yirmi dokuz

19.9K 1.1K 139
                                    

Esma

"Acılara yürüyor korkuyorum arada bir kalbini yokluyorum. Cennetten çiçek mi topluyorum? Herkesi-"

"Kes artık sesini." dedi Gül.

Ahmet'in anlatığı hikayeden sonra şişe çevirmece, sohbet muhabbet derken sonunda yatmaya gelmiştik. Çocuk o kadar korkunç anlatmıştı ki ondan sonra kimse anlatmak istemedi. Şahsen benim beş altı aylık korku kotamı doldurdu. Şuan korkudan uyuyamıyordum ve kulaklıktan müzik dinliyordum.

Daha fenası çadırdan bir şeyin gölgesi falan geçer diye de gözlerimi de açamıyordum. Baddaniyenin altında sessizce müziğe uyuyordum.

"Kanka korkuyorum ne yapayım?" diyerek karşılık verdim.

"Canım güzel bir şarkı dinlesen neyse ama bu gece gece yatarken olmaz. Bunu arabada dıptıs dıptıs diye eğlenirken falan açarsın."

"Aklıma mı geliyor şarkı? Sadece beyaz yüz sarı saçlar. Hep senin o sevgilin olacak garson yüzünden." diyip başımı baddaniyeden çıkarmıştım ki bir baykuşun sesiyle titreyerek geri örttüm.

"Benim sevgilim yaparsa en güzelini yapar. Senin sevgilin anlayamadı ya ondan Ağlıyorsun."

Benim sevgilime laf atmak mı? Arkadaşım bile olsan saçını başını yolarım.

Sakin Esma.

"Hahayt sevgilinin götündne uydurma hikâyesinden mi korkacağım? Yok yardım edinmiş yok sarı saçmış bla bla. Deli saçması."

"Korkmuyorsan Çıkart kafamı baddaniyenin altından. Yemiyor değil mi?"

Baddaniyeden başımı çıkartıp ona doğru baktım. Zaten küçücük çadırda dip dibeydik.

"Kim korkuyormuş aslanım?"

Tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki çadıra bir gölge yansıdı. "Hasss...."
Anında Kollarımı Gül'e doladım. O da fark etmişti ve bana sıkıca sarılıyordu.

"Gördün mü sende?" diye fısıldadı.

Kafamı kafasına yasladım. Yanak yanağa idik. "Sus sus sesimizi duymasın. Belki kedidir kedi."

Konuşmamın ardından bir çatırtı sesi geldi. "Ahmeeet. Sevgiliiiim." Gül sevgilisine fısıltıyla seslenmeye çalışıyordu. Ama onlar bizden önce yatmıştı. Bunu Ahmet ya da İlhan'dan gelen -inşAllah Ahmet'tir- horultudan anlamıştık.

"Kanka seni kırdıysam ettiysem özür dilerim. Sen bu hayattın bana verdiği en güzel hediyesin. Birazdan ölecek olsakta seni sevdiğimi bil." diyip ağlamaya başladım.

Al işte kızdırdık çocuğu. Saldıracak bize.

"Ben de seni kırdıysam affet Esma'm. Her şey senin için. Senin için bin Ahmet bin İlhan feda ederim. Bende seni seviyorum." diyip o da ağlamaya başladı.

Birazdan ölecektik. Bizde belki burada kampçılarla konuşan kızlar olarak anılırdık. Kim bilir belki arada annemgil bile bizi görmeye geldirdi buraya.

Ne diyorum ben ya? Cezaevine mahkum olarak düştük sanki.

Biri bizim çadırım fermuarını indirmeye başlayınca ikimizdende daha yüksek sesler çıkmaya başladı. Ben onun ağzını kapatırken o da benimkini kapattı.

Gözlerimi kapatıp son duamı ederken fermuarın açılmasını bekledim.

Sonunda ışık yüzümüze vururken daha çok şiddetli ağlamaya başladım. Yüzüme uzanan ele karşı hiç bir tepki veremedim. Birinin bana seslendiğini duyuyordum ama tepki veremiyordum. Transa girmiş gibiydim.

Gözkapalarımı yukarı doğru asılıyordu. Ardından yanağıma iki uç darbe yedim. Gözümü zorlukla açarken görüş alanıma İlhan girdi. Endişe ile bana bakıyordu. "Sonunda."

Beni çekip kendine sarılırken çadırın dışında dizine yattığımın farkında değildim. Kafamı sağa çevirdiğim de Gül Ahmet'e sarılmış ağlıyordu.

"Sevgilim iyi misin?" İlhan yüzümü avuçları arasına alıp merakla bana bakıyordu. Dik konuma gelip başımı salladım.

"İlhan b-ben birini g-gördüm. Biri bizim ç-çadıra-" sözümü bitirmeme izin vermeden tekrar sarıldı. "Bendim bebeğim. Özür dilerim. Siz sürekli konuşunca bir şey var sandım. Bakmaya gelmiştim. Ah, seni çok etkiledi! O hikâye seni çok etkiledi!"

Ahmet Gül'ü bırakıp yanıma geldi. "Özür dilerim Esma. Sen ilk istemediğinde ısrar etmeyecektim."

Ben hala olayları kavramaya çalışıyor yerde saf saf onlara bakıyordum. Derken Gül elinde su ile yanıma oturdu. O da çok ağlamıştı. Gözleri, burnu kıpkırmızı idi.
Suyu içtim. Şişeyi ona geri uzattım. Yere atıp hızla bana sarıldı.
"Sana bir şey olsa ne yapardım ben? Bir daha beni öyle korkutma."

Bende Kollarımı ona doladım. "Hadi eve gidiyoruz." dedi İlhan.

"Benim yüzümden mahvolmasın her şey." diyip bakışlarımı İlhan'a çevirdim.

"Senden önemli hiç bir şey yok." elini uzattı kalkmam için. Tutup ayağa kalktım ve Gül'ü kaldırdım.
Eşyaları arabaya çoktan yerleştirmişlerdi. Arabaya binerken başım eğikti. Her şeyi mahvetmiştim ama hala bu sessiz ve karanlık yer beni korkutuyordu.

İlhan'la arkaya oturduk ve onun göğsüne yaslandım. Gül ise ön koltukta sevgilisinin yanında oturuyordu. "Benim eve gidelim. Akşam eve gidersek Esma'nın anne ve babası sorguya çeker." dedi.

İtiraz etmedim. Doğru söylüyordu. Ahmet anahtarı çevirdi ve arabadan değişik bir ses çıktı.
Anında dikleştim oturduğum yerde. "Ne oluyor?"

İlhan omuzlarımdan tutup beni geri çekmeye çalışsada izin vermedim. Ahmet bir kaç kere daha denedi. Olmayınca arabadan çıktı ve kaputu açtı. Bir süre bakındı. Bende o süre boyunca korkuyla onu izledim. En son arabaya binip ofladı.

"Ne olmuş?" diye sorumu tekrarladım.

"Aşkım neden gitmiyoruz?" dedi Gül korkuyla. En az benim kadar korkuyordu.

"Akü bitmiş."

Buyur buradan yak!

***
Macerasız olur mu aslanım?

PİZZACI -TEXTİNG-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin