sağlayana kadar anne babası yıllarca her gece uğraşmışlardı. Bir yaşa geldiğinden Belma ailesine uyuyacağını söyleyerek odasını çıkıp çıt çıkarmadan saatlerce uykuyu bekler hale gelmişti. Bu sırada çok şey denemişti. Koyun saymıştı; ninni kasetleri, şarkılar dinlemişti, hayal kurmuştu, esneyerek uykusunu getirmeye çalışmıştı…

Sonra kitaplarla tanışmıştı. Hayır okumayı sökmesiyle olmamıştı bu. Kendi deyişiyle bir kitabı gerçek anlamda anlayacak olgunluğa ulaşmıştı. Aynı kitabı her okuyuşunda aldığı farklı tatlarla anlamıştı. Zamanla gecelere uykusunu beklerken ona Çalıkuşu Feride, Elizabeth Bennet ve Bay Darcy, Edmond Dantes nam-ı diğer Monte Kristo Kontu, Jane Eyre, Kleopatra Selene, Edward ve Bella Cullen, Bilun Yılmaz, Anna Karenina, Dorian Gray, Clarissa Morgenstern ve Jace Herondale, Katniss Everden, Beatrice Prior, Truvalı Helen, Serra Noyan, Nora Grey, Nola Devlin ve daha niceleri eşlik etmeye başladı. Sayfalardan sayfalara, kitaplardan kitaplara sürüklenirken bazen uykusunun geldiğini anlamıyordu bile. Okuma iştahı gittikçe artıyordu. Eline kitap alıp kendini hayal dünyasının kollarına bırakmayı, insanlardan soyutlanmayı ama aynı zamanda dünyanın dört bir yanından o kitapları okuyan insanlarla aynı dünyayı paylaşmayı seviyordu. Hayali dünyalar bile olsa, bu olaylar üzerine düşünüp kafasından bir şeyler tartmayı, tahminde bulunmayı seviyordu. Olayları ilişkilendirme huyunu da böyle edinmişti. Ne zaman sonunu tahmin edemediği ya da neden kaynaklandığını bilmediği durumlarla karşılaşsa ne zaman o hayali karakterler onu şaşırtsa, sadece kitaplarına gösterdiği yüzü ortaya çıkıyordu: inatçı, sabırsız, heyecanlı Belma. Ve sayfaları daha büyük bir iştahla çeviriyordu.

Otobüs evlerine yakın durakta durunca indi ve yavaş adımlarla yürümeye başladı. Sonbaharın nişanesi sarı yapraklar sokakları süslüyordu. Yere düşen kuru yapraklara basarak çıkan hışırtıları dinledi. Acelesi yoktu.

Bir Fincan Kahve ve Biraz da GökkuşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin