İyi akşamlar nasılsınız bakalım?
Bomba gibi bir bölümle sizlerleyim umarım beğenirsiniz.;)
Instagram: elifdrl_ ulaşmak isterseniz haberiniz olsun;)
Desteklerinizi bekliyorum oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.:)
Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥
Bu bölüm tüm okurlarına ithaf edilmiştir.
Medya: Deniz ve Korhan
★Keyifli Okumalar Dilerim Bir Tanelerim★
Annem de ne yapsın garibim, durumu toparlamaya çalıştı, “Bir tanem, kızımız öyle demek istemedi, sen sakin ol, evlenen falan yok, kızımızın turşusunu kuracağız ben büyükçe bir bidon aldım,” demez mi?
Annemin şu durumda bile bu espriyi yaptığına inanamıyorum. Benim evden gidecek olmama tahammül edemeyen babam için bu istek hayli şok etkisi yarattı. “Buğlem, dalga geçme, kızına şöyle ben izin vermeden kimseyle evlenemez izin vermiyorum hele o herifi damat olarak asla kabul etmem!” “Babacım sen değil zaten ben kabul edeceğim,” dedim sevimlilikle.
“Ceylin kızım yeter artık babanın üzerine gitme!” “Anne, babamın üzerine gittiğim falan yok, dürüst davranıyorum sadece o kadar.”
Babam Karan’a, “Bak hala, Karan, al şu kardeşini gözümün önünden hala evleneceğim diyor ya,” dedi ve bana döndü, “Evlenmene izin vermiyorum, kızımın elin herifinin yanında kalmasını istemiyorum, hele bir de benden başkasına asla baba diyemezsin!” dediğinde derdini anladım, kıskandı, ah benim canım babam, bizleri hiç paylaşamaz. Hele de söz konusu kıymetlileri olunca.
Hadi bakalım Ceylin hanım, ayıkla pirincin taşını...
★
Karan’ın beni yukarıya çıkarmasıyla birlikte babamla yaptığımız evlilik muhabbeti son buldu tabi kendi kendine söylemeleri uzunca bir süre devam etti.
Ertesi sabah erkenden uyandım, neden bilmem ama tarif edemediğim bir heyecan hissediyorum. Bugün Ankara’nın buz gibi soğuğuna inat dışarı çıkmaya karar verdiğim için heyecanlıyım sanırım.
Annemler işe gitmek için erkenden çıktıkları için bende el mahkum bir kaseye kahvaltılık gevrek doldurup sütle karıştırdım, gerçekten harika bir kahvaltılık oldu. Yemeğimi yedikten sonra odama çıkıp, üzerimi değiştirdim ve saçlarıma fön çektim, güzelce günlük makyajımı da yaptıktan sonra hazırdım.
Telefonumu ve çantamı kaptığım gibi heyecanla aşağı indim, montumu ve botlarını giyip evden çıkmam sanki saniyeler sürdü! O kadar heyecanlıyım, aylar sonra ilk defa tek başıma dışarı çıkacağım o kadar olsun artık. Gerçi dün ailemin panik olmaması için evden çıkmamam gerektiğini savunuyordum ama bir şey fark ettim, aylardır ot gibi yaşıyorum, herhangi bir hayat belirtim de yok. Tamam ailemin içi ancak bu kadar rahat ediyor ama artık depresyona girmeme ramak kaldı, zaten özlem başıma vurdu!
Binadan çıktığım an yüzüme vuran soğuk hava sebebiyle resmen kemiklerime kadar titredim. Önceden çağırdığım taksinin gelmiş olduğunu görünce hızla taksiye bindim.
Gitmek istediğim yerin adresini verip arkama yaslandım ve annemin halden anlayacağını düşünüp bilgilendirme mesajı atmaya karar verdim.
“Anneciğim, evden tek çıkmamdan hoşlanmıyorsunuz biliyorum ama merak etme bir bardak kahve içip döneceğim, seni seviyorum,” yazıp gönderdikten sonra telefonu çantama attım.
Gitmek istediğim yer aylarca süren terapiler sonunda hatırladığım bir mekan... Oranın nasıl bir yer olduğunu tam bilmesem de orada çok fazla zaman geçirdiğimi hatırladım. İnternetten biraz araştırdığımda genelde üniversitelilerin tercih etti, kafe bar tarzı bir mekanmış. ‘Karanlık Zihinler’ ismi pek manidar, bir kafe ismi olmak için hayli garip.
Neyse hele bir gideyim orada ne olduğunu göreceğim. Ankara’nın gözde semtlerinden birine girdiğimizde nefesim hızlanmaya başladı, işin garip yanı geçtiğimiz sokakları tanıyor olmam. Kafenin önünde durduğumuzda taksiciye ücreti ödeyip hızla aşağı indim. Kafenin kapısının önünde gördüğüm iki koruma keyfimi biraz olsun kaçırdı, bir kafenin kapısında gündüz gözü neden koruma bekler ki!?
Tam korumaların önünde durmuştum ki, “Ceylin hanım, hoş geldiniz,” deyip güler yüzle beni içeri buyur ettiler! Beni tanıyorlar!
Korumalar saygılı bir tavırla ceketlerini ilikleyip kenara çekilince az daha şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım Allah aşkına ben ne yapıyorum? Diye kendime sorsam da usulca açılan kapıdan içeri girdim. Şu merakım başıma iş açamasa bari!
Kafeden içeri girdiğim anda buranın kalabalık olması gözümden kaçmadı, insanlar kendi arkadaş gruplarıyla masalarda oturmuşlar sohbet edende var bilardo, langırt, dart oynayanda var, kısaca burada gülüşmelerin olduğu bir hayat var.
Bir kaç dakika ayakta etrafı izledim, tamamı dolu olan masalar yüzünden oturacak yer bulamayınca geri dönmenin ve evde pineklememin daha doğru olduğunu düşünüyordum ki görevli yanıma geldi, “Ceylin hanım, lütfen kusuruma bakmayın kalabalıktan geldiğinizi fark etmem zaman aldı, lütfen şöyle buyurun,” diyerek beni yönlendirdi. Sonra normal masalar dışında duran ve özel yapım olduğu her halinden anlaşılan kırmızı kadife koltuklarla bezenmiş büyükçe bir masaya oturmamı sağladı. Kafeyi izlediğim yerden burayı görmem imkansızdı ama bu masadayken, burada görmediğim masa yok öyle bir konuma konulmuş ki tam hakimiyet sağlıyor.
“Ceylin hanım, her zaman ki kahvenizi mi getireyim yoksa başka bir şey içer misiniz?”
“Her zamankinden olsun,” dedim ve tedirginlikle önüme döndüm. “Bu arada Ceylin hanım, arkadaşlarınız, eğer kafeye gelirseniz onları haberdar etmem konusunda çok ısrar ettiler sizin için sakıncası yoksa Deniz hanımlara haber vereceğim,” dedi tedirgin bir tavırla.
Ah işte bu harika, sadece fotoğraflarından tanıdığım arkadaşlarım, tamam geçmişi yavaş yavaş hatırlıyorum ama arkadaşlarımla olan anıların çok silik...
“Şey fazla kalmayacağım, kahvemi içip kalkmam lazım.” “Peki efendim,” dedi ve hızla uzaklaştı. Deniz... Karan’ın söylediğine göre üniversitede tanışıp samimi olduğum ve sık vakit geçirdiğim bir arkadaşımmış. Tüm arkadaş grubumun iş güç sahibi olduğunu ikizimden öğrendikten sonra neden geçmişte zaman geçirdiğimiz bu kafeye geldim bilmiyorum ama gelmeseydim içimde kalırdı. Bir ay katilin elinde, üç ay komada, bir ay ailemin evinde üç ay tanık korumada, dokuz ay, evde kaldım uzun lafın kısası bir buçuk senedir arkadaşlarımı görmüyorum yarım yamalak hatırlıyorum, onlarla görüşmeye hazır hissetmiyorum.
Ben düşüncelerimle cebelleşirken telefonumun çalmasıyla kendime geldim. Çantamdan telefonumu çıkarıp hızla cevapladım, “Efendim Annecim,”
“Baban dışarda olduğunu öğrenirse vay halimize lütfen kahvemi içip oyalanmadan eve geç ve eve varınca beni ara diken üzerindeyim zaten kızım.” “Tamam anne merak etme, elimi çabuk tutarım.” “Tamam kızım bak dikkatli ol, görüşürüz.” “Tamam anneciğim seni seviyorum, görüşürüz,” deyip kapattık telefonları. Allah’tan kızmadı. Konuşmam bittikten hemen sonra kahvem ve yanında bir dilim çikolatalı pastam geldi. “Ceylin hanım, afiyet olsun,” dedi ve yanımdan uzaklaştı. Sıcacık kahvemden büyük bir yudum aldıktan sonra etrafını incelemeye devam ettim. Ben sakince kahvemi içip pastamı yerken, insanların eğlenceli halleri gözüme battı, pekala bende eğlenebilirim!
Gerçi benim hayatımda eğlence hep ikinci planda, hayatım daha çok kaçma ve kovalamaca yönünde geçtiği için! Kahvemi ve pastamı bitirdikten sonra hesabı istedim. Daha fazla şansımı zorlamama gerek yok...
“Ceylin hanım, sizden hesap alacak değiliz,” yanıtını duymak beni hayli şaşırttı. “Teşekkür ederim, sağ olun,” deyip şaşkınlıkla ayaklandım. Montumu giymeye niyetlenmiştim ki biri arkamdan sıkıca sarıldı, “Noluyo ya!” deyip arkamı döndüğümde tanıdık bir simayla karşılaştım, Deniz... Küt kahverengi saçlı ela gözlü, arkadaşım... Gözleri dolu dolu bir kez daha sarıldı bu sefer bende ona sarıldım, kokusu, buğulanmış zihnimi aydınlattı sanki, tıpkı ilk kez hastanede uyandığımda ailemi anımsamamı sağlam kokular gibi...
“Uyuz kızıl!” deyip iç çekti. “Deniz, nasılsın,” diye sordum hafifçe ondan ayrılıp. “En yakın arkadaşından bir buçuk sene haber alamayan biri nasıl olursa öyleyim, Ceylinciğim,” dedi sınırlı bir tavırla beni kalktığım geniş koltuğa oturtup kendi de yanıma oturdu. “Olanları duymuşsundur, daha ilk kez tek başıma bugün dışarı çıktım, beni mazur görürsün artık,” dedim hafif bir tebessümle.
“Ah tabi ki duydum, sayende her akşam haberini yüreğim ağzımda izledim, hak mı reva mı bu bana yaptığın Allah aşkına!?” ”Özür dilerim, gerçekten ben bunların hiçbiri yaşansın istemezdim.”
“Tamam, kuzum kızmıyorum sadece çok özledim seni, hafızanın kayıp olduğu ve zihin bulanıklığı yaşadığını öğrendiğimden beri beni hatırlamazsın diye korkuyordum,” dedi tedirginlikle elimi tuttuktan sonra. Elini güven verir gibi sıktıktan sonra, “Aylardır, terapi görüyorum ailemle ilgili pek çok şey neyse ki yerine oturdu, arkadaşlarımı hatırlıyorum fakat hala bazı anılar puslu, mesela bu kafede çok keyifli vakit geçirdiğimizi hatırlıyorum ama neyi içmekten hoşlandığımı bilmiyorum. Yada seninle birbirimizde kaldığımızı hatırlıyorum, sabaha kadar sohbet ettiğimizi hatırlıyorum ama senin ne yemeği sevdiğini bilmiyorum öyle işte canım, benim kafam tam yerinde değil ama şu halime bin kere şükür. İlk zamanlar ailemi bile hatırlamıyordum,” dedim hüzünle.
“Olsun, hiç önemli değil, biz arkadaşlığımıza devam ettikten sonra gerisi fos. Neyse bu tatsız konulardan bahsedip seni üzmeyeceğim, nasılsın?” “İyiyim, sen nasılsın?” “Ceylin, seni görünce çok daha iyi oldum.” Kocaman güldüm, “Deniz sana bir şey soracağım burada olduğumu nereden öğrendin?” Neticede garsona haber vermemesini söylemiştim. Telefonunu çıkarıp sosyal medyasını açtı ve bir fotoğraf gösterdi, benim kafeye girip etrafı incelediğim noktadayken fotoğrafım çekilip paylaşılmış. Ceylin Arısoy mekanında! Başlığını da atmayı ihmal etmemişler.
“Bir dakika ya mekanında derken ne demek istediler?” diye sordum şaşkınlıkla. Deniz bana yandan bir bakış attı, “Ha sende o kısım yok yani?” dedi ve derin bir nefes alıp anlatmaya başladı, “Biz üniversitedeyken bu kafeden çıkmazdık, Karan sen ben, Yeliz okuldan bir kaç kişi daha kafeyi mesken tutmuştuk, Karahan amcada başımıza bir iş gelmesin ve onun gözetimi altında olalım diye bizden habersiz kafeyi satın almıştı. Sen ve Karan da Karahan amcaya isyan etmiştiniz ama yine de buraya gelmekten vazgeçmemiştiniz,” dediğinde sanki alt çenem yere değecek kadar açıldı! “Oha! Karan bundan hiç söz etmedi!”
“Muhtemelen kendiliğinden hatırlayacağın ayrıntılar olsun istemiştir.” “Ne yani burası bizim kafemiz mi? Hala inanasım gelmiyor?” “İnansan iyi olur kuzum, çünkü Karahan amcada söz ediyoruz o sizleri koruma altında tutmasa içi rahat etmez.” “Haklısın babam koruma iç güdüsüyle delice davranabilir tabi!” dedim ama hala şaşkınım. “Neyse Kuzum sen onu bunu boş ver, geceleri iyi uyuyabiliyor musun?” diye sorunca dikkatimi tekrar arkadaşıma verdim. “Evet iyiyim merak etme, Deniz, çalışıyor musun?” “Evet bir hukuk firmasında avukatım, kuzum, ne oldu ki?” “Bu karda kışta, hem de çalışırken, buraya nasıl bu kadar hızlı geldin anlamadım da bir sorayım dedim?”
“Ha sen onu diyorsun, kocam bıraktı canım başka ne olacak...” dedi tebessümle. “Oha sen evlendin mi?” “Evet sen ortalarda yokken evlenmiş bulundum, gerçi ben evlendiğimde senin kaçırıldığından haberim yoktu. Erkek arkadaşımla tanışamadan kocam oldu ne garip değil mi o kadar yakın arkadaşız ama sen kocamı tanımıyorsun. Düğüne kadar sürpriz olsun istedim ama işte nasip olmadı. Çok can sıkıcı aman boş ver burada zaten, birazdan tanışırsınız,” dedi keyiflenerek.
“Burada mı? Neden yanımıza gelmedi ki?” “Biz biraz baş başa kalalım diye,” dedi ve tek başına oturan arkası dönük birini gösterdi, “Bak işte orada kahvesini içiyor, ben çağırdığımda yanımıza gelir tanışırsınız.” “Peki madem öyle olsun,” dedim ve tekrar gözlerimin içine bakan arkadaşıma döndüm. “Eee enişte bey ne işle meşguller?” Keyifle gülüp bana döndü, “Cumhuriyet baş savcısı, maşallah kocam çok zekidir,” dedi gururla. “Maşallah, tabi canım...” diye sohbetimiz bir süre havadan sudan devam etti. Deniz’in davası olduğu için muhabbetimizi bitirmek zorunda kaldık. Deniz, hüzünle, “Of aman ya, senin tek olacağını önceden bilsem davamı devrederdim, olmadı ama böyle Ceylin,” diye hayıflandı. “Aman Deniz takıldığın şeye bak, yine buluşuruz konuşuruz,” dedim sevimli bir tavırla. Gözlerini devirdi, “Artık seni bulana aşk olsun, ben burada olduğunu öğrenip gelmesem ruhum duymazdı ya neyse,” dedi ve eşine mesaj attı, “Korhan, gelsin de sizi tanıştırayım, ay heyecanlandım,” dedi ve eşi gelene kadar kıpırdandı durdu. Uzun boylu irice bir adam geldi ve tam karşımızdaki koltuğa oturdu, Denize doğru dönüp içtenlikle gülüp, “Güzelim, sonunda arkadaşına kavuşmana sevindim” dedi ve bana döndü. İşte tamda o an kendi nefesimde boğulacağımı sandım! Bundan tam dokuz ay önce ikizimle gittiğim yerde görmüştüm onu! Çakır’ın gizli birliğinde çalışan, soğuk bakışlı mavi gözlü adam! Adını bile bilmeden yaşadıklarımı anlattığım ekiptekilerden birinin karşımda olması kaderin bir cilvesi mi gerçekten de? Hem de arkadaşımın eşi olarak! Oha! Güç bela kendimi toplayıp arkadaşıma döndüm, kocasının gizli kimliğinden haberi var mı acaba? Hiç sanmıyorum!
“Kocacığım, işte sana sık sık söz ettiğim arkadaşım Ceylin Arısoy,” dedi ve bana döndü, “Kuzum, bir türlü tanışamadığın kocam Korhan,” diyerek bizleri tanıştırdı. Korhan zaten beni tanıyordu, ben de gizli kimliğinin yanında gerçek hayattaki kimliğini de böylelikle öğrenmiş oldum.
Deniz’e falso vermeden, tebessümle, “Tanıştığıma memnun oldum,” dedim Korhan sadece başını saklamakla yetindi. Acaba gizli bir birlikte çalıştığını açık edeceğinden endişe durmuyor mu? Pek sanmıyorum...
Ah keşke Deniz masada olmasaydı da Korhan’a Çakır’ımı sorsaydım, belki halime acır da onunla ilgili bilgi verirdi.
Deniz derince soluklandı, “Evet tanıştığınıza göre artık kalkalım, benim adliyeye geçmem lazım, sevgilim sen beni adliyeye, Ceylin’i de evine bırakabilir misin?” “Tabi bırakırım güzelim,” dedi sıcak gülümsemesiyle. Korhan’ı son gördüğümde o kadar soğuk bakıyordu ki bu kadar sıcak tavırların ondan geleceğine inanasım gelmiyor.
“Ben size hiç rahatsızlık vermeyeyim, taksiyle giderim,” dedim hızla. Korhan yavaşça bana döndü ve delici bakışları gözlerimi buldu, “Bu söz konusu olamaz, ben karımın arkadaşını ortada bırakmam,” dedi aba altından sopa gösterircesine!
Harika kaçacak yerim bile yok, inşallah yanlış bir şey söylemem.
Ben düşüncelerimle cebelleşirken, kafeden çıktık ve son model siyah bir arabaya bindik, arka koltukta, Deniz’e kısa bir bakış attım, resmen keyfine diyecek yok!
“Aşkım, önce beni adliyeye bırak, geç kalmayayım sonrada Ceylin’i bırakırsın,” diyerek komut verdi, “Tamam güzelim, sen merak etme ben seni savana yetiştiririm,” dedi ve Deniz’in saçlarını öptü. Yola koyulduğumuzda usulca geçip giden yola baktım. Acaba Çakır’dan bir haber var mı? Meraktan yerime duramıyorum, bir fırsat yakalayıp da sorsam...
Yirmi dakika da Adliye’nin önündeydik, Deniz arabadan inmeden önce bana döndü, “Bana bak uyuz kızıl, bir daha arayı bu kadar açarsan seni boğarım. Sık sık telefonlaşacağız ve sende cevap vereceksin, tamam mı?” “Emredersiniz efendim,” dedim oyunbaz bir tavırla, halime gülüp, kocasını öptü bana da öpücük atıp arabadan indi. Deniz Adliye’nin içine girene kadar bekledik ve yola çıktık, “Şey ben size daha fazla rahatsızlık vermeyeyim, gerçekten taksiyle gidebilirim,” dedim tekrar. “Sen insanı çileden çıkarırsın, Karan’ın bir başına dışarda olduğundan haberi var mı?” diye sordu tehditkar bir tavırla, dikiz aynasından kısa bir an gözlerime baktı. “Haberi yok,” dedim suçlu bir tavırla. “Haberi olsa zaten asla tek başına dışarı çıkmana izin vermezdi!” “Ben... Ben gerçekten çok bunaldım, Çakır...” dedim sustum. Onun yokluğu ağır geliyor diyemedim. “Yalın, dağ tepe taş demeden katil kovalıyor sen keyfini mi düşünüyorsun?” diye bağırdı. Bu tepkiyi beklemediğim için neye uğradığımı şaşırdım. Suçlulukla sus pus olunca konuşmaya devam etti, “Yalın, gelip seni evinden çıkarana kadar katil derdi bitmiş sayılmaz! Karan’ın gözetiminden çıkayım deme!” dedi ve hışımla arabayı durdurdu.
“Umarım dediklerimi anlamışsındır,” dedi ve sinirli bakışlarını gözlerime dikti. “Anladım özür dilerim... Çakır nasıl?” “Senin başına bir şey gelirse asla iyi olmayacak, onun iyi olmasını istiyorsan kendine dikkat et.” O kadar çok azarlandım ki sormak istediğim soruları bile soramadım, suçlu bakışlarında etrafa bakınca evimin önünde olduğumuzu anladım. Adresi vermeme bile gerek kalmamıştı, suçlulukla bir nefes alıp, “Bıraktığın için sağ ol, tavsiyelerini dinleyeceğim,” dedim ve arabadan indim.
Binadan içeri girip doğruca asansöre geçtim, aylarca evden çıkmayıp, ilk kez tek başıma evden çıktığımda Çakır’ın ekibinin en soğuk üyesine yakalanmış olmamın şansı kimse de yoktur kesinlikle! Ne vardı sanki Dora’yla karşılaşsaydım, hem bilgi de alabilirdim! Of! Zaten farkında olmadan babamın aldığı kafeye gittiğim için, babama haber uçuracaklar akşama bir torba azar yiyeceğim, bari Çakır’dan ufacık da olsa haber alsaydım!
Asansörden indiğim gibi kapımızın önüne geldim çantamdan zor bela bulduğum anahtarlarla kapıyı açtım ve içeri geçip kapıyı kilitledim. Bir kaç saat önce evden çıkarken ki heyecanımın yerinde şimdi yeller esiyor. Anneme eve döndüğüme dair bir mesaj attıktan sonra odama geçip hızla üzerimi değiştirdim ve yattım.
Korhan’ın, ‘Yalın, dağ tepe taş demeden katil kovalıyor sen keyfini mi düşünüyorsun?’ sözü kulağımda çınlayıp duruyor. Benim tek isteğim, kalbimi delen özlem acısını biraz olsun katlanabilir hale getirmekti. Gerçekten çok kötü bir insanım, kötü bir sevgiliyim... Düşünceler aklıma geldikçe ağladım, Çakır’la olan anılarımız silikleşmeye başladığı için ağladım, özlem canımı yaktığı için, nefes alıyorum diye, yatıyorum diye, göz yaşım akıyor diye ağladım... Kısacası ota boka ağladım...
Ağlamaktan bitkin düşünce uyuyakalmışım, uyandığımda odam çoktan kararmıştı, aşağıdan annemlerin sesleri geliyordu yine de yattığım yerden kalkmadım. Annemlerde bir şey demeyince sabaha kadar aptallığıma yandım.
Ev giderek sessizleşti, ev ahalisi yattı, zaman geçti yine de yataktan çıkmak istemedim. Dün akşam ailemin yanına inmediğim için sabah da yataktan çıkmasam sorun olur diye el mahkum kalktım, saat daha sabahın altısı olduğundan daha hava aydınlanmamıştı, gece lambamı yakıp banyoma geçtim, uzun bir duş aldıktan sonra hızla giyinip saçlarımı kuruladım. Babamın aşağı indiğini duyunca bende peşinden aşağı indim, sanırım babamla konuşmayı daha fazla erteleyemeyeceğim...
Mutfakta kahvaltı hazırlamaya koyulan babamın yanına gidip hiç ses çıkarmadan domatesleri doğramaya başladım. Yandan bir bakış atsa da pas vermedi, çay suyunu koydu, dolaptan omlet malzemelerini çıkarmaya başladı.
Hafifçe babama döndüm ve usulca sordum, “Çok mu kızdın?” “Sence? Ha kızım? Sen benim aklımı mı alacaksın anlamıyorum ki?” “Özür dilerim ama kendimi tutmadım, zaten en fazla iki saat dışarda kalmışımdır.” “Ceylin,” dedi ve doğrudan bana döndü, “O katiller seni bir dakikanın içinde kaçırabilirler bunun farkındasın değil mi?” “Baba, dokuz aydır kimseyi kaçırmadılar, hatta en son gitmeme izin verdiklerinden beri hiç bir kurban olmadı. Bence bir daha bana zarar vermeye fırsat bulamayacaklar.” “Ya seni kaçırmak isterlerse o zaman ne olacak, çekirge bile iki kere sıçrıyor, üçüncü kez seni yakaladıkları da olacakları düşünmek bile istemiyorum.”
“Bir daha Karan’ı almadan çıkmayacağım, söz.” Yandan bir bakış attı sonra sert yüzünü bozmadan, “Bir de evlenmeyeceğine söz verirsen bence hiç bir sorun kalmaz,” dedi tek kaşını havaya kaldırıp bakarken.
“Baba ya!” dedim mızmızlanarak. “Kızım insan babasının yanında sevdiği adamdan bahsetmez ayıp, annen söylemedi mi ben deliyim, gider vururum o zaman görürsün,” demez mi? “Hah Hah hah, gerçekten çok komik yani, bu sene Haziran ayında 25 olacağım sence de evlenmek için normal bir yaş değil mi?” “Hayır değil, çok küçüksün!” “Baba annem seninle evlendiğinde 23- 24 yaşlarındaymış,” dedim dikkatini çekmek için. “Ben anneni kaç sene bekledim biliyor musun?” diye sordu ses tonu biraz daha yumuşamıştı. “Dedem, annemin üniversiteyi bitirmesini istemiş, sende annemin okulunun bitmesini beklemişsin.” “Aynen öyle pek kıymetlim, o herifte seni beş sene bekleyebilirse belki o zaman evlilik ihtimalini düşüne bilirim.” “Yuh ama babaya, beş seneye yaşlanırım ben!” “Sen beş sene sonra 29 olursun, o adam da 37 olur işte mis gibi,” dediğinde kocaman açtığım gözlerle bakakaldım. “Pes vallahi pes yani, baba sen 37 yaşındayken biz ilk okula başlamıştık!” “İki de bir kendini benimle karşılaştırma kızım, ne yapayım sende yaşıtın birini bulsaydın, aranızda dokuz yaş var 33 yaşında farkında mısın?” “Ne var sanki ben hiç şikayetçi değilim, benim Çakır’ım bir tanedir,” diyerek hızla savunmaya geçtim. “Ben şikayetçiyim ama abin olacak yaşta!” diyerek tekrar hararetlendi. Gözlerimi devirip masayı kurmaya başladım, masa kurma işi bittikten sonra son kozumu oynamaya karar verdim, “Baba, sen torunun olsun istemiyor musun? Hem belki sana benzer, ha ne tatlı olurdu değil mi?” diye sorduğumda kalakaldı bir süre cevap vermedi annemlerde uyanıp aşağı inince sorduğum soru yanıtsız kaldı. Olsun en azından babamın kafasında yer eder.
“Günaydın, aman ya Rabbim, rüya mı görüyorum baba kız kahvaltı hazırlamışlar,” diye neşeyle mutfağa giren annemle dikkatimi ona verdim. “Günaydın anne.”
Annem doğruca babamın yanına gidip sıkıca sarıp öpmeye başlayınca bakışların Karan’ı buldu, çoktan masaya oturmuş biriyle mesajlaşıyordu.
Tüm aile masaya oturduğumuz da babamın sessizliği dikkatimden kaçmadı, valla iyiden iyiye torun meselesi aklını caydırdı sanki...?
Annem, Karan’a döndü, “Oğlum, bugün yapacak işlerin var mı?” diye sordu. “Ceylin’le bir yere gideceğiz ne oldu ki annem?” “Market alış verişi yap diyecektim, artık işiniz bitince dönüşte yaparsınız olur mu aslan oğlum,” dedi gülen gözleri eşliğinde. “Olmaz anneciğim, ben sabahtan alış verişi yaparım. İkizimi bir kaç günlüğüne kaçırmaya karar verdim,” dediğinde yaşadığım şaşkınlıkla, “Pardon da ikizim, benim neden bundan haberim yok?” Hemen babam söze girdi, “Daha da önemlisi neden benden izin alınmadı?” diyen babamın yüz ifadesine kısa bir bakış atıp, bağ yansa, dere taşsa umurunda olmayan ikizimin rahat rahat çay içişine bakakaldım. “İzin almama ne gerek var babam, senin bu kıymetli kızın aylardır tepiniyor can sıkıntısından, işte bir kaç günlüğüne tatile çıkaracağım, hava değişimi olsun da evden tek başına kaçmasın diye ne yapayım kardeş yüreği dayanmıyor onu böyle görmeme,” diye acıtasyan yapınca ne diyeceğimi bilemedim.
Karan, öldürücü darbeyi de şöyle yaptı, “Hem fena mı olur babacım, biz evde yokken sizde baş başa kalırsınız,” deyince babamın yüzündeki gülümseme görülmeye değerdi. Annem de Karan’ı dürtüp, “Annenin terliğini mi özledin sıpa seni...” dedi yalancı bir kızgınlıkla, ikimizde biliyoruz ki annem de, babamla baş başa kalmayı gayet tabi istiyor.
Ne kadar zaman geçerse geçsin birbirlerine o kadar aşıklar ki, her anlarını son anlarıymış gibi aşk dolu yaşıyorlar...
Kahvaltı bittikten sonra annemle ve babamla kısa bir vedalaşma faslı geçirip onları işe gönderdik. Ve ikizimle baş başa kaldık. “İkizim şu tatil meselesinin aslını bir söyler misin?” Çarpık bir gülüş gönderdikten sonra, “İkizim haftaya pazartesiye kadar tatil yapacağız ona göre valizini hazırla, ben çoktan hazırladım bile. Ben markette alışverişe gidiyorum annemin eksik listesini tamamlayacağım ben gelene kadar hazırlığın bitmiş olsun çabucak çıkalım. Ha bu arada tatil dediğime bakma kalın kıyafetler koymayı unutma,” dedi saçlarımı karıştırıp hızla evden çıktı! Uyuz işte ne olacak!
Karan gidince hızla odama koştum, küçük bir valiz çıkarıp, ihtiyaç duyabileceğim şeyleri valize fırlattıktan sonra, düzgün yerleştirilmediği için kapanmayan kapağını zar zor kapattım. Üzerimdeki pijamaları çıkarıp, bordo kot pantolon ve siyah dökümlü v yakalı kazağımı giydiğim. Kardeşimle yola çıkacağım için makyaj yapma zahmetine girmedim bile, aman canım ne gerek var?
Valizimi aşağı indirip mutfaktaki bulaşıkları hızla topladım, salondaki dağınıkları da toparlayıp odamda şarjda duran telefonumu, şarj kablosunu el çantama atıp aşağı indim. Dün hiç bir planımız yoktu, bugün şu tatil işi nerden çıktı hiç anlamadım, hani başkasının başının altından çıksa diyeceğim ki bir bit yeniği var ama ikizimden söz ediyoruz onca olaydan sonra olur olmadık bir plan yapmaz... Hadi bakalım hayırlısı.
Kapının tıklatılmasıyla kendime geldim, “Kim o?” “İkizim aç kapıyı haydi,” deyince kapıyı açtım. Eli kolu poşetle içeriye girdi içeri girer girmez de poşetleri yere bıraktı, güzelim ben valizini asansöre bırakayım, sen önden aşağı in. Poşetlerde bozulacak şeyler var ben yerleştirip gelirim. Unutmadan, arkadaşımın arabasını aldım, benim arabamla gitmeyeceğiz, al bakayım anahtarı ve bu kıyağımı unutma tatilin keyfini çıkar,” dedi ve göz kırpıp valizimi asansöre taşıdı, tabi bende bu sırada botumu ve montumu giyip asansöre geçtim. Asansörün kapısı kapandığında bile ne olduğunu tam kavrayamadım, elimde araba anahtarıyla binadan çıktım site önünde park halinde olan hangi arabayla gideceğiz acaba? Anahtarın kilit tuşuna basıp ışığı yanan siyah arabanın yanına ulaştım, karda valizimi sürüklemekle cebelleşirken...
Anahtarla bagajı açtım ve valizimi yerleştirdim, Karan çoktan valizini getirmiş bile.
Söylene söylene ön taraftaki yolcu koltuğuna bindim, emniyet kemerini takmak için uğraşırken arabada yalnız olmadığımı hissettim. Ben kemeri takamamışken, bir el geldi ve kemeri taktı. Nasıl kafamı kaldırdım hatırlamıyorum bile, o an düşündüğüm tek şey gördüğüm gözlerdi.
İlk başta hayal görüyorum sandım, “Delirdim kesinlikle delirdim,” deyip önüme döndüm. “Beynim bana oyun oynuyor başka açıklaması olamaz!” “Başka bir açıklaması var çilli gelinciğim mesela tam yanında olmam gibi,” diyen sesi duyduğumda bile kendimde değildim. Ben daha hayal ve gerçekle ilgili farkı anlamadan, elini uzattı. “Her şeye sıfırdan başlama sözüm vardı, yeri gelmişken tanışalım, ben Çakır Yalın Yalçınkaya, sana deli olan, özleminle yanan adam...”
★★★★
Bölüm nasıldı?
Sizce gelecek bölümde neler olacak?
Neler olsun istersiniz?
Beğendiniz mi?
Sizi çok seviyorum.
Elif Diril.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİLLİ GELİNCİK
ChickLit(Çilli Gelincik adı ve konusu bakımından ilk kitaptır.) Sen Deli, Ben Deli Sonumuz çok tehlikeli "Çilli..." * Ceylin, kimliğini yenilemek için başvuru yaptığında hayatını da yenileyeceğini hesaba katamadı, öyle şeyler oldu ki kendini, bir delinin, s...