Bölüm 22:
"Son Kez Seni Seviyorum."
Nerede olduğunun, ne zamanda olduğunun bir önemi dahi yoktu. Kendini berbat hissettiğini biliyordu sadece, bu onun için yeni bir duygu değildi. Zaten her zaman böyle hissederdi ama bu sefer hiç olmadığı kadar kendini suçluyor, hiç olmadığı kadar göz yaşı döküyordu. Dizlerine batan şeylerle canının acıdığını fark etti. Ağlamaktan kızarmış gözleriyle etrafına baktı, çiftlik gibi bir yerde olmalıydı. Dizlerine hissettiği acının nedeni kupkuru olmuş topraktı. Ayağa kalkıp gelişi güzel üzerindeki toprakları attı.
Etraf mısır tarlasıydı. Ekinler daha yeni boy atmaya başlamıştı, yine de April'ın görüş açısını rahatça kapatabiliyorlardı. Zıplayarak etrafında dönmeye, en yakın yerleşim izini bulmaya çalıştı: Hiçbir şey göremiyordu, mısırlar hariç. Tahminince en yakın yere en az on kilometre vardı. Eski zamanda olmadığını biliyordu, geçmişte mısır tarlaları sadece çiftçilerin kontrol edebileceği yerlere yapılırdı çünkü domuzlar ekinlerin hepsini mahvederdi.
Hala oyun bitmişi sayılmazdı, son bir hamle yapabilirdi. Son kez başarabilirdi, her şeyi halledecekti. "Ben April Hargreeves... Kendime yemin ediyorum ki bu sefer başaracağım."
Hala ışınlanmak için kullandığı araçlarında bir sefere yetecek kadar güç vardı ama daha fazlasını yapamazdı, bu yüzden planını en iyi şekilde yapmalıydı. Zaman konseyinin üyelerinin olduğu ofisin tam ortasına, Handler ölmeden önceye ışınlandı. Her şey gayet normal ve sıkıcıydı. Çoğu çalışan kafasını kaldırıp kıza bakmaya bile tenezzül etmemişti. Handler iki kaşını hafifçe yukarı kaldırmış kızın konuşmasını beklemişti.
"Handler... Sana bir değil iki kişi getireceğim. Biri en başından beridir istediğin evrenden biri de benim evrenimden olacak. Sana her şeyimle yemin ediyorum." Korkuyordu, ya kabul etmezse ne olacaktı? Alnından boncuk boncuk terler akıyor, kaşlarına kadar süzülüyorlardı.
"Sana neden güveneyim küçük Hargreeves? Gelecekte benim ölümüme yol açtın." Piposunu yere fırlatmış, parçalara ayrılmasına yol açmıştı. Çalışanlar o an başlarını işlerinden kaldırıp korkuyla kaçışmıştılar.
"Çünkü ikimizde karlı çıkacağız bu işten. Ne senin kuralların çiğnenecek ne de benim kurallarım çiğnenecek emin olabilirsin. Hatta sen daha fazla karlı çıkacaksın: Bir kişi istiyordun, iki alacaksın." derken yerdeki pipo parçalarını toplamaya başlamıştı. Burada bulunduğu her dakika sanki iş yapmaya zorunluymuş gibi hissediyordu.
Handler bir süre düşünceler içerisinde kızın soluk tenine baktı, ona tekrardan güvenebilir miydi? Kız asla o kadar salak olmamıştı, bir şeyler karıştırıyor olmalıydı. Peki ya planı neydi? İç çekerek arkasını döndü ve masasının oraya kadar gitti, madem bir anlaşma yapacaklardı her iki tarafında gücenebilmesi gerekirdi: Ondan kanıt niteliğinde bir şey isteyecekti.
"Diyelim ki kabul ettim ve sen uymadın... Bunun olmaması için bana bir kanıt vermelisin, sözünü tutacağını kanıtlayacak bir şey."
Hak vermişti. "Anlıyorum, sözümü tutacağım." Masanın üzerine göz gezdirdi. Onlarca şişe yan yana duruyordu. Bunların zehir olduğunu yıllardır çok iyi biliyordu, panzehirlerinin de kasalarının en dibinde saklandığına emindi. Hiç düşünmeden bir şişeyi açtı ve içti. "Bana sadece iki sefer bir evrene gidip dönmem ve size kafalarını getirebilmem için zaman enerjisi verin. Eğer gelmezsem zaten zehirlenip öleceğim. Bu zehirlerin panzehirlerini evrende sadece siz yapmıyor musunuz yoksa?"
İki kadının da gülümsemesi anlaşmaya varıldığının göstergesiydi. Birkaç dakika boyunca karınlarına ağrı girene kadar kahkaha attı, yaptıklarının delilik olduğunu biliyorlardı fakat kim umurundaydı ki? April istediği enerjilere ulaşınca işe koyuldu. İlk olarak kendi evrenine uğrayıp yıllar boyunca cesaret edemediğini yapacaktı, tüm bu olayların başlamasını sağlayan kişiyi öldürecekti. Böylelikle eski patronuna getireceği birinci kişiyi öldürmüş olacaktı.
Bu sefer kostümünü giymemişti, gerek duymamıştı. Kazanacağına emindi, aksi olmayacaktı. Kıyamet kopmadan hemen öncedeydi. Kardeşleri bu saatlerde uyuyor olmalıydı. Hala uyanık birisi varsa Grace, Pogo, Reginald haricinde başkası olması ihtimali çok düşüktü. Kendi odasına girdi, yavaşça hareket ediyordu. Ses çıkarmamaya özen gösteriyordu. Akademinin içerisi tamamen hatırladığıyla aynıydı, hiçbir köşesini unutmamıştı. Yatakta uyuyan kızı görünce üzülmüştü, yatağının yanına gidip sandıktan buz patenlerini çıkardı. Sadece bir paten yeterli olacaktı. Sıkıca kavrayarak odadan çıktı, kendi yanağında -geçmişteki haline- bir öpücük kondurmak istemiş, uyanır korkusuyla yapmamıştı.
Yavaşça gitmesi gereken diğer odaya ilerledi. Burnuna güzel kokular geliyordu, muhtemelen Grace çoktan sabah kahvaltısını hazırlamaya başlamıştı. Ah hayır, Grace'i öldürmeyecekti. Kapının eşiğine yaklaştığında içeriden Pogo'nun sesinin geldiğini sandı, bir süre kapıyı dinleyince yanlış anladığının farkına vardı. İçeriye girdi, elini hızlı tutmalıydı. Hayır, kardeşlerini de öldürmeyecekti. Pogo'yu öldürmek aklının ucundan dahi geçmiyordu. O Reginald'ın peşindeydi, buz patenini ne olduğunu bile anlamasına izin vermeden babasının boynuna geçirdi.
Yere akan kanlar neredeyse tüm odayı kıpkırmızı yapmıştı. Evet, tüm bu olayların başlamasına sebep olan Reginald'idi. April'a o gün bağırmasaydı Vanya ile ikisi kontrol altından çıkmayacaktı. Buz patenini elinden bırakmadı, kopan kafayı aldı. Tekrardan ışınlanıp Five'ın olduğu evrene yani Allison'un öldüğü evrene gitti. Peki ya burada kimi öldürecekti?
Her şeyin aynı olduğunu hatırlamıştı. Her şey aynı ise babasının huyları da aynı olmalıydı. Sadece burada kendisi ve kendisiyle birlikte evlatlık alınan kardeşleri yoktu. Uzunca süre kimi öldürmesi gerektiğini düşünüp karar verdi, öldürdüğünde kafayı diğer kafayla aynı yere koydu. Peki ya bu evrenden kimi öldürmüştü? Klaus'u mu? Five'ı mı? Luther'ı mı? Vanya'yı mı? Diego'yu mu? Sonrasında Allison ölmeden hemen önceye gitti ve havadaki zehirli gazların yok olmasını sağladı. (Bu gazların yok olması için o zamanın yaklaşık 3 hafta öncesine giderek upuzun bir plan yapmıştı.)
Handler'ın tam karşısına ışınlandığında eli kafataslarının durduğu çuvala gitti. "Yaptım!" Kelimeyi uzatarak, kulak acıtıcı derece de ince bir sesle söylemişti. "Şimdi bana panzehirimi ver hemen."
"Önce kafalar." Ellerini birbirine sürttü, heyecanlandığı rahatça anlaşılabiliyordu. "Beni kandırıp kandırmadığını bilmeliyim değil mi? Ayrıca... İki şanslı kişinin kimler olduğunu merak ediyorum."
Birinci kafatasını elinin her yerine iğrenç sıvılar bulaşmasını umursamadan çıkardı, yere fırlatırcasına attığında çalışanların hepsi öğürerek başka yere bakmıştı. April yıllarca bu tarz iğrençliklere alışmıştı. Handler'ın Reginald'ın kafasını görünce hayal kırıklığına uğradığını görmüştü, hak veriyordu da ama sonuçta Şemsiye Akademisi üyesi birisi dememiş miydi? Reginals Hargreeves'te bir üyeydi. Sıra ikinci kafayı çıkarmaya geldi.
Finale bir bölüm kaldı. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Numara A: The Umbrella Academy | Tamamlandı ✔
Fanfiction"Reginal'ın öldürülmesiyle alakam yok, benim öldürmem haricinde tabi ki." Five "Hayalet kardeşimi üstüne salarım." Karşınızda şehrin en iyi patencisi April var. Aslında her şey onun Reginald'a karşı gelmesiyle başladı. Kitap İçi Edit Tasarımları: R...