İki bölüm, bir bölüm içerisinde toplanmıştır. İyi okumalar diliyorum.
Gözlerine gelen sis canını acıtıyordu. Saatlerdir aktif şekilde hareket etmesine rağmen henüz hiç yorulmamıştı. Kemerine sıkıca bağladığı kılıcın kabzasını tuttu. Uzaktan bakıldığında Cosplay yapmış bir genç kızı andırabilirdi ama durum hiçte böyle değildi. Kılıcı Zaman Ajansı tarafından verilmiş ileri düzey teknolojilerdendi. Şemsiye Akademisi evreninde teknolojik alet olmadığını düşünürsek kullandığı silahlar hayal bile edilemeyecek nitelikte olur.
Adımlarını hızlandırdı, daha da çabuk olmalıydı. Yıllardır Şemsiye Akademisi evrenlerine giriyor, Handler'ın dediği görevleri harfiyen yapıyordu. Artık neredeyse evcil hayvandan farksız hale gelmişti. Köpekleriymiş gibi her denileni yapıyordu.
Askerlerinin bağırış sesleri eşliğinde kılıcını adama sapladı, öldürmüştü. Gülümsemeye çalışarak görevinin tamamlandığını Zaman Ajansına bildirdi. Yavaş yavaş dar koridorlarda ilerliyor, son bilgiler ele geçiriyordu. Uzay gemisinin içerisi ne çok aydınlıktı ne de karanlık. Sürekli öten alarm seslerine, dokunmatik ekranlara hayran olmuştu. Sanki dünyaya küçük bir kızın gözünden bakıyordu. Bu evrende... Hatta diğer boyutlarında ne çok keşfedilmeye değer şey vardı. Kendine söz verdi, onlardan kurtulduğu zaman evrenini gezecekti.
Görevi biter bitmez yeni görevleri başlıyordu. Cam kapsülün otomat makinesinden aşağı düştüğünü gördü. Eline alıp evirip çevirdi. Kağıt saman kağıtlarından, yani kendisinin en sevdiği kağıt tütündendi. Kokusu dahi hoştu. Yazılan yazıyı okumaya çalıştı. Kağıtta "Klozet, klozetin içi. Ardından yeni görevin." yazıyordu.
"K-klo-klozet mi?" Küfür etmemeliyim diye düşündü. "Cidden gidiş yolum klozettin içi mi?" Ayağını sinirle yere vurdu. "Aptallık."
En yakınındaki tuvalette girip kapının arkasına sandalye koydu, klozete girmeye çalışırken alnından vurulmak istemiyordu. Yeni gelen askerlerin koşuşturduğunu duyabiliyordu. İlk önce iyice klozeti inceledi. İçine girmek dışında başka bir şey yapabileceğini umdu. En sonunda pes ederek elini içeriye soktu.
"İğrenç!" Tuş veya teknolojik alet benzeri nesne arıyordu ama yoktu. "Lanet olsun Handler!" Diğer elini de içeriye soktu. Kafasını sokmalı mıydı? Hayır, bunu yapamazdı. Aniden yana doğru atılıp kusmaya başladı. Maskesini son anda çıkarmıştı. "Bu iş bittiğinde bana tatil vermezsen senin de üstüne kusarım!"
Derince nefes alarak hem kafasını hem de iki elini aynı anda soktu. Saniyeler içerisinde beyaz ışık eşliğiyle içeriye çekilmişti. Etrafındaki zamanlar, tarih değişip değişip duruyordu. Kendi çığlıkları kulağını acıtmıştı. 03.04.2019 yazısı belirdiğinde hangi boyuta geldiğini anlamıştı. Yerden kalkmaya çalıştığı an beyazlıklar yok oldu. Yere düşüyordu.
Etrafta binalar, sokaklar oluşmaya başlayınca tutunabileceği bir şey aradı. Yere düşmesine gökdelen yüksekliğinde mesafe kalmıştı. Zorlukla kılıcını kemerinden çıkardı. En yakınındaki binanın duvarına saplayıp iki eliyle tutunmaya çalıştı. Kılıcın saplandığı delik genişleyerek yavaş yavaş aşağı doğru kaymaya başlamıştı. Kısa sürede kaymayı durdurdu ve April'da elini bıraktığında yere düştü. Şükürler olsun ki yere düşmesine iki kat kadar mesafe kalınca bırakmıştı.
Düşerken yüzü duvara sürtünmüş, adeta zımparalanmışçasına yaralanmasına yol açmıştı. Acıdan dolayı gözleri kızardı, ağlayamazdı, buz patenci prenses günlerini geri de bırakmasından yıllar geçmişti. O günlere geri dönemezdi.
Ayağa kalktı. "İyi ki ara sokağa düştüm. İnsanlar beni görmedi." Üstünü kokladı. "Lanet! Hala dışkı kokuyorum." Karnı da acıkmıştı. "Yeni görevimin ne olduğunu yazmadın bile Handler!" Kendi kendine söylendiği bilse de bunu yapmaya ihtiyacı vardı. "Şimdi sen görevimi verene kadar şehirde başı boş mu gezeceğim?" Evet, aynen öyle yapacaktı.
Kahve satın alabileceğini düşündüğü dükkana girdi. Donut satmaları işine geliyordu. Jetonu makinenin içine atıp kağıt bardağı deliğe tuttu. Tuşlara teker teker basıp istediği tattaki kahveyi yaptı, keyfi azar azar yerine gelmeye başlamıştı ki burnunu tutarak onu inceleyen adama gözü takıldı.
"Ne var?"
"Bu ne kokusu küçük, porçük, pis kokulu velet?" Kızın elini tutar tutmaz bileğini yaladı. "Vay canına tuzlu kraker tadı." Dudaklarını buruşturup sol kaşını kaldırdı. "Klaus ben."
"Hıhı aynen tuzlu kraker tadı." Elini çekip biraz yana kaydı. Klaus'tan uzaklaşmaya çalışıyordu. Ayrıca kim baştan aşağı mor renklerin de tasarlanmış bir üniforması olan kızın yanına yaklaşırdı ki? "Eskiden bu isimde bir kardeşim vardı." Klaus az önce April'ın oturduğu sandalyeye oturup kıza yaklaştı.
"Kaç kardeştiniz?"
"On."
"Epeyce fazla çocuk. Eminim zor olmuştur." Durdu, kız kaç yaşındaydı ki? Muhtemelen hala ailesi ile yaşıyordu. "Kaç yaşındasın?"
"On yedilerimin sonlarındayım artık." Kahvesinden yudum aldı. Sipariş ettiği çörekler gelmişti. Klaus'un yanına üniformalı bir çocuk gelip onu güzelce pataklamış, ardından da birlikte kahve içmişlerdi. Hatta yanlarına fazlasıyla iri yarı bir adamla kıvırcık saçlı kadın da gelmişti.
Kahve bardağının içine bakarak daldı. Aynı isimlere sahip kişiler görmek dahi geçmişi hatırlamasına yol açarken nasıl kafasını dinleyebilirdi? İnsanlarla konuşmayı tam olarak bu sebeple sevmiyordu, eninde sonunda gerçekten kim olduğunu hatırlayacaktı. Duvardaki saat öğleni gösterdiğinde minik bir takırtı sesi duydu, kahve makinesinden gelmişti. Tahmin ettiği olmuş, görevi gelmişti. "Temel Şemsiye Akademisi evrenine hoş geldiniz. Göreviniz Akademi üyesi birini öldürmek."
"Klaus s-sen Şemsiye Akademesi üyesi misin?" diyerek onlara doğru döndü. Demek herkesin bildiği Şemsiye Akademisi boyuttu burasıydı. Daha önce Serçe Akademisi gibi diğer boyutları öldürmüştü ama... burası?
Şuana kadar hepiniz sıradan bir Numara Sekiz'den esinlenmiş kitap sandınız ve bu yazdıklarım tam ters köşeydi. Sizin düşünceleriniz neler?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Numara A: The Umbrella Academy | Tamamlandı ✔
Fanfiction"Reginal'ın öldürülmesiyle alakam yok, benim öldürmem haricinde tabi ki." Five "Hayalet kardeşimi üstüne salarım." Karşınızda şehrin en iyi patencisi April var. Aslında her şey onun Reginald'a karşı gelmesiyle başladı. Kitap İçi Edit Tasarımları: R...