❧10. BÖLÜM❧

19.9K 1.3K 95
                                    



Merhabalar nasılsınız bakalım?

Sizleri ve yazmayı çok özledim.
Bölüm geciktiği için üzgünüm bundan sonra elimden geldiğince düzenli bölümler atacağım.

Oy ve yorumlarınız için teşekkür ederim iyi ki varsınız.

Desteklerinizi eksik etmeyin, düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.

Bu bölüm tüm okurlarıma ithaf edilmiştir, sizi seviyorum.

Medya: Çakır & Ceylin

★Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım★

    ~Ufak bir hatırlatma.~

Bulunduğum yerdeki kirişe yaslanıp gelen o özel müşterileri dikizledim. Anlamıyorum, bir spor salonunda en fazla ne oluyor olabilir ki? Bu gizem neden?
Oflaya puflaya yeni arkadaşımın gelmesini beklerken telefonumu elime aldım ve bir süre oyalandım.
Alt tarafı unuttuğu telefonunu alıp gelecek olan Ela, bir türlü gelmedi, tam soyunma salonuna gidecekken, son bir haftadır haber almadığım, bana esip gürleyen, sonrada arazi olan adamı, hiç görmemem gereken bir şekilde gördüm! Üstelik daha onun, burada ne halt ettiğini düşünmeye fırsat bile bulamadım, zira gördüğüm kare tüm devrelerimi yakan türdendi!
Hah!
Geri zekalı!
O mendebur suratlının, kolundaki bir kadın mı!? Yoksa ben, tıpta daha tanısı konulmamış bir göz bozukluğu mu yaşıyorum?
Üstelik Halis muhlis kızıl bir kadın!
3 kere Hah!
Koluna birini takmış, hem de kızıl!
Ölür müsün öldürür müsün?

Anlam veremediğim bir şekilde tepede çıkan sinirlerime inat sustum ne yapayım yani adamın üstüne mi atlayayım?
Bana ne oluyor da sinirleniyorsam diye düşünmeye kalmadan, uyuz Çakır efendiyle göz göze geldim. Bana bir bakışı var sanırsın, 10 şiddetinde deprem oluyormuş da şaşkınlıktan hareket edemiyormuş gibi bakıyor.
Eh Çakır efendiyi de şaşkınlığa uğrattığım için rahatlıkla ölebilirim yada öldürebilirim!...
Çakır’ın şaşkınlık dolu bakışları yerini öfkeye bırakırken kolundaki kızılı bile umursamadan hızla yanıma geldi.
“Ne işin var senin burada?” diye soludu öfkeyle.
“Ah, bende sana tam onu soracaktım, asıl senin ne işin var burada?” dedim gözlerimi kolundaki kıza doğru çevirip.

Bir an afallayıp, kolundaki kızıla baktı, benden tarafa dönmeden, “Seni ilgilendirmez,” dedi beni sinir eden bir rahatlıkla.
“Hah! İşte benim burada ne aradığım da seni ilgilendirmez!”
“Ceylin, ne işin var burada?”
Bezgin bakışlarımı üzerinde gezdirdikten sonra yanındaki kızıla bir bakış attı, ceketinin cebinden bir kart uzattı, düzeltiyorum Ela’nın söz ettiği o parlak Gold kartı uzattı, “Sen içeriye geç ben birazdan geliyorum,” dedi tek düze otoriter bir sesle.
Kızıl, “Peki, geç kalma eğlenceyi kaçırmak istemezsin,” dedi imalı bir tavırla.
Kıza iyice uyuz olsam da ortama limon sıkmaya fırsat bulamadan Çakır tarafından, bileğimden tutulmak suretiyle spor salonundan saniyeler içinde çıkarıldım.
Spor salonunun ana kapısından çıktıktan hemen sonra karanlıkta kalan ağaç alana ilerledik. Etraftaki insan kalabalığından uzaklaştıktan hemen sonra öfkeli gözlerini üzerime dikti, “Burada ne pislikler dönüyor biliyor musun?” diye öfkeyle soludu.
“Ah böyle sorduğuna göre sen gayet iyi biliyorsun herhalde!” dedim öfkeli sesimle.
“Ceylin, bu spor salonu senin bildiğin yerlere zerre kadar benzemiyor, şimdi bana açıkça söyle ne işin var burada?” diye sordu gergin bir tavırla.
Tek kaşımı havaya kaldırıp ilgiyle baktım, yüzündeki ifadeyi tam olarak çözmeye çalışsamda net belli olan duygu gerginlikti.
“Spor salonuna spor yapmak dışında neden gelinir? Saçma sorular sorma yüzmeye geldim, yüzdüm gidiyorum.”
“Hay sikeyim!” dedi ve sinirle elini saçlarının arasından geçirdi.
“Bunda sinirlenecek ne var anlamıyorum!”
“Dağın başında ne işin var senin? Te Allah’ım! Yemin ederim ben senden kaçtıkça sen burnumun dibinde bitiyorsun!” dedi yine ve yine öfkeli sesiyle.
Sözleri bariz bir şekilde canımı sıkarken derin bir nefes aldım, “Kaçtığın kişinin ne yaptığını neden umursuyorsun? Sana ne! İstediğim yere gider istediğimi yaparım seni hiç mi hiç ilgilendirmez,” dedim tıpkı onun gibi öfkeyle.

“Ceylin, işim başımdan aşkın bir de senin için endişe edemeyeceğim,” dedikten hemen sonra cebinden bir anahtar çıkarıp bana uzattı, “Arabaya bin kapıları kilitle ve sakın camdan dahi olsa kafanı dışarı uzatma!”
“Sen beni az önce ki kızla karıştırdın herhalde, senin dediklerini neden yapacakmışım?”
“Ben öyle istiyorum!”
Bir süre arabaya binersin binmezdin kavgası ettikten sonra sağ bileğimi sertçe tutup, yürümeye beni de peşinden sürüklemeye başladı.
Son model siyah spor arabanın önünde durduğumuzda daha ben şaşkınlığını yaşamadan arka kapıyı açtı. Arabanın içine tıkıldım ve hemen ardından kapıyı kattı ve kilitledi.
Filmli camların gerisinden gördüğüm kadarıyla keyifle sırıtmayıda ihmal etmedi, manda!
Spor çantamdan suyumu alıp kana kana içtim, zira kabul etmek istemesemde o mandayı ne zaman görsem heyecandan dilim damağıma yapışıyor.
“Uyuz! Öküz! Sen ne hakla beni arabana kilitlersin! Ah seni bir elime geçireyim göstereceğim.”
Bir yandan söylenip diğer yandan da spor salonunun çıkışına bakıyordum ama ne Ela ne de Çakır efendiden tek bir iz yok.
Ela’ya nerede olduğunu soran kısa mesaj çektim bakalım ne cevap verecek? Hayır yani ilk defa seninle gelmiş birini nasıl olur da bu kadar zaman başı boş bırakırsın? El insaf! Bu kız kaybolur mu, başına bir iş mi açar diye düşünme oh ne ala?
Demek ki neymiş her yeni tanıştığın kapı komşuna güvenmeyecekmişsin.
Zaman ilerlerken, sinirim yerini meraka bıraktı ve tam kendi kendimi yiyeceğim sıra o uyuz kızılla, Öküz Çakır rahat tavırlarla içerden çıkıp doğruca arabaya geçtiler.
Kızıl beni görünce hiç şaşırmadı bile kemerini taktı ve kendini tanıttı, “Ben, Begüm,” dedi kibar bir tavırla ve devam etti, “Sende Çilli Gelincik olmalısın? Yanılıyor muyum?”

Ben cevap veremeden Çakır lafa girdi, “Begüm,” dedi uyarırcasına.
“Sanki kötü bir şey dedik, kıymetli karına!”
“Begüm, sınırımı zorluyorsun bilmem farkında mısın? Uğraşma Ceylinle.”
“Öf çok sıkıcısın! Nasılsa eve gidince bol bol konuşuruz,” dedi rahat bir tavırla.
Duyduklarıma şaşırma fırsatı bulamazken, “Sizi birlikte mı kalıyorsunuz?” diye sormuş bulundum.
Begüm kahkaha atıp Çakır’a döndü, “Hadi açıkla durumu Çakır efendi,” dedi bariz alayla.
Tüm bunlar olurken çoktan araba yola çıkmıştı bile.
“Fesuphanallah! Eve gidince konuşurur durursunuz,” deyip konuşmayı noktaladı. Sinirden bir Çakır’a bir Begüm’e baksamda susup açıklama yapacakları zamana kadar bekleme kararı aldım.
Tüm bunlar olurken Ela’da hiç bir şekilde mesajıma cevap vermedi, demek ki Çakır’la karşılaşmasam kurda kuşa yem olacaktım o dağ başında!
Neler döndüğünü deli gibi merak edip susmak o kadar zor ki! Mübarek inat gibi yolda bitmedi, tam olarak otuz sekiz dakika sonra İstanbul’un bilmem hangi semtinde bulunan mütevazı müstakil bir evin bahçesinde durduk.
Sözleşmiş gibi eş zamanlarda arabadan indik, önde Begüm, ortada ben, Çakır da hemen ardımdan evin girişine geldik ve kimseden tek kelime çıkmadı. Begüm çantasından çıkardığı anahtarla içeri girince düşünmeden peşi sıra içeri girdim.
Işığın yanmasıyla, sadece koltuk takımı ve televizyon ünitesiyle döşenmiş salonda buldum kendimi.

Tekli koltuğa oturur oturmaz bakışlarımı Çakır’a diktim, “Anlatmaya başlar mısın yoksa ben sorularımla canına okuyayım mı? Karar senin.”
Derin bir nefes alıp içime işleyen mavinin en koyu tonuna sahip, gözlerini üzerime dikti.
“Daha önce ailemden kimsenin kalmadığını sana söylemiştim, İstanbul’daki ilk karşılaşmamız da hatırlarsan. Bugün ki spor salonunun sahiplerinden birinin, ailemin başına gelenlerle bağlantılı olduğunu öğrendim ve doğal olarak peşine düştüm. Kimse, sen bile bugün oraya girmeme engel olamazdı,” dedi net bir tavırla.
“İyi de ailene bunları yapanları bulduğunu ve hakkından geldiğini söylemiştin?” diye sordum merakla.
Sıkıntıyla bir nefes koyverdi, “Bulduğumu sanmıştım, önüme attıkları sadece bir kaç piyon! İş sandığından daha karmaşık ve büyük bir olay.”
“Peki bir ip ucu bulabildin mi?”
“Daha iyisini buldum.”
Derin bir nefes aldım, “Ailen neden öldürülmüş peki bir bilgin var mı? Yani neymiş dertleri?” diye sordum güçlü ama hüzünlü bakışlarına dalıp.

“Sözde mesele şirket ihalesi olarak görünüyor ama kimse kimseyi bir iş için, yakarak katletmez, başka bir dertleri var,” dedi kesin bir tavırla.
“Çakır...”
“Efendim.”
“Sizin aileniz biraz karanlık işlere bulaşmış olabilir mi? Yani hani mafya hesaplaşması gibi ne bileyim?” diye sordum tedirginlikle.
Ciddi manada içtenlikle kahkaha attı, hem de samimi bir şekilde, “Ne mafyası ne hesaplaması gözünü seveyim Ceylin saçmalama. Biz tüm kazancımızı göz önünde yaptığımız işlerle kazandık, daha önce böyle kişilerle burun buruna bile gelmedik. Ağabeyim böyle bir şeye bulaşsa az çok şüphe edeceğim bir şey olurdu ama şirkette bile herşey bıraktığım gibiydi,” dedi ve derin bir nefes alıp devam etti, “Bu işin içinde bir iş var derken, ailemin infazının akrabalarımızın sebep olduğundan şüphe ediyorum tüm demek istediğim buydu,” dedi sıkkın bir tavırla.
Ha yani mafyayla falan alakası yok, bu iyi bir şey ama aile içinde böyle olaylardan şüphe edilmesi bile korkunç.
“Neden böyle bir şey yapsınlar ki?”

“Yalçınkaya inşaat zamanının en iyi dönemini yaşıyordu, ben akıl hastanesindeyim, ağabeyim ve ailesi ortadan kaybolduğunda yazılı bir vasiyet olmadığı için tüm malvarlığı doğrudan akrabalara geçiyor. Bu teoriden başka hiç bir şey aklıma gelmedi. Tamamıyla başka bir sebepten ötürü ölmüş bile olabilirler,” dedi gözlerinden kıvılcımlar çıkarken.
Birden bire Çakır’ın üstlenmek zorunda olduğu sorumlulukla yüzleşince ister istemez gerildim. Ufak bir yanlışlık sonucu evli göründüğüm ve hatta kısa bir sürede olsa tedavisine yardımcı olduğum, çakma kocama aşık olmuş olmanın verdiği cesaretle Çakır’a yardım etmek istedim, yanında olup destek olmak istedim hem de herşeyimle fakat sanırım Çakır bunu hiç mi hiç istemiyor.
Ortamda oluşan sessizliği bozan kapı zili oldu, Begüm, kapıyı açmaya gidince Çakır’la yalnız kalmış olduk, hemen yan tarafında bulunan tekli koltuğa oturup elimi tuttu. “Bir daha o spor salonunun yakınından bile geçme çok rica ediyorum,” dese bile ses tonu tam anlamıyla emrediyordu.

Ben cevap vermeden içeriye iki kişi girdi, biri sarışın uzun boylu ama cılız tipliydi diğeri iri sayılan kumraldı. Kumral olan çocuk elini sahiplenircesine Begüm’ün omzuna atmıştı ve ikili koltuğa dip dibe oturdular.
Begüm doğrudan bana bakıp, “Ceylin, bu benim eşim Bartın,” deyince tabiri caizse ağzı açık ayran budalası gibi baktım.
“Af buyur pardon?”
İkili halime sadece güldü. Odadaki diğer çocukta kısaca kendini tanıttı, “Bende Aras,” dedi.
Çakır ise elimi sıkıca tutup, “Bu kadar konuşma yeter diye düşünüyorum,” dedi ve bana döndü, “Geç oldu biraz güzelim, misafir odalarından birinde dinlenebilirsin,” dedi bunu yapmamı istediği belli eden bakışlarıyla.
“Beni eve bırakırsın diye umuyordum.”
“Saat gecenin biri oldu Ceylin, bu saate yollar düşürme beni, hem yatarken gitmen için rahat kıyafetlerde veririm,” dedi itiraz etmeme fırsat vermeden beni omzuna attı!

Ağzımdan kaçan çığlığa mani olamazken, kendimi tepe aşağı bakarken buldum. Çakır yürüdükçe sallanan bedenimle tepinmeye başladıysam da merdivenlere geldiğimizde kıpırdamadan durdum, alimallah bu manda dengesini kaybederse kendimi merdivenlerden yuvarlanırken bulabilirim, korkusuna sakin durdum.
“Ne yapıyorsun deli misin be adam?”
“Deliyim ve bunu en iyi sen biliyorsun güzelim,” dedi pişkin pişkin.
Üst kattaki odalardan birine girdi ve nihayet beni yere indirdi. Baş aşağı kaldığım için kızaran suratımla baktım yüzüne.
“Sen iyice delirdin! Ne var sanki eve bıraksan, hadi onu da yapmıyorsun bari taksi çağır ben cehennem olurum.”
“Gecenin bu saatinde kime güveneyim de seni bir başına göndereyim, daha bir hafta başına bela sarmadan duramadın birde konuşuyorsun.”
“Delinin zoruna bak! Kimseye güvenmek zorunda değilsin ben başımın çağresine pekala bakarım.”
“Gördük nasıl baktığını, manyaklarla dolu bir yerde tek başına ne halt yiyiyordun?”
“Tek değildim arkadaşım vardı,” diyerek hızla savunmaya geçtim.
“Bak ya bir de zeytin yağ gibi üste çıkıyorsun, kızım mekan boşaltıldı senin arkadaşın niye ortaya çıkmadı ha?”
“Mekan neden boşaltıldı ki?”

“Çilli arkadaşın seni ekti, bir başına bıraktı belli ki bile bile bırakıp gitti, sen neyin derdindesin?” dedi öfkeyle solurken.
“Of aman zaten çok bir sanimiyetimiz yoktu, daha bir haftadır falan tanıyorum, spor salonuna davet etti kabul ettim ne bileyim ben spor salonu adı altında başka işler yaptıklarını? Ama anlamam lazımdı o takım elbiseli adamlar, spor arabalar falan!”
Çakır derin bir nefes alıp hafifçe iki elini omuzlarımın üzerine koydu, “Neden sadece susup uyumuyorsun?” diye sordu bıkkın bir tavırla.
“Bilmem belki de benden kaçan birinin yanında daha fazla durmak istemiyorumdur kim bilir?” dedim iğneleyici bir sesle.
“Ceylin, güzelim, başımda ne gibi bir bela var, ben bile bilmiyorum sadece teori üretiyorum ama bak gördün ailem yanarak can verdi, belki saçma gelecek fakat artık benim yüzümden kimsenin canı yansın istemiyorum. Karanlık biri değilim, bundan bir buçuk yıl öncesine kadar kendi halinde aile şirketinde çalışan sıradan bir adamdım. Yani kendi çapımda sıradandım. Şimdi ne haldeyim görüyorsun. Her ne kadar yanlışlık sonucu olsa da karımdın, senin sadece mutlu olmanı istiyorum. Mezar taşında isminin yazmasını değil,” dedi son derece ciddi bir tonla. Konuşma boyunca gözlerini bir an bile üzerimden ayırmadı.
“Ailenin intikamını mı almak istiyorsun yani tüm mesele bu mu? Bunun için mi tekinsiz yerlere gidiyorsun?”
“İntikam evet istiyorum ama daha çok neden öldüler bunu öğrenmek istiyorum, küçücük yiğenlerim, neden yanarak can verdi öğrenmek istiyorum? Nasıl bir sebep minicik çocukların ölmelerini gerektirir? Son bir yıldır düşünmekten çıldıracak seviyeye geldim Ceylin,” dediğinde ister istemez ona hak verirken buldum kendimi.
“Neden sen tüm bunlarla uğraşırken yanında olamıyorum?”
Gözleri bir an sadece kısa bir an istekle kıpırdandı ama hemen sonra eski soğuk haline döndü ve sıkıca sarıldı. Burnunu boynuma sürtüp derin bir nefes aldıktan sonra geri çekildi.

“Burası benim odam istediğin her şeyi kullanabilirsin, dolapta yedek çarşaf var, yatak örtüsünü değiştirebilirsin sorun etmem. Dolaptaki kıyafetlerimden rahat edecekleri al ve giy, güzel bir uyku çek, sabah kahvaltıdan sonra seni evine bırakırım. Bir ihtiyacın olursa yandaki odada olacağım, iyi geceler,” dedi ve cevap vermeme müsaade etmeden odadan çıkıp ardından kapıyı kapattı.
Yatağa baktım ve derince iç çektim, zaten eşofman takımım üzerimde olduğu için çıkarma gereği bile duymadım ayakkabılarımı çıkarıp odanın ışını kapattım. Işık kapandıktan hemen sonra telefonun ışığıyla yatağa yattım. Tamamen Çakır kokan ve genzimi yakan kokuyu doyasıya içime çektim.
Tüm gün yaşadığım atraksiyon ve saatlerce yüzmem bedenimi hayli yordu. Yüz üstü yatıp bir elimi yastığın altına atmıştım ki elime sert bir kağıt parçası değdi. “Tövbe bismillah bu ne?”
Merakla doğrulup kağıdı yastığın atlından çıkardım, komodinin üzerine koyduğum telefonumu alıp feneri yaktım. İlk fark ettiğim şey elimdekinin bir fotoğraf olduğu oldu, ikinci fark ettiğim şey de fotoğraftakinin ben olduğumdu. Üstelik hastane yatağında uyurken ki halimdi. Hatta ve hatta Çakır habersiz ortadan kaybolmadan hemen öncesine ait bir fotoğraftı, demek ki odadan ayrılmadan önce fotoğrafımı çekmiş üstelik o fotoğraf hala yanında ve yastığının altında.
“Oha be! Çölde susuz kalmışta tatlı su yatağı bulmuş gibiyim,” diye sevinçle mırıldandım. İstemsizce kırkırdafım hem de keyifle...
Bir fotoğraf bana o kadar çok şey anlatıyor ki...
Beni seviyor... Bana değer veriyor... Belki de sadece hoşlanıyordur ama kesinlikle bana karşı hisleri var
Tüm bunlara rağmen birde benden kaçıyor öyle mi? Benimle olan bağlarını tamamen koparmak istiyordu falan! Saçma evlilik meselesini bitirmek istedi, bir de benim fotoğrafıma bakarak uyuyor öyle mi?
Biri yan odada ki adama, seviyorsa sevgisinin arkasında durması gerektiğini anlatabilir mi? Ama ben biliyordum, bir şeyler hissetmeyen insan giderken ardında yüzük bırakır mı? Bırakmaz! Not bırakma gafletine bile düşmeden cehennem olur gider.

Resmen bana karşı duyguları var ama inkar ediyor, bildiğin ‘Seviyorum ama zarar görmeni istemiyorum’ düşüncesine bürünmüş. Zaten yeterince kaçtı artık yeter!
Ne olursa olsun yan odada yatan süper zeki adamın aklını başına getireceğim!
Bu ne ya o kaçsın ben kovalayım yok öyle yağma...
Gece gece fark ettiğim gerçek sayesinde kalbim deli gibi çarparken, heyecandan kıpır kıpır olan bedenimi güç bela sakin kalmaya ikna ettim. Zira sakin kalmak için kendime telkinlerde bulunmasan sevinç kahkahaları atarak yan odaya dalar ve o mavi gözlü devin üzerine atlardım net!

Kabul ediyorum kendini geri çekmesi için sebepleri var ve yine kabul ediyorum onun açısından baktığımız zaman da haklı fakat benimde fikrimi sorabilirdi.
Mesela, ‘Seniseviyorum fakat bulmam gereken cevaplar var ve ben bu işlerle uğraşırken tehlikede olmanı istemiyorum,’ diye bilirdi! Aslında yüzüğünü bana bırakırken bir manada onu beklememi istemişti, benim anlamadığım geri döndüğünde yüzüğü verdiğimde hiçbir tepki vermemesi. Belki de yüzü verdikten hemen sonra kafeden çıktığım için verdiği tepkiyi göremedim. Belki de en başından beri yüzüğü geri almayı planlamamıştı!
Kafamda dönen deli sorulara inat derin bir nefes aldım ve ufak çaplı bir plan yaptı.
Eh ne demişler aşkta ve savaşta her yol mübahtır!

★★★★

Yeni bölüm Allah’ın izniyle haftaya Pazar günü sizlerle olacak canlarım.

Sizce gelecek bölümde neler olacak?

Gelecek bölümde neler olsun istersiniz?

Bölüm nasıldı?

Sizi çok seviyorum.

Elif Diril.

ÇİLLİ GELİNCİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin