❧8.BÖLÜM❧

20.8K 1.5K 202
                                    


Sürpriz zzzzz:)

Günaydın....;)

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşünlerinizi benimle paylaşın:)

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

İlk yorum ithaf var📣

miyaseikrakoakk06  okuruma ithaf edilmiştir.

Medya: Ceylin Kızılırmak!

Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım

Çakır’ın acımasız can sıkıcı sözlerinden sonra kalbimin üzerine oturan öküzü yok saymaya çalışsam da beceremedim.
Evet karşımdaki adamı doğru dürüst tanımıyorum, evet onunla uzun eğlenceli vakitler de geçirmedim ama bir şeyi iyi biliyorum onu gördüğüm ilk andan beri, hastane bahçesinde yanıma oturduğu günden beri kalbimde.
Benim ki ilk görüşte, tek bakışta aşk...
Aşığım... Hem de onun için işimden ayrılıp, aylar boyunca yüzüğünü boynumda taşıyacak kadar!
Seviyor muyum? Bilmiyorum...
Sevmem için tanımam lazım, sevgi zamanla olan bir şey ama bildiğim bir şey var bugün bu kafedeki o son sözlerini asla unutmayacağım, saçma bir yanlış anlaşılma! Öyle mi!
Benim adım da Ceylin’se öyle bir gün gelecek ki senin soy adını taşımam için bana yalvaracaksın! Fakat ben seninle evlenmeyi kabul etsem bile sadece kendi soy adımı taşıyacağım işte o zaman asıl saçmalığın ne olduğunu göreceksin.
Yüzüme oturan soğuklukla, safir mavi gözlerine baktım, sanki içimi görür gibi bir hali vardı.
“Bir şey söylemeyecek misin? Sonuçta ikimiz de kendi hayatımıza dönmeliyiz, kimse gelecek olan taliplere engel olmak istemez öyle değil mi?” dedi bariz bir alayla.

Kalbim kan ağlasa da kahkaha attım, “Kesinlikle katılıyorum. Merak ediyorum da Çakır, kafeni nişan yada düğün gibi etkinlikler için kiralıyor musun?” dedim az önce onun takındığı alaylı tavırla.
Surat ifadesi sertleşti, “Neden?” diye sordu.
“Nişanımı burada yapmak keyifli olur diye düşünüyorum, malum canlı müzikte var hem genişte. Çöpsüz üzüm...” dedim koyulaşan gözlerine bakarken.
“Adının yanında benim soyadımı, boynunda benim yüzüğümü taşırken başka adamlardan söz etme, yakarım!” dedi ilk defa bana karşı gösterdiği öfke dolu sesiyle.
“Kimi yakacaksın beni mi?” dedi tek kaşım hava da bir vaziyette.
“Seni değil o nişanlın olan piçi!”
Yine koca bir kahkaha attım ama yemin ederim kendimi sıkmasam ‘seni pislik, sözlerinle canımı yeterince yaktın,’ diyerek zırıl zırıl ağlarım.
“Ha bu arada hatırlatmışken...”
Boynumdaki zinciri çıkarıp yüzüğü elime aldım, onun yokluğunda bana yarenlik etmişti, ona olan aşımı yakarırken sırdaş olmuştu. Yüzüğe son kez bakıp masaya bıraktım ve çantamı alıp ayaklandım. Son derece ciddi bir tavırla, “Pazartesi günü mesaj atarsın seni zora sokan ve taliplerini kapatan bu saçma durumdan kurtuluruz,” dedim saçımı hafifçe savurup kafede çıktım. İki elim yanlarda yumruk olmuş vaziyette uzunca yürüdüm, yeterince uzaklaştığıma kanaat getirdiğimde kendimi sıkmayı bırakıp çeşmelerimi açtım.

Sahil boyunca hem yürüdüm hem ağladım, sabah çıktığım eve akşam ezanında girdim Allah’tan evde kimse yoktu da ağabeyim şu bitap halimi görmedi. Çantamı ve telefonumu odama atıp banyoya geçtim, küveti sıcak suyla doldurdum ve içine girdim, su buz gibi olana kadar da çıkmadım, bugünü kesinlikle bu kadar berbat hayal etmemiştim. Böyle zamanlarda güvenilir bir dosta ihtiyacım oluyor ama kimsem yok! Derdimi ağabeyime anlatsam Çakır’ı doğduğuna pişman eder! Aslında bu iyi bir fikir olabilir...

Durulanıp banyodan çıktığımda akşamın dokuzu olduğunu gördüm üstümü giyinip yatağıma geçtim. Ve sabaha kadar da bir damla uyuyamadan sabahladım. Bu günlerin hesabını bana ödeyeceksin Çakır Yalçınkaya!

Sabaha karşı dış kapının, usulca açılıp kapandığını duydum canım ağabeyim işten döndü sanırım..
Kendi odasına girmedi, benim odamın kapısı açılınca hemen gözlerimi kapattım, yanıma gelip usulca saçlarımı okşadı, alnımdan öptükten sonra pikeyi üzerime iyice örtüp odadan çıktı.
Ah benim, hem anne, hem baba, hem de koca yürekli canım ağabeyim... Şu hayatta koşulsuz güvenebileceğim tek kişi...
Ağabeyimin odasına girdiğini duyunca yatağımdan kalktım, sabahın dokuzu olmuştu. Tüm üzüntümü öfkemi yatakta bırakıp, uykusuzluğuma aldırmadan mutfağa geçip güzel bir kahvaltı hazırladım, dün sabahtan beri tek lokma yememiştim şimdi arayı kapatacak kadar çok yedim.
Ağabeyim için poğaça, börek ve tatlı yapıp dolaba attım. İşten ne zaman geleceği belli olmadığından ne olur ne olmaz hazırda bir şeyler olsun istiyorum.
Öğlen ikiye doğru ağabeyime yiyecek bir şeyler hazırlayıp odasının kapısını çaldım...
“Abi, yemek hazır...”
“Geliyorum fındığım...”
“Bekliyorum...” dedikten sonra mutfağa geçtim, masaya yerime oturdum. Beş dakikaya kalmadan gelip tam karşıma oturdu, üzerindeki gerginlik gözle görünür haldeydi.
“Abi bir şey mi oldu?”
“Yemekten sonra konuşalım mı fındığı?”

Hayatımdaki erkeklerin hepsi neden bu cümleyi kuruyor? Umarım da yine bu cümleden sonra bir faciayla karşılaşmayayım. Bu cümlenin sonunun pekte iyi olmayacağını bildiğimden, “Peki,” dedim.
Ölüm sessizliğinde yemeğimizi yedik masayı topladım, bulaşıkları yerleştirdim en sonunda ağabeyim derin bir nefes aldı.
“Biz Tuana’yla evlenmeye karar verdik,” dedi tek nefeste.
“Ne!?”
“Bir birimizi seviyoruz, senin de mutlu olacağını düşündüm.”
“Abi, İstanbul’a taşınalı bir hafta oldu ne zaman sevdin, tanıdın da evlenmeye karar verdin?”
“Tuana’yla iki yıldır tanışıyoruz, son bir yıldır da sevgiliyiz. Ben sevdiğim kadından eminim, hayatımı onunla geçirmek istiyorum, bu sürede miniğimin de yanımda olup bana destek olmasını istiyorum,” dedi yumuşak bir tonla.
“Ama ben kıskanırım!”
“Sen evlisin, ben seni kıskanıyor muyum?” diye dalga geçti.
“Yarın, nüfus müdürlüğüne gidip halledeceğiz, şu sözde evlilik durumunu!” dedim aklıma gelen gerçeğe sinirlenirken. “Desene yine başıma kaldın!”
“Abi! Dalga geçme!”
Ellerini hava kaldırdı, “Tamam, sustum, ayrıca şu işi halledeceğine çok sevindim. Ne olduğu belli olmayan bir herifin soy adını taşımana illet oluyordum! İyi oldu.”
Ah ağabey hiç iyi olmadı...
“Neyse güzelim, bu evlilik işine ne diyorsun senin düşüncelerin benim için çok önemli eğer olmaz dersen-” dediği sıra sözünü kestim.
“Abi, saçmalama, daha kaç yaşıma kadar bana babalık yapacaksın, artık gerçekten sevdiğinle aile olma zamanın geldi, biraz daha dursan karta kaçacaktın,” dedim son cümlemi alayla söylerken.

İçten bir kahkaha attı, “Sen benim her şeyimsin, merak etme her şey aynı olacak yine birlikte yaşayacağız,” dediğinde derin bir nefes aldım.
“Abi,” dedim ciddiyetle.
“Fındığım?”
“Sen bu dünyada mutlu olmayı en çok hak eden insanlardan birisin. Evet yengemi kıskanacağım, hatta bazen ona uyuz olacağım ama o da görümcelik damarından! Ha sever miyim? Severim, saygıda duyarım, seni mutlu etsin huzurlu olun bana yeter, hatta bir de minik Ceylinleriniz olursa tadından yenmez ama,” dedim ve derin bir nefes aldım, buraya kadar söylediğim her şeyi hoş bir tebessümle dinledi, ama lafından sonra kaşları çatıldı. Hiç bir zaman ama’dan sonra iyi bir şey gelmez. Cümlemi tamamladım, “Ama yeni evli, aşık bir çiftle aynı evde yaşamamı bekleme asla olmaz,” dedim net bir tavırla.
“O ne demek Ceylin!”

“Abi, olmaz sen benim her şeyimsin ama vallahi olmaz! Bu ev bir kere iki odalı, siz evlendiğinizde bir kaç sene sonra aşkınız meyve verecek, ne olacak doğan çocuk salonda mı yatacak? Yarın öbür gün Tuana’nın misafirleri gelecek salonda mı yatacak?”
“Ceylin, sinirimi zıplama sen nereye gideceksin?”
“Kendime bir ev tutarım, hem çalışıyorum kendimi pekala geçindirebilirim. Sizin aranızda huzursuzluk olsun istemiyorum,” dedim son derece ciddiyetle.
Öfkeli bir nefes aldı, “Ev dediğin nedir ki? Daha büyük bir eve taşınırız, bir daha bu lafları duymayacağım!”

“Abi, büyük evin masrafı da büyük olur, biraz birikmişin var biliyorum, bu evin kirası da uygun, bir kaç seneye karınla çocuklarınla kendi evine çıkarsın, bir güvenceniz olur. Neden sinirleniyorsun ki? Beni sen yetiştirdin, gerekirse kendimi savunacağımı bal gibi biliyorsun.”
“Seni neden kendini savunmak zorunda olacağın bir duruma sokayım, sen benim ailemsin!” dedi sinirle.
“Abim, canım, sanki alıp başımı dünyanın öbür ucuna gidecekmişim gibi konuşma, buraya yakın bir oda bir salon bir ev tutarım, hafta da üç gün gelir sizi rahatsız ederim, hatta o çok sevdiğim böreklerden yapar getiririm.”
“Tuana, en başından beri kardeşimin olduğunu, asla onu yüz üstü bırakmayacağımı bilerek, sevdi beni. Şimdi seni sorun ederse...”

“Aaa abi yeter! Vallahi yeter... Sakin ol. Ben bu çevredeki evlere bakarım güvenliği olan bir ev bulduk mu tamam.”
“Ceylin!” diye bir gürledi ki nefesim kesildi.
“Bu konu burada kapandı!” Aslında kapanmadı ağabeyciğim sadece askıya alındı. En kısa zamanda uygun bir ev bulup tutmamız lazım yoksa istemesem de sorunlara neden olacağım.
“Abi düğün ne zaman?”
Anında yüzü yumuşadı, “Bir hafta sonra,” deyince içtiğim çay boğazıma kaçtı.
“Af buyur!”
“Seviyorum diyorum kızım neden anlamıyorsun, gelmişim otuz beşime daha ne kadar bekleyeceğim?”
“Abi, tamam kız arkadaşı meselelerini bana hiç bir zaman anlatmadın, saygı duydum. Özel biri var bile demedin, bir bildiği vardır dedim ama gözünü seveyim bir hafta sonraya evlenmek de ne demek oluyor?”
“En yakın bir hafta sonraya vardı, yarın bürgün falan olsaydı daha erken olacaktı,” dedi sanki sıradan bir şeyden söz ediyor gibi.
“Bu düğün işinden Tuana’nın haberi var mı?”
Koca bir kahkaha attı, “Dün söyledim inanmadı, hala da inanmıyor ama bugün gelinlik almaya götüreceğim o zaman kesin inanır,” dedi keyifle. “Sen kesinlikle iflah olmazsın! Bu işler aceleye gelir mi? Kızın ailesi ne diyecek?”

“Tuana’nın ailesi çok küçük yaşta vefat etmiş.”
“Valla bravo Gürkan komiserim diyecek laf bırakmadın ama sen ne kadar inatsan bende o kadar inandım unutma! Sonra bozuşmak falan olmasın diye söylüyorum, taşınacağım, 24 yaşında koca kızım azıcık güven! Lütfen...” dedikten sonra bir şey demesine fırsat vermeden odama kaçtım.
İkimizde kafama koyduğumu yapacağımı biliyoruz...
Üzerime uygun bir şeyler alıp ağabeyime gözükmeden evden tüydüm. 

