Uykusu hafifti Belma'nın. Sokağa giren ve fazlasıyla ses çıkaran kamyon onu güzel rüyasından çekip almıştı. Ne olduğuna bakmak için yataktan kalktı. Soğuk parke zeminde hızlı adımlarla ilerledi. Zifiri karanlıkta uyuyamazdı, perdeleri hep açık tutardı. Pencerenin kenarında durarak sokağı izlemeye başladı.
Yıllardır boş olan yolun karşısındaki eve birileri taşınıyordu. Satılacağı ya da kiralanacağıyla ilgili hiçbir şey duymamışlardı. Evin sahibi çok yaşlı bir kadındı. Belma küçükken onun bahçede oturup dışarıyı izlediğini, bembeyaz saçlarını ve kırışıklıklarla dolu yüzünü hatırlıyordu. Söylenenlere göre huzurevindeydi ve hiç akrabası yoktu.
"Neden gecenin bir köründe taşınıyorlar ki?" diye mırıldandı kaşlarını çatarak ve izlemeye devam etti. Sokak lambasının zayıf ışığında iki adam seçebildi. Ağır ve hacimli eşyaları hiç zorlanmadan ve ara vermeden taşıyorlardı. Aceleleri var gibiydi. Evin kapısı açıktı. Bir süre sonra kapıdan dışarı telefonda konuşan bir kadın çıktı. Kadının telaşlı hali Belma'nın dikkatini çekti.
Gece gece böyle rahatsızlık vermeye ne hakları vardı? Belma genelde sakin kişiliği, anlayışlı tavırları ve alttan almasıyla tanınırdı ama daha tanışmamış olsalar da hiç hoşlanmamıştı yeni komşularından.
Bir daha uyuyamayacağını anlayınca terliklerini giyip odasından çıktı. Merdivenlerden inerken sessiz olmaya özen göstermiyordu çünkü onun aksine ailesinin diğer üyelerinin uykusu oldukça ağırdı.
Mutfağın ışıklarını yakıp yakmamak konusunda biraz bocalasa da düğmeye bastı. Böylece yeni komşularına bu durumdan rahatsız olduklarını da belli etmiş olurdu.
Hazır uykusu kaçmışken kahve içmeye karar verdi. Kahve çekmecesini açıp bir kavanoz çıkardı. Neredeyse boş kavanozlarla dolu çekmeceye bakarak; "Bir ara alışverişe çıksam fena olmayacak." dedi.
Saat sabah üç buçuktu. Bundan sonra imkanı yok uyuyamazdı. Bu uyku da ona kesinlikle yetmeyecekti. Yüzünü buruşturdu. Yarın, ah hayır, bu gün okul vardı ve uykusuzken okul gitmek onun için en güç şeylerden biriydi.
Kahvenin kaynamasını beklerken camdan dışarıya göz attı. Kamyon gitmişti ama sokak kapısı hâlâ açıktı. Kadınsa telefonda hararetli hararetli konuşmaya devam ediyordu. Telefonu tutmadığı elini sallıyor, sinirli adımlar atıyordu.
Belma gözünü dikip uzunca bakmış olacak ki kadın bakışlarını birden ona çevirdi. Kadının yüzünden bir telaş dalgası geçip gitti ve telefonunu aceleyle kapatıp eve girdi. Belma da perdeleri kapatıp kahvesini aldı. Oturma odasına geçip büyük bej koltuğa kuruldu. Evin bütün odaları gibi oturma odasında da açık renkler hakimdi. Açık yeşil duvarlar, bej rengi koltuklar, beyaz perdeler ve mobilyalarla bu açık renk cennet pek Belma'ya göre değildi. O kahve tonlarının ağırlıklı olduğu loş ama sıcak ortamları severdi, tıpkı kendi odası gibi.
Gece kuşağından umutsuz olsa da kumandayı alıp televizyonu açtı ve kanalları gezmeye başladı. Her bir kanalda dizi tekrarı vardı. Kahvesini yudumlarken o gün gireceği dersleri düşündü. Çekilmez olduğunu düşündüğü Kimyayı saymazsa geriye Matematik ve İngilizce kalıyordu. Son dersin de Tarih olduğu düşünülürse gayet güzel bir gündü.
Beklediği gibi televizyonda hiçbir şey bulamadı. Kahve bardağını mutfağa bıraktı ve odasına çıktı. Kitaplığından bir kitap alıp, ki bunu yapması da bir yirmi dakikasını aldı, yatağına yerleşti. Kitaplarının her birini en az üç kere okumuştu. Çoğunu ezbere biliyordu.
Bir an iki gün önce sol omzuna yaptırdığı dövmeyi unutarak sol tarafına döndü ve dönmesiyle yerinden doğrulması bir oldu. Yüzünü buruşturarak rahat bir pozisyon almaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Fincan Kahve ve Biraz da Gökkuşağı
FantasyBelma'nın sakin bir hayatı, memnun olduğu bir düzeni ve henüz oluşturamadığı hayalleri, idealleri var. Düşkün olduğu kitaplardaki gibi ufak müdahale sonucu bu sabitler değişime uğruyor. Yeni komşuları nasıl insanlar? Ya basket takımının kaptanı? Ş...