Müziği soluyordu. Ciğerlerinin en derinine, kuytu köşelerine çekiyordu onu. Tüm hücreleri duyduğu nota sesleri ile uyanıyordu. Düşüncelerini askıya ceketinin yanına asmış, duygularını çantasına kaldırmıştı. Hafiflemişti.
Kemanı vücudunun bir parçası, adeta ikinci kalbi olmuştu. Notalar tellerden akıp gidiyordu. Görebiliyordu Belma onları. Her biri kanlı canlı karşısındaydı. Arşesiyle sağa sola ittiriyor, yaklaştırıyor uzaklaştırıyor, onları düzene sokuyordu.
Bedenini usulca sallıyordu. Saçları her hareketiyle hafifçe sırtını sıvazlıyordu.
Son ses de havaya karıştıktan sonra kısa bir an hareketsiz kaldı. Önündeki pencereden yükselen büyük ağaca, yapraksız kalmış çıplak dallarına baktı. Tok bir alkış sesiyle kaşlarını çatarak arkasını döndü. Olcay kapı pervazına yaslanmış ona bakıyordu. Yerinden kalkıp kemanını masaya bıraktı nazikçe Belma. Belli etmese de mahcup olmuş, utanmıştı. Ne zamandır oradaydı?
"Elements, ha? Bir Lindsey değilsin ama çok keyifliydi."
"Oysaki dinlenmemek için kapıyı kapadığımı hatırlıyorum."
"Açıldığını duymayacaksan, kapatmanın ne anlamı var?" Belma gülümsedi. Omzunu silkti.
"Buralarda yenisin sanırım, seni daha önce görmemiştim?"
"Erken uyandım. Ne yapsam ne yapsam derken buraya gelip çalışmak mantıklı gözüktü." Aslında hiç uyuyamamıştı genç kız. Yasemin ve Doğukan'ın birlikte ne yaptıklarına takılmıştı aklı. Bilmesini gerektiren bir durum olsa arkadaşının ona söyleyeceğinden emindi. O yüzden üzerinde durmamaya çalışıyordu ancak Hakan'ın bu durumu böylesine garipseyip imalı laflar etmesini adlandıramıyordu. Mesaj atıp olayı biraz daha deşmek ve tam olarak ne demek istediğini sormak istese de çekip gittiği için kızgını ona.
"Benim her zaman yaptığım gibi."
"Ailen sabahın köründe müzik eşliğinde uyandırılmak istemediği için mi?" diye sordu gülerek Belma.
"Aynen öyle! Ve yalnız çalışmak her zaman için daha huzurludur."
"Bu benim çıkmama için bir işaret miydi?" Kafasını iki yana salladı Olcay. "Hayır, elbette." Kısa biran tereddüt ettikten sonra sözlerine devam etti. "Aslına bakarsan orkestraya katıldığın için ekstra mutlu olduğum söylenebilir. Gerçekten iyi çalıyor olmanın yanı sıra benim gibi sakin ve her düşündüğünü söylemeyen mantıklı birilerine ihtiyaç vardı buralarda."
"Doğukan gibi mi?" Şaka yapar gibi sormuş olsa da Belma'nın aklında yatan 'Belki, Olcay kanalıyla bir şeyler öğrenebilirim.'di.
"Daha çok Hande gibi." diyen Olcay'ın bakışlarından onun sandığı kadar kolay bir yem olmadığını anladı kız. Ama aynı zamanda başka bir şey de vardı o bakışlarda. Köşelerde gizli kalmış ancak bakmasını bilen bir kişinin görebileceği bir şey. Şefkatle gülümsedi Belma. "Çok tatlı bir kız, bence onun enerjisi olmasa eksik kalırdık."
Yavaşça başını salladı delikanlı. "Öyle." Sesindeki tını dahi Belma için yeterli bir yanıt olmuştu. Aklına onların bıkmadan usanmadan yaptıkları eğlenceli atışmalar geldi. Acaba Hande de farkında mıydı?
Kemanını kutusuna kaldırıp çantasını aldı. "Kalıp sana eşlik etmek isterdim ancak bekleyen ödevler var."
"Provada görüşürüz."
Öğrenciler yeni yeni gelmeye başlıyordu. Kapalı hava yağmurun habercisiydi. Hafif esen rüzgar Belma'nın saçlarını dalgalandırıyordu. Pek verimli yapamamış olsa da tamamladığı biyoloji ödevini kapatıp iyice arkasına yaslandı. Ceketinin cebinden telefonunu çıkarıp bildirimlere baktı. İki mesaj vardı.
"Birileri bugün okula mı gelmiyor?"
"Erken gideceğin zaman bana haber verebilirsin, sabah uykumdan verebilirim senin için."
Okyanus'un yazdıkları gülümsetmişti genç kızı.
"Tabi onları daha erken okuman ve mümkünse bana cevap yazman gerekiyordu." diyen sesi çevirdi başını. Safir gözlerinde pırıltılar oynaşan genç adam elindeki poşetle yanına oturdu. Saçları nemli duruyordu. Hastalanmasından endişe eden genç kız kaşlarını çattı ve gayri ihtiyarı bir hareketle hırkasının şapkasını başına örttü. Okyanus onun bu hareketiyle bocalamış olsa da Belma olağan bir hareketmiş gibi lafa girdi.
"Günaydın." Elini salladı. "Telefona pek bakmam da."
"Günaydın, öğrenmiş oldum." Poşetten çıkardığı karton bardak ile ufak bir paketi uzattı. "Kahvaltı atlanılmaması gereken bir öğündür."
"Teşekkür ederim, gerek yoktu." Paketi açınca çıkan sandviçe bakıp gülümsedi. "Neyli sevdiğimi ansiklopedi karıştırarak bulabileceğini pek sanmıyorum."
"Durağa gelmeyince evinize uğradım, kapıyı açan ve erken çıktığını söyleyen sevimli kardeşinden kahvaltı yapmadığını, domatesle peynir sevmediğini, marula bayıldığını öğrendim. Çok zor olmadı."
"Zahmet etmişsin." Mahcup olmuştu Belma. Onun bu düşünceli tavırları günlük hayatın bir rutini haline gelmiş olsa da tuhaf karşılıyordu.
Sessizce kahvaltılarını ettiler. Bu sırada bahçe öğrencilerle dolmuştu. Kolundaki saate bakan Belma ayaklandı. "Ders birazdan başlar." Okyanus boşalan bardakları poşete koyup çöpe attı. Çantasını sırtlanıp izin ister gibi gülümseyerek genç kızın keman kutusunu aldı. Diğer eliyle de elini kavradı.
"İcazet alman gerekenleri karıştırmasan iyi çocuksun da." diye mırıldandı Belma. Okuldalardı!
"Efendim?"
"Yok bir şey." Yine de elini çekmedi. Elini kavrayan büyük sıcak elin varlığı güzeldi. Tanıdıktı.
Merhabalar sevgili okurlarım,
Yeni bölüm bir hayli gecikti, bunun için sizlerden çok özür dilerim. Ancak inan ki oturup iki cümle yazacak vakti bulamadım. Keyifle okumuşsunuzdur umarım.
Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin..
<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Fincan Kahve ve Biraz da Gökkuşağı
FantasyBelma'nın sakin bir hayatı, memnun olduğu bir düzeni ve henüz oluşturamadığı hayalleri, idealleri var. Düşkün olduğu kitaplardaki gibi ufak müdahale sonucu bu sabitler değişime uğruyor. Yeni komşuları nasıl insanlar? Ya basket takımının kaptanı? Ş...