❧13.BÖLÜM❧

15.8K 1K 55
                                    


Merhabalar, iyi geceler nasılsınız bakalım?

Yine gecikmeli bir bölüm oldu üzgünüm ama kurgu ile ilgili güzel bir düzenleme yaptım ve bir kaç bölüm sonra bir bomba patlatacağım umarım hoşunuza gider...

Umarım sevdiğiniz bir bölüm olur.

Desteklerinizi bekliyorum oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.:)

sinembrckc okuruma ithaf edilmiştir...

İlk yoruma ithaf var benden söylemesi 📣
Medya: Çakır

★Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım★

Hareketlenince, “Kalkacak mısın?” diye sordum bir telaşla.
“Saat altı buçuk oldu güzel gözlüm,” dedi memnuniyetsiz bir sesle. “Ne çabuk geçti zaman!?” “İnsan mutluyken göz açıp kapayana kadar geçiyor,” dediği sıra kucağından kalktım.
Çakır, telefonunu ve arabasının anahtarını alıp ayaklandığında istemeyerek peşine takıldım, dış kapıyı açmadan hemen önce sıkıca sarıldı ve kulağıma doğru fısıldadı, “İşim biter bitmez arayacağım çillim, aklın kalmasın, plansız iş yapmayız,” dedi ve geri çekildi.
“Dikkatli ol canım benim,” dedikten sonra Çakır’ı yolculadım. Mavi gözlü devim evden çıkar çıkmaz salona geçip volta atmaya başladım!
Bu akşam spor salonunun gizli bölgesine girmenin bir yolunu bulmam lazım!
Çalıştır saksıyı Ceylin!..
★★★

Çakır evden gideli neredeyse yirmi dakika oldu ama o spor salonuna girmenin hiç bir yolunu bulamadım, bir tarafım Ela’nın yanına git ve ondan yardım iste diyor ama beni spor salonunda savunmasız bir şekilde bıraktığı için onun ipiyle kuyuya inemem kesinlikle ona güvenemem.
Çakır’ın spor salonuna yeni kayıt yaptıran birinden bile haberi olduğuna göre oraya girdiğimi kısa zamanda fark eder.
Kimlik değiştirsem, buna zamanım yok, zamanım olsa bile çok riskli, abisi polis olan birinin sahte kimlikle yakalanması dehşet verici bir şey olur! Böyle bir durum abimin kulağına gitse ne yaparım bilmiyorum!?

Çakır çoktan eve gitmiştir bile, onlar spor salonuna geçmeden kılık değiştirip erkenden giriş yapsam çok güzel olurdu ama böylesine pis bir yere yanımda destek olmadan gitmem delilik olur! Kaldı ki kapıdaki yarmaları geçeceğimi hiç sanmıyorum. Elli metre öteden kendini belli eden kızıl saçlarımı saklasam bile özel kart olmadan içeri giremem. Oraya girmenin bir yolu olmalı...
Elbet birileri kaçak giriş yapıyordur o kadar da sıkı güvenlik yoktur herhalde!
Gözümü karartıp odama geçtim, sade ve göze batmayacak şekilde giyindim, siyah pantolon ve siyah gömlek... Saçlarımı da tek balık sırtı ördüm. Aynadaki yansımamın gayet sıradan olduğuna karar verince çantamı aldığım gibi soluğu dış kapıda kaldım.
En azından içeri giremesem de dışardan kontrol ederim değil mi?
Ayakkabılarımı giyip, bir hışım kapıyı açtım ve hemen ardından “Ayy!” dudaklarımdan ufak çaplı bir çığlık yükseldi.
Tam kapımın önünde dikilen kişiye şaşkınlıkla baktım, “Sen..senin burada ne işin var?” diye sordum kalbim ağzımda atarken.

“Çakır, bir delilik yapıp peşine takılacağını düşündüğü için sana göz kulak olmamı istedi, görüyorum ki bu fikrinde sonuna kadar haklıymış.” Çakır arkadaşı Aras’ı karşımda görmenin şokunu atlatamadan sözleri daha da şaşırmama neden oldu.
Çakır gerçekten beni bu kadar iyi mi tanıyor yani?
“Ne alakası var canım? Markete gidecektim,” diyerek lafı çevirmeye çalıştım ama yüzündeki ifade buna inanmadığını vurgular nitelikteydi.
“Peki birlikte gidelim o zaman.” “Şey, tabi gidelim de senin halletmen gereken işler yok mu? Kamera falan?”
“Sen merak etme yapmam gereken her şeyi yaptım, hadi gidip eksiklerini alalım,” dedi alay eder gibi.
Kuzu gibi evden çıkıp kapıyı kilitledim ve peşine takıldım. Evime en yakın markete doğru yan yana yürüdük, markete gelene kadar da ağzımı açıp hiç bir şey demedim.

Oflayarak market arabası aldım ve tam yanımda yürüyen adama yandan bir bakış attım, “Gerçekten başımda beklemene gerek yok Aras, böyle olunca kendimi garip hissediyorum.”
“Garip hissedeceğin bir şey yok Ceylin, Çakır son bir yıldır, sen farkında olmasan da, sana göz kulak oluyor zaten. Artık ailedensin buna alışmalısın...”
Duyduklarımdan sonra ufak bir öksürük krizi geçirsem de kısa sürede toparladım, “Gerçekten size diyecek laf bulamıyorum! Şaka gibisiniz...” “Hadi çok konuşma da alışveriş yapalım, bizimkiler dönüşte kesin kurt gibi aç olarak dönerler.” “Şaka yapıyorsun her halde, Çakır gelecek olsa haber verirdi.”
“Bana söyledi, Begüm ve Bartın da gelecek, hadi düş önüme...” dedikten hemen sonra reyonlara ilerledi.
Hazır yufkadan cipse kadar pek çok şey market arabasına atarken şaşkınlık içinde izledim, uzunca bir süre markette dolandıktan sonra Aras’ın asıl amacını fark ettim, sırf kafam dağılsın ve soru sormayayım diye uğraşıyor.
Kasaya gelip, alınanları kim ödeyecek kavgasına tutuştuk, o an fark ettim ki, kardeşim olsa yanında aynen bu kadar rahat hissederdim, geçen gece sadece kısa bir an görmeme rağmen, hiç yabancılık çekmedim. Garip...

Aras’la kavgamızın sonunda mağlup oldum ve tutarı o ödedi. Poşetleri yüklenip geldiğimiz yolu bu sefer söylene söylene aştık.
“Uyuz!” dedim en ağır poşetleri almasına rağmen bana mısın demeyen haline bakıp.
“Huysuz,” dedi bilmiş bir vaziyette.
“Bu kadar çok şeyi almaya ne gerek vardı? Pek çoğu vardı zaten, boşuna yük yaptık!” “Çakır’dan haber var mı, ne zaman gelecekler? Diye başımın etini yiyeceğine evde olan malzemeleri söyleseydin sende!”
“Aras!” dedim öfkeyle.
“Efendim yenge...” dedi an sus pus oldum. “Yenge falan deme bak karışmam.” Yandan bakış atsa da sesini çıkarmadı, apartmanın kapısını açtım asansöre binip dairemin bulunduğu kata çıktık.

Aras elindeki poşetleri kapının ağzına bırakıp geri çekildi ve Ela’nın kapısının karşï tarafında kalan merdivenlere oturdu.
“Aras, merak ediyorum orada ne yapıyorsun?” “Bekliyorum, hadi oyalanma içeri girip kapını kapat.”
Derin bir of çekip, “Soğuk merdivende değil, evde bekle nasılsa beni gözetlediğinizi biliyorum.”
“Gerek yok,” dedi ve cebinden telefonunu çıkardı.
“Aras, neden içeri gitmiyorsun, korkma yemem seni.” “Komik kız...” dedi alayla. “Aras, içeri geç hadi daha fazla kapıda bekletme beni,” dedim sabırsız bir şekilde. Yandan bir bakış atsa da oturduğu yerden kalkmadı, ben de oflayarak kapının ağzındaki poşetleri mutfağa taşıdım ve dış kapıyı açık bıraktım.

Çakır’ın ne halde olduğunu bilmediğim için arayıp rahatsız etmeyi göze alamadım, mesaj atsam kim bilir ne zaman cevap verecek?
Saat daha akşamın sekizi, geçen sefer ki gibi gece yarısı dönerlerse Aras saatlerce dışarda kalmış olur. Neden bilmiyorum ama bu durum hiç içime sinmedi, tekrar dış kapıya yöneldim telefonuyla oynayan Aras’ın tepesine dikildim, “Hemen eve geçiyorsun!”
Anlamsız bakışlar atsa da oralı olmadı ve telefona döndü, “Çakırlar ne zaman gelecek belli değil, taş tepesinde bekleyeceğine eve geç işte neden inat ediyorsun anlamadım.”
Eliyle Ela’nın evini işaret etti, “Evden çıkmasını bekliyorum, onunla ufak bir sohbet edeceğim,” deyince iyice şaşırdım.
“İyi de evde değil ki, biz markete giderken taksi durağına doğru yürüyordu,” dedim rahat bir tavırla. Bu kadar kolay yalan söylemem garip doğrusu...
“Harbi mi?” “Evet, sana yalan borcum mu var? Hadi içeri geç,” dedim ve eve yöneldim, peşimden gelip kapıyı kapattı.
Daha doğru dürüst tanımadığım biriyle aynı evde olmak garip hissettirse de bu hissi göz ardı ettim.
Aras tekli koltuğa oturunca, karşısına oturdum, “Haber var mı?” diye sordum merakla.

Gözlerini devirip, “Haber yok, hem daha erken, dokuzdan önce haber gelmez,” diyerek yanıtladı.
“Peki madem, kahve içer misin?” “Olur,” dedi ve elindeki telefona döndü. Ela’yla ne konuşacağını bilmiyorum ama boşu boşuna kapıda beklemesine gönlüm razı olmadı. Mutfağa geçip ikimiz için birer kahve hazırladım.
Aras’ın yanına geldiğimde elimdeki kupayı ona uzattım ancak o zaman kafasını telefondan kaldırdı.
“İyi misin, yüzünün hali iyi görünmüyor,” dedim telaşla. “İyiyim bir şey yok,” der demez telefona döndü. Hayır yani hiç anlamıyorum, bu kadar önemli ne var o telefonda?
Oflayarak tekli koltuğa oturdum bir yandan kahvemi içerken diğer yandan da Aras’ın tepkilerini izledim.
Gözlerini telefonun monitörüne dikmiş tedirgin bakışlar atan Aras’ı sorguya çekecekken telefonum çalmaya başladı.

Arayan kişiyi görür görmez telefonu açtım, “Abiciğim...” dedim keyifli tutmaya çalıştığım sesimle.
“Fındığım, nasılsın?” “İyiyim abi, ne olsun her zaman ki şeyler asıl siz nasılsınız?”
“Bomba gibiyiz, az önce eve geldik, sana da haber veriyim dedim.” “Gerçekten mı neden bu kadar erken geldiniz, ben daha tatil yaparsınız diye bekliyordum.”
“Tuana’nın işe başlaması lazım. Ne var ne yok, tek başına yaşamaktan sıkılmadın mı?”
“Hayır tabi ki de sıkılmadım, abilerin en mükemmeli, hayatım gayet iyi gidiyor,” dediğimde sınırlı homurtularını duysam da duymamış gibi davrandım.
“O zaman yarın iş çıkışı karakola uğrarım haberin olsun.” “Ne işin var bakayım karakolda, akşam yemeğine gel, gelmişken yatıya da kalırsın, seni çok özledim fındığım..”
Yarın akşam Çakır’a sözüm var ay şimdi ne yapacağım?
“Abiciğim, yarın akşam yemeği için başkasına sözüm var, sizde yemeğe kalamam artık Salı gününe gelirim size olmaz mı?” “Olmaz tabi ki de! Kardeşimi özledim ve yarın göreceğim, yoksa bir kaç hafta önce kaldığın odaya taşınırsın haberin olsun!” dedi son derece sinirli bir tavırla.

“Abiciğim seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?” “Yağ yakma yarın yemekte yanımda olmazsan sorarım hesabını bilesin,” diyerek yalancı bir tavırla tehdit etti.
“Abiciğim, bende seni çok özledim, yengemle neler yaptınız merak ediyorum ama bir gün gecikmeli görüşsek bence sorun olmaz, değil mi?” diyerek sordum uysal bir kedi gibi.
“Yarın görüşürüz Kızıl kafa!” diyerek kapattı telefonu oflayarak önüme döndüm ancak o zaman ayaklanmış Aras’ı gördüm.
“Bir şey mi oldu?” diyerek bir telaşla sordum.
Gayet rahat bir tavırla, “Önemli bir şey yok, Çakırlar geç geleceklermiş o saate seni rahatsız etmek istemediği için, bana eve geçmemi belirten bir mesaj attı,” dedi.
“Ben rahatsız olmam ki...” “Yarın işe gidecekmişsin uykunu alamazsın, dedi. Sana iyi akşamlar yenge hanım,” dedi eğlenen bir tavırla sırıtıp.
Gözlerimi devirsem de bir şey söylemedim, Aras’ı yolcu ettikten sonra abime onlara gideceğimi belirten bir mesaj attıktan sonra yarın giyeceğim kıyafetleri hazırlayıp evden çıktım.

Abimin verdiği cevaba bile bakmayıp, apartmanın önünden taksiye bindiğim gibi adresi verdim. Tüm bunlar yaklaşık bir saat içinde gelişti ve neredeyse saat akşamın onu oldu ama ne yapayım? Abimlere yarın gidemem ki Çakır’a sözüm var, daha ilk günlerden verdiğim sözü tutamasam kötü hissederim.

On dakika kadar kısa sürede abimlerin evinin önüne geldim, taksinin ücretini öder ödemez binaya geçip, bir zamanlar bana ait olan anahtarla kapıyı açtım. Dairenin önüne geldiğimde direk zile bastım, bir kaç kez çaldıktan sonra, abim, altında sadece şortla kapıyı açtı. İçimden bir his uygunsuz bir zamanda geldiğimi fısıldasa da yüzsüzlüğü ele alıp yakışıklımın boynuna atladım.
“Ay ne kadar özlemişim Gürkan komiserim,” dedim boynuna sıkıca sarılıp.
Yaşadığı kısa şaşkınlıktan sonra toparlanıp, sarıldı ve yanağımdan usulca öptü.
“Akşamın bu saatinde değil de daha makul bir saatte de gelebilirdin Ceylinciğim...” Yandan bir bakış attıktan sonra, “Abim, beni ısrarla çağırmış asla reddedemezdim değil mi ama?”
“Çok konuşma da geç bakalım,” dedi hafifçe gülüp. Ayakkabılarımı çıkardığım sıra, “Yengen yattı, sen de odana geç, kahvaltıda görüşürsünüz artık,” dedi elini omzuma atıp, eski odama kadar bana eşlik etti.
“Daha saat on olmadı tavuk gibi bu saatte yatılır mı?” demiş bulundum.
Abim önce kızardı sonra mora doğru geçiş yapınca cevap bile beklemeden odaya kaçıp ardımdan kapıyı kapattım, yok kesinlikle yanlış bir zaman da geldim.
Çakır’ın şuan neler yaptığını merak eden yanım ve abime karşı utanç duyan tarafım başa baş yarışır durumda.
Baş etmek zorunda olduğum utancım nedeniyle, ne zaman üzerime pijamalarımı giydim hatırlamıyorum bile, tek fark ettiğim şey telefonu elime alıp merakla yatağın üzerinde pineklemeye başladığım an oldu.
Saat on bire gelene kadar gözlerim telefonda, Çakır’ın aramasını bekledim ama mesaj bile atmadı. Endişem dinsin diye biraz telefonla oynadım, saat on ikiyi sekiz geçe sonunda telefonuma bir mesaj geldi.

‘Çilli gelinciğim, saat geç olduğu için, uyumuş olduğuna kanaat getirdim bu nedenle mesaj attım. Ben iyiyim her hangi bir sorun olmadı, iyi geceler seni seviyorum...’ mesajı iki kez okuyup en çok beni sevdiğini söylediği kısımda takılı kaldım.
‘Uyumadım merak senden gelecek haberi bekledim ayrıca bende seni seviyorum,’ yazdım ve hızla gönder tuşuna tıkladım.
Anında cevap geldi, ‘Evinin ışıkları yanmayınca uyuduğunu sandım, karanlık odada ne yapıyorsun bakalım:)’

Çakır’ın şuanda evime yakın bir yerlerde olduğunu bilmek ve şuan abimlerde olmak kadar can sıkıcı bir şey yok!
‘Aras, işinin geç biteceğini ve uğramayacağını söylemişti, bende abimlere geldim!’
‘Tek başına kalmaya başladığından beri ışığını izliyorum... Evde bir yerlerde olduğunu bilmek hoşuma gidiyor, ışığın kapandığında uyuduğunu ve iyi olduğunu biliyorum...’ gelen mesajı heyecandan çarpan kalbimle okudum. Yani gece evimin yakınlarına geliyor ve bu durumdan sıkılmıyor.
‘Keşke şuan evde olsaydım! Aras’ı göreyim hesabını soracağım geleceğini bilsem akşamın bir vakti abime gelmezdim!’
Bildirim sesi gelene kadar kalbim ağzımda bekledim, ‘Doğru söylemek gerekirse, seni görmeyi beklemiyordum güzelim. Hayal kırıklığı yaşamadım hadi daha fazla oyalanma saat geç oldu güzel bir uyku çek, tatlı rüyalar...’
Derin bir iç çekişle mesajı okudum endişemin yerini mutluluk ve heyecan aldığı için hemen uyuyacağımı sanmıyorum ama Çakır muhtemelen yorulmuştur, onu düşünmem lazım bu nedenle.
‘İyi geceler mavi gözlü dev...’ yazıp gönderdim.
On dakika kadar cevap gelmeyince odanın ışığını kapatıp yattım. Telefonumu ne kadar zararlı da olsa yastığının altına koyup uyumaya çalıştım. İçimdeki enerji fazlalığı yüzünden maalesef gece ikiye kadar uyuyamadım en son saate baktığımda iki buçuktu sanırım ondan sonra uyumuşum.

Sabah uyandığımda duyduğum tek şey beynimi delmeye niyetli alarm oldu, telefon yastığın altında olunca haliyle etkisi azımsanamayacak kadar fazla oldu!
Alarmı kapatır kapatmaz yataktan kalktım.
“Ne çabuk sabah oldu...” diye hayıflanarak üzerimi giyindim. Siyah kalem etek, buz mavisi bebek yaka gömlekle kombinimi tamamladım, saçlarımı yarıp tepeden at kuyruğu yaptım.
Rimel ve rujla sade bir makyaj yaptığımda hazırlığım bitmiş oldu.

Saçma şeyler görmekten çekinerek odadan çıktım tahmin ettiğim gibi de oldu, yengem, kırmızının en alevli tonuna sahip, saten geceliğiyle karşıma dikildi.
Beni görmüş olacağına sevineceğini düşünürken, şaşırtıcı bir şekilde, memnuniyetsiz tavrıyla gözlerime baktı.
“Canım, keşke daha makul bir zamanda gelseydin! Yeni evli çiftin evini akşamın onunda gelinir mi? Biraz anlayışlı olmanı beklerim, çocuk değilsin ki yetişkin bir bireysin!” dediğinde bir heykel misali kala kaldım. Dilim tutuldu konuşamadım! Hayır bende bilirim ‘Ne çok meraklısın kocaya’ demeyi ama edebimden sustum. Zaten cevap vermeme gerek kalmadan abim yanımıza geldi, