Kemanının yayını yandaki masaya bırakarak boynunu iki yana esnetti Belma. Bir buçuk saattir prova yapıyorlardı, uzun bir gün olmuştu. Akşam parti olduğu için yarım saat erken bitirmeye karar vermişlerdi.
“Harika iş çıkardık! İlk günden, ne kadar da çok yol kat ettik değil mi?” dedi Hande neşe yayan sesiyle. Elbette yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. İki elini hevesle göğsünde birleştirip topukları üzerinde sallandı.
“Ondan fazla şarkı denedik ama oy çoğunluğu sadece birinde sağlandı, bu çok yol demekse, evet.” diye cevapladı Olcay onu, gözlüklerini başına iterek burnunun kemerini sıktı.
Çok kısa süredir tanışıyor olsalar da Belma ikisinin arasındaki hafif atışmaların hep olduğunu fark etmişti. Hande'nin her lafına her zaman söyleyeceği bir şey vardı Olcay'ın. Bunu ilginç bir şekilde tatlı bulmuştu, gülümsedi.
İkizler, Ayda ve Ayhan, gülümseyerek birbirlerine baktılar ve amfilerinin kablolarıyla ilgilenmeye başladılar. Selen ve Orhan bir buçuk saattir şarkı söylemenin ardından soluğu su şişelerinde aldıkları için bu cümleyi yorumsuz bırakmışlardı ama Cenk gözlerini devirerek Olcay’a arka çıktığını göstermişti.
Hande’yse kendine söylenen bu söze hiç aldanmadan çellosunu kutuya kaldırmaya koyuldu. Ama bir yandan da konuşmaya devam ediyordu.
“Partiye gelenler el kaldırsın!” Sonra kendi ellerinin dolu olduğunu fark etmiş olacak ki devam etti. “Ya da sadece ben, desin! Ben!” Belma, Hande’nin bu coşkulu sesine gülümsedi ve oturduğu yerden kalktı.
Saksafonuyla adeta kapıya doğru koşan Fırat “Ben dershaneye gidiyorum, orada ölmez de sağ kalırsam geleceğim!” diye bağırarak kendini koridora attı ve arkasından kapıyı ayağıyla ittirerek kapadı. Onun binayı inleten adım seslerinin arkasından odadakiler gülümsedi.
On ikinci sınıf olduğumun ne zaman farkına varacağım acaba?
Buse “Ben gidiyorum partiye.” deyince herkes, Doğukan hariç, sırayla ‘Ben de.’ dedi, coşkuları Hande’nin istediği gibi olmamış olsa da genç kız yoğun katılımdan oldukça mutluydu. Kimse Doğukan’ın cevap vermemesine aldırmamış gibiydi. Bu Belma’nın kaşlarının çatılmasına neden oldu.
Onlar bir takımdı, değil mi? Böyle bir iletişim kopukluluğu olmamalıydı. Bu onu rahatsız ediyordu.
“Eve mi gidiyoruz, dışarıda mı yiyoruz, hemşire?” diye sordu Ayhan kız kardeşine. Bir yandan da gitarını kılıfına yerleştiriyordu. Ayda kısa biran düşündükten sonra cevap verdi.
“Anca hazırlanırım, eve gidelim.”
Belma kendini ‘Daha iki buçuk saat var.’ dememek için zor tuttu. Elbette o da hazırlanmak için kendine bir süre ayırıyordu ama İki buçuk mu, lütfen?
“Aç kalalım, diyorsun.”
“Ben kırarım sana iki yumurta, civcivim. Korkma.” dedi Ayda göz kırparak. Kardeşi gözlerini devirerek iç çekti.
“Hep senden ötürü, Hande.”
Odadakiler gülmeye başlayınca Hande de kocaman sırıtarak ben suçsuzum dercesine iki elini havaya kaldırdı.
O sırada kap tıklatılınca herkes başını o yöne çevirdi. Kapıdan başını uzatan Yasemin’den başkası değildi. Belma şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Bu kız onu mu beklemişti tüm prova boyunca?
“Merhaba. Şey, saksafonla koşturan çocuğu görünce çalışmanızın bittiğini düşündüm ama emin olamadım. Ama bu kadar güldüğünüze göre, bitmiş?” dedi arkadaşı gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Fincan Kahve ve Biraz da Gökkuşağı
FantasyBelma'nın sakin bir hayatı, memnun olduğu bir düzeni ve henüz oluşturamadığı hayalleri, idealleri var. Düşkün olduğu kitaplardaki gibi ufak müdahale sonucu bu sabitler değişime uğruyor. Yeni komşuları nasıl insanlar? Ya basket takımının kaptanı? Ş...