Önce yeni mahallemdeki emlakçıya gidip uygun fiyatlı evlere baktım ama güvenliği olan bir ev bulamadım. Ağabeyim bu duruma kesin olarak karşı çıkacağını bildiğimden bir alt sokaktaki emlakçıya gittim. Derken ancak beş sokak ötedeki emlakçıda kendime uygun, site içi güvenliği olan ve kirası da bütçeme uygun bir ev buldum.
Emlakçıyla birlikte evi gezmeye gittik, site içi, iki güvenlikli, 24 saat kamerayla izlenen bir ev olması ağabeyimin asla itiraz edememesi demek.
İyice mutlu olup, dünkü hüsranımı bir süreliğine de olsa unuttum.
Bir oda bir salon, olmasına karşın kocaman bir balkonu olan eve hayranlıkla baktım. “Böyle bir eve söylediğiniz kira miktarı hayli az, bir sorun olmadığına emin misiniz?” diye sordum ister istemez.
“Ev sahibinin paraya pek ihtiyacı yok, normalde bu evi okul masraflarını karşıladığı öğrencilere verdirirdi. Ücretsiz olarak. Sizden önce kalan öğrenci okulunu erkenden bitirince ev boş kaldı. Evinin boş kalmasını istemediğinden uygun fiyata kiralamak istedi,” diyerek açıklama yaptı.
Bir oda bir salon olsa bile ev hayli geniş hal böyle olunca ferah bir yapısı var.
“Erdal bey, ben evi tutuyorum,” dedim neşeli bir tavırla.
“Pekala, o zaman bugünlük kapora işlerini halledelim, yarın sözleşmeyi yaparız.”
“Çok iyi olur.”
Erdal Bey’le yaptığımız yarım saatlik görüşmeden sonra kaporayı hallettik ve huzurla evime döndüm.
Ağabeyim ortalıklarda görünmediğinden kendime göre bir şeyler hazırlayıp karnımı doyurdum.
Bilgisayarda oyalanabildiğim kadar oyalandım ve ne kadar istemesem de alarm kurup yattım...

Sabah uyansam da yataktan çıkmak istemedim ama mecburen kalkıp güzelce hazırlandım. Müdüre hanıma gecikeceğimi haber verdiğimden rahatım. Kahvaltımı yaptığım sıra telefonuma mesaj geldi.
Öküz beyden gelen mesaja baktığım an iştah falan kalmadı, hızlıca masayı toplayıp evden çıktım.
Daha otobüs, metrobüs olaylarını tam anlamadığımdan taksiye binip nüfus müdürlüğünün önüne geldim.
Suratım beş karış asık bir halde içeri geçtim, biraz aradıktan sonra üçüncü katta o malum şahsı buldum!

Selam bile vermeden, “Gerekli şeyler hazır mı?” diye sordum. Beni görünce yüzsüz gibi güldü, “Günaydın Karıcığım...” dedi damarıma basarcasına.
“Komik misin şimdi?”
Dişlerini göstererek sırıttı eliyle ilerlemem için yol gösterdi, oflayarak içeri girdim. Görevli olduğunu düşündüğüm bir kaç kişi vardı. Hazırlanan dilekçelerden birini bana diğerini o öküze verdiler.
Hızlıca okudum, benim aslında evli olmadığım yazılmış olduğundan hızlıca dilekçeyi imzaladım ve görevliye uzattım.
Bıkkın bir tavırla, “Bu sorun sonunda çözüldü mü?” diye sordum.
Görevli anlayışla bakıp, “Ceylin hanım, kimliğinizi yenilememiz gerekiyor. Yenileme yapıldıktan sonra hiç bir sorun kalmayacak.”
“Anladım, yenileme işlemi ne kadar sürer?”
“Öğleden sonraya bitmiş olur.”
“Peki,” dedikten sonra kimliğimi çıkarıp kadına uzattım. “Öğleden sonra kimlik için gelirim.”
Görevli olumlu anlamada kafasını salladı. Bende hiç bir şey olmamış gibi yanındaki kazmanın suratına bakmadan odadan çıktım, hemen peşimden geldi ve usulca kolumu tuttu.
“Bir şey söylemeyecek misin?”
Alayla güldüm ve doğrudan gözlerine baktım, “Tamam çocuklar sende kalsın.”
Yüzü yumuşasa da “Ondan söz etmiyorum!” dedi.
“Kendine iyi bak Çakır...” dedim ve kolumu elinden kurtardım.
“Sende kendine iyi bak Çilli Gelincik...”
Ağlamamak adına dişlerimi sıkıp binadan çıktım ilk bulduğum taksiyi çevirip okulun adresini verdim.
Bir alev misali yanaklarımı yakarak ilerleyen gözyaşlarımı elimle silip derin bir nefes aldım.
Bugünü sana unutturmayacağım Çakır Yalçınkaya!
Pişman olacaksın!

★★★★

Yeni bölüm haftaya Pazartesi günü gelecek canlarım benim.

Bölüm nasıldı?

Sizce Ceylin doğru olanı mı yaptı?

Bundan sonra ne olacak dersiniz?

Çakır’ın ne işler çeviriyor olabilir?

Sizi çoook seviyorum.

Elif Diril.


ÇİLLİ GELİNCİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin