yirmi sekiz

22.2K 1.2K 193
                                    

-Esma-

"Uyku tulumları?"

"TAMAM!"

"Yiyecek içecekler?"

"TAMAM!"

"Ve en önemlisi Marsmellov?"

"TAMAM!"

Ahmet bizi arabasıyla almaya bizim evin ileri de ki parka hani şu çikolatamın bana çikolata getirdiği parka gelmişti. Evinin önünden niye almıyor diye sorabilirsiniz. Gül ve ben hadi neyse ama İlhan'ın olması ailem açısından hoş karşılanmaya bilirdi. Zaten kampa Gül ve bir kaç arkadaşla gittiğimizi, telefonumun hep açık olacağını söylediğim için izin vermişlerdi.

Ahmet gelmeden Gül eşyalarımı kontrol etmek için bizi bir güzel sorguya tutmuştu.

"Powerbank aldınız değil mi?" diye soru yönelttim ortaya. Ben iki tane almıştım. Ne olur ne olmaz.

Gül olumlu anlamda kafa sallarken İlhan "Ben unuttum." dedi.

Beline sarıldım."Sevgilinde var."

"Düşünceli akıllı sevgilim." diyip o da bana sarıldı.

"İğrenç vıcık vıcık sevgililer. Biz Ahmet ile öyle miyiz hiç? Ben komutan o asker. Birbirimize saygılı nerede nasıl davranacağını bile sürekli mıçmıç olmayan seviyeli bir ilişkimiz var." Gül saçmalarken Ahmet gelmiş hatta arabadan inmiş yanımızdaydı.

Sonunda fark edince bir anda çocuğun üstüne atlayıp arabaya çarpmasına neden oldu. Hoş çarpmasaydı yeri boylarlardı. Öpücükler kondururken bir yandanda bağırıyordu.

"Canım sevgilim. Dünya üzerinde ki en iyi sevgili. Sen kampa mı götüreceksin beni? Kurban olurum sana."

İlhan kulağıma yaklaşıp fısıldadı. "Allah'tan seviyeli bir ilişkiler var."
Ona katıldığımı belli ederek kafa salladım.

"Bende seni çok özledim bebeğim ama artık gitsek mi? Geç olmadan çadırları kuralım. "

Hepimiz bagaja çantamızı atıp yerleştik. Gül sevgilisinin yanına otururken bende sevgilim ile oturuyordum.

Bir buçuk saatlik yolun sonunda orman gibi bir yere girmiştik. Bir yarım saatte orada iletken uykuya dalmak üzereydim.

"Evet geldik." sonunda araba dururken kendimi hemen dışarı attım. Oturmaktan her yanıma uyuşmuştu. Derince esnedim. İlhan bagajdan çantalarımızı aldı. Ben kendi çantamı ondan alıp sırtıma geçirdim.

Geldiğimiz yere baktığım da aslında dağ gibi bir yere çıkmış olduğumuzu fark ettim. Geniş bir yeşil alanlık ve etrafı ağaç doluydu. Geldiğimiz yönde bile nasıl gelmişiz hayret ettirecek kadar ağaçlar vardı. Ama en güzel güzel yanı şehrin hemen ayaklarımızın altında olmasıydı. Tamam ağaçlardan fazla gözükmüyordu ama gece ışıkların güzel görüneceğinden eminim.

Gül ve Ahmet'te yanımıza gelince geniş yeşil alana çadırlarımızı kurmaya başladık. Ben böyle yerlerde tek yatmaktan korktuğum için Gül ile yatacaktım. Sevgililerimiz ise kendilerine birer çadır kurmayı tercih etmişti.

Çadırlar kurulasıya zaten akşam olmuştu. Ortada bir ateş yakıp şehir manzarısına dönerek sevgililerimizle sarılarak oturuyoruk. Mis gibi ortam.

"Marsmellov yapmanın vakti geldi!" Gül heyecanla ayağa kalkarken onun bu heyecanına gülmüştüm. Çadırımızdan iki paket Marsmellov ve bir paket çöp şiş getirmişti.

Tamam kamptaydık ama yerdeki dala Marsmellov takcak kadar da değiliz.

Gül teker teker dizerken Ahmet "O zaman bunun yanında iyi bir korku hikâyesi gider." dedi.

Anında itiraz ettim. Korku filmi izleyemeyen bir insandım ben. Karanlık odada bile duramazdım.
"Olmaz istemiyorum."

Kollarımı göğsümde birleştirip iyice İlhan'a sokuldum. Başımın üstüne minik bir öpücük kondurdu. "Merak etme güçlü erkeğin seni korur."

"Hadi kanka ya." Gül marsmellovları ateşe koymuş yalvaran gözlerle bana bakıyordu.

Ben ise ona 'sende mi bürütüs?" bakışları atıyordum.

Israr etmelere devam ederken oflayarak dudak büktüm. "Peki peki."

Arkadaşım sevinçle el çırptı. "O zaman şunları dağıtayım dinlerken yeriz." hepimize Marsmellovları pay etti.

"İlk kim anlatacak?" dedi sevgilim.

Ahmet heyecanla bağırdı. "Ben anlatırım ama korkudan ölürseniz ben mesul değilim."

"Anlat hadi." Gül yanına oturup ona sarıldı.

"Bu kamp alanı eskiden bu kadar boş değilmiş aslında." yalandan öksürdü. Ve devam etti.

"Ta ki küçük bir kız çocuğu bilinmeyen bir nedenden kaybolana kadar."

Al işte daha başında altıma edecektim. Stresle İlhan'ın kolunu sıktım. Cesaret vermek ister gibi başımı öptü.

"10-15 yıl önce buralarda yer bulamazmış insanlar. Hatta sıraya bile geçiyor, sabah erkenden geliyorlarmış. Ben hikâyenin orijinalini ilk kez babamdan duymuştum. O da arkadaşları ile buraya çok gelirmiş. Bir sarışın küçük kız ve ailesi buraya kamp yapmaya gelmiş. Kız ilk gece hiç yatamamış. Sürekli sesler duyduğunu söylemiş. Ertesi günün akşamı ailesi eve dönmek için hazırlanırken kızı kamp alanında görümemişler. Tabi bir sürü insan onu aramış falan. En son kız ileri de ormanın içindeki dere de ölü bulunmuş."

Hassiktir. Cidden hassiktir.

"Ve o günden sonra buraya kim gelse o küçük kızın sesini duyduğunu iddia eder. Hepsine de aynı şeyi söylermiş."

"Ne söylermiş?" dedi Gül korku ile.

"Yardım edin." dedi sesi Yükselirken Ahmet.

Başımı İlhan'ın göğsüne gömüp bağırdım."Allah belanı versin Ahmet. Bir hafta uyuyamıyacağım senin yüzünden!"
***
Hikaye tamamen benim götümden uydurmadır.

PİZZACI -TEXTİNG-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin