“Bana gerçekten anlatmamış olmana inanamıyorum Belma!”
Belma sıkıntıyla iç çekti, arkadaşı haklıydı.
“Yasemin, bu konuyu kapatmak istediğimi söylemiştim.” Sesi yalvarır gibi çıkıyordu.
“Bak, anlıyorum, gerçekten anlıyorum. Bu nahoş bir anı sonuçta ama biz yedi yıldır arkadaş değil miyiz? Hatta kardeş gibi değil miyiz? Tamam tanıştığımız gibi anlatmamış olman doğal fakat ya sonra?”
“Anlatmaya gerek görmedim işte.” Söz daha ağzından çıkarken yanlış olduğunu biliyordu.
“Pardon? Özrü kabahatinden büyük diye buna denir sanırım.”
<Al, işte.>
Yasemin gerçekten sinirliydi, kırılmıştı ve Belma da bunun farkındaydı.
“Özür dilerim." dedi yenilgiyle, "Seninle paylaşmam gerekirdi. Haklısın. Bu ufak bir şey değil. Sadece... Kolay değildi be Yasemin. Yaşadığım hayal kırıklığı çok büyüktü. Kalbim acımıştı. Anneme bile çıkıp diyememiştim hiçbir şey. Neden, diye soramamıştım. O gün o kuliste rezil olmamda payı çok büyüktü. Öğretmen beni azarlarken o çocukların bakışları altında… Hiç bu kadar utanmamıştım hayatımda. Unutmak istedim. Sanki hiç piyano ya da keman çalmamışım gibi olsun istedim. Üstünü örtünce rahatlarım, unuturum sandım. Yani, ne biliyim işte… Çıkıp da ‘Yasemin ben eskiden keman çalıyordum biliyor musun? En çok zevk aldığım şeydi hem de. Bir gün konser öncesi heyecandan kuliste kusunca öğretmen beni azarlayıp tüm beceriksizliğime rağmen annemin ricası üzerine beni orkestraya aldığını söyledi. Çok utanmıştım tabi. Bıraktım ben de.’ diyemezdim ki.”
Arkadaşının bu üzgün halini gören Yasemin yelkenleri suya indirdi. Yavaşça yaklaşıp yanına banka oturdu. Tek elini arkadaşının omzunu koydu.
“Tamam, özür dileme. Birden parladım çünkü benden saklamış olman ya da bana açılmamış olman beni kırdı. Bilinçli yapılmış bir şey değilmiş. Sen de haklısın. İnsan bazı şeyleri kabullenebiliyor ama sesli bir şekilde söylemek hele de bir başkasına hiç kolay değil. Ama, Belma, annenlerin senin keman çalışını çok beğendiğini söylemiştin kuzucuğum?
Belma gözyaşları dolu gözlerini “Yani?” anlamında kaldırıp Yasemin’e baktı.
“Gerçekten beceriksiz olsan bu kadar yüreklendirirler miydi?”
Belma onun varmaya çalıştığı noktayı görünce gözlerine ulaşmayan bir gülümseme gönderdi arkadaşına.
“Sanki onları tanımıyorsun Yasemin, Çağatay’ı eskiden nasıl gazladıklarını hatırlamıyor musun? Çöp adamların bile yanında sanat eseri kalacağı resimler çizerdi. Hoş, hala öyle çiziyor ama. Onu yarışmalar katılması için teşvik etmişlerdi.”
“Çünkü bir hobisi olsun istiyorlardı.”
“Ben anladım seni. Aynı şeyi ben de düşündüm. Yani, o adam sadece kızdığı için öyle bir şey söylemiş olabilirdi. Ama annemleri tanıyorum. Konu kendi çocukları olunca pohpohlamada sınır tanımıyorlar. Ben şekerli kebap bile yapsam afiyetle yiyip çok güzel olmuş derler.”
Bu sözü üzerine Yasemin yüzünü ekşitti.
“Şekerli kebap ne Allah aşkına?”
“Ne biliyim, bir anda aklıma bu geldi.” dedi Belma gülerek. Son ciddileşip sözlerine devam etti. “Sadece bu da değil, hissettim Yasemin. O geceden sonra annemin her ‘Yeni keman almaya gidecek miyiz?’ deyişinde gözlerindeki pişmanlığı gördüm. Anlıyor musun? Sanki yaptığı hatanın farkına varmış gibiydi hep yüzü.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Fincan Kahve ve Biraz da Gökkuşağı
FantasyBelma'nın sakin bir hayatı, memnun olduğu bir düzeni ve henüz oluşturamadığı hayalleri, idealleri var. Düşkün olduğu kitaplardaki gibi ufak müdahale sonucu bu sabitler değişime uğruyor. Yeni komşuları nasıl insanlar? Ya basket takımının kaptanı? Ş...