Bu bölümü kime mi ithaf ediyoruz?
Bu kitabın ilk üç bölümünü aynen çalıp asla da itiraf etmeyen arkadaşa ithaf ediyorum. Sevgiler saygılar vesaire.
Kız bulduğu uzun tahtayı değnek gibi kullanıyor, yürümeye çalışıyordu. Ben ise hemen iki kol ötesinde yürüyordu: Kardeşine yardım edemediği için çok üzgündü. April'ın tutunduğu tahta ise cilalı veya sağlam olmadığı için eline kıymık parçaları batıyor, hafifçe kanamasına yol açıyordu. Net şekilde rutubet ve toz kokusunu duyuyordular. Evet, Ben'de duyuyordu.
"Hala nasıl kokuları alıp eşyalara dokunup ama insanlara dokunamadığını anlamıyorum." Yorulmuştu, eskiden muhtemel olarak otobüs durağı olarak kullanılan yere yaslandı. Nefesini düzenlemeye çalıştı. "Cidden onca yıl başımda bekledin mi? Bunun için sana minnettarım."
Ben kendisine edilen iltifatları bile alttan almaya çalışan bir yapıya sahipti. Böyle bir konuşmayı da alttan alacaktı elbette. Aslında alttan almak pekte doğru olmaz. Başka nereye gidebilirdi? Elbette bekleyecekti: Tüm kardeşleri, anıları moloz yığınlarının altında kalmıştı. Bırakamazdı...
Ben "Son dediklerini duymamış sayıyorum. April... Senden istediğim bir şey var ama bana söz vermelisin. Hatta sözün sanki hayat meselesiymiş gibi tutulmalı." Kızın hemen dibine gelip direkt gözlerinin içine baktı. İkisi de ağlamak istiyor, yapamıyordu.
"Nedir?"
Ben "Sakın ben diyene kadar gözünü açma. Seni komut vereceğim. Beni iyi dinlemelisin." Elini alnına götürdü. Çekik gözlerinin arasından yaşlar akıyordu. Hayaletlerin ağlayabildiği tarihte ilk kez orada fark edilmiş olabilirdi.
"Tamam fakat sebebini bilmek istiyorum." Kaşlarını çattı.
Ben "Bana güven. Burada bekle ve yolculuğa hazırlan, gözlerini bağlamaya kumaş getireceğim. Sakın ayrılma." Hızlı tempolar ile yürümeye devam etti.
Ne mi saklıyordu? Kardeşlerinin cesetlerinin bazıları molozların altında değil, üstündeydi. Parçalara ayrılmış bacaklar, kollar, gövdeler görmesini istemiyordu. Yıllardır cesetlerin yavaş yavaş çürümesini izlemişti. Belki neden cesetleri gömmeye çalışmadığını soranlarınız olur, o da yaklaşmak istemiyordu çünkü.
Eski anılarını hatırlamamaya çalışarak yıkık dökük yolu takip etti. Yolun sonunda marketlerin olduğuna emindi. Marketlerde hem temiz yiyecek hem de su bulabilir, yolda gördüğü kumaşları da yanına alabilirdi. Kendisi artık yemek yiyemiyor olsa da April'ın fazlasıyla ihtiyacı olacaktı. Yerde bulduğu siyah Hello Kitty'li okul çantasını boşalttı. Kıyametten önce kim bilir kaç tane çocuğun hayallerini süslemişti. Ağrı kesicilerin son kullanma tarihleri geçmişti. Yiyeceklerden ise sadece bal, barbunya fasulyesi, pirinç tarzı ürünler kullanılabilirdi.
Ben "Şükürler olsun ki son kullanma tarihi geçmeyen yiyeceklerde var!" Alnına şaplak attı. "Lanet de olsun ki sadece bal pişirilmeden yenilir!"
Belirli süre yetecek kadar bal aldıktan sonra sargı bezleri satan reyona gitti. Bunlardan fazlasıyla almalıydı: April'ın bacaklarına sarmak için altı tane, gözlerini kapamak için bir adet. Son ihtiyaç olan su... Pet şişelerdeki son kullanma tarihlerinin suya değil şiye ait olduğunu bilmeyen yoktur. Son kullanma tarihlerini kontrol etti, en az iki yıl geçmişlerdi. Kapaklarını açıp kokladı. Gerçekten de berbat kokuyorlardı.
Ben "Kusura bakma April idare etmek zorundasın kardeşim." Suları teker teker çantanın içine yerleştirdi.
"Neler görüyorum! Kıyametten sonra şimdide nesneler uçuyor mu?" dedi yaşlı adam. Gözleri yeterince görmüyordu.
Ben "Five?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Numara A: The Umbrella Academy | Tamamlandı ✔
Fanfiction"Reginal'ın öldürülmesiyle alakam yok, benim öldürmem haricinde tabi ki." Five "Hayalet kardeşimi üstüne salarım." Karşınızda şehrin en iyi patencisi April var. Aslında her şey onun Reginald'a karşı gelmesiyle başladı. Kitap İçi Edit Tasarımları: R...