Üçünden biri cevap veremeden “Şerefsiz herif!” diye bağıran bir kızın sesi duyuldu. Ardından da bir gürültü koptu. Birden herkes dans etmeyi, konuşmayı kesmişti. Everybody Dance Now eşliğinde tüm bakışlar yerde yatan Yiğit’e çevrildi. Çalan şarkı dışında odadan çıt çıkmıyordu.
Belma daha net görebilmek için topuklu ayakkabılarının üzerinde olabildiğince yükseldi.
Yiğit'in iki adım ötesinde siniri havaya karışmış olan Tuğçe dikiliyordu.
“Arama sakın bir daha beni!” diye bağırıp topuklularıyla yeri döverek salondan çıktı kız.
<Bu çelimsiz kız mı düşürdü yani Yiğit’i?>
Sendeleyerek kalkmaya çalışan Yiğit bir yandan gülüyordu. “Çok arardım ya!” dedi. Odadan kahkaha sesleri yükselirken insanlar dans etmeye kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. Kerem'in Yiğit'e bir beşlik çaktığını gördü Belma. Bıyık altından gülümsedi. Yiğit, onu dinlemiş olmalıydı. Bu bir yerde onun başarısı sayılırdı değil mi?
Peki şimdi kendisine yöneltilen soruya nasıl cevap verecekti?
“İçecek alıyor muyuz, Belma?”
Ne diyeceği hakkında hiçbir fikri yoktu Belma’nın. Hakan’ın yanıt bekleyen yüzüne baktı bir süre. Okyanus’un bakışlarını da kendi yüzünde hissedebiliyordu. Kimya sınavında dahi böyle zorlanmadığını fark etti genç kız söyleyeceği cevabı düşünürken. Derin bir nefes çekti.
“Benim bir lavaboya gitmem lazım.” Belma, verdiği cevabın öylece ağzından fırladığını fark etmemeleri için hızla arkasını döndü. İnsan kalabalığını yarıp açmaya çalışırken arkasına bakma dürtüsünü bastırmakta güçlük çekti.
Verilebilecek en şahane cevabı verdim, e nereden bana bir alkış?
Kendini lavaboya attığı gibi kapıyı arkasından çarpıp sırtını serin mermer duvara yasladı. İnleyerek gözlerini yumdu.
Sorudan resmen kaçmıştı! Anlamışlar mıydı acaba?
Belma, salak mısın? Tabi ki anladılar. Hatta bundan sonra senden fellik fellik kaçarlarsa hiç şaşırma canım yani.
Aldığı nefesi sesli bir şekilde dışarı vererek sırtını duvardan ayırdı. Ellerini başından geçirecekken, gözleri Yasemin’in bin bir uğraşla fön çektiği saçlarıyla buluştu. Yüzünü sarkıtarak ellerini indirdi ve yanaklarına bastırdı. Fondöteni feda edebilirdi zira yanakları yaşadığı utançla kıpkırmızı olmuştu. Musluğu açıp soğuk suyu yanaklarına vurup peçeteyle kuruladı yüzünü.
Dudağını ısırarak aynadaki aksine baktı. Onları öylece orada bırakmıştı. Geri dönemeye decesareti yoktu. Karşılarına geçip “Ay rahatladım!” mi diyecekti?
Ne kadar süre orada dikildiğini bilmiyordu ama kapının ısrarcı bir şekilde tıklatıldığını duyunca elindeki peçeteyi çöp kovasına atıp üstünü son bir kez düzeltti. Kapıyı açtı. Tam gülümseyerek “Pardon.” diyecekken bakıları karşısındaki safirlerle buluştu. Sözcük boğazında tıkanırken genç adamın yüzündeki bariz rahatlamayı fark etti.
“Bir problem yok, değil mi? Pek iyi gözükmüyorsun da.” dedi Okyanus tek eliyle genç kızın koluna dokunarak. Belma kolundan vücuduna yayılan elektriklenmeyi göz ardı ederek gülümsedi.
“İyiyim.” Genç kızın cevabı üzerine başını salladı Okyanus. “İçeri geçmeden önce hava almak ister misin?” diye sordu.
Bu Hakan’ı görmemi erteler, değil mi? Tamam o zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Fincan Kahve ve Biraz da Gökkuşağı
FantasiBelma'nın sakin bir hayatı, memnun olduğu bir düzeni ve henüz oluşturamadığı hayalleri, idealleri var. Düşkün olduğu kitaplardaki gibi ufak müdahale sonucu bu sabitler değişime uğruyor. Yeni komşuları nasıl insanlar? Ya basket takımının kaptanı? Ş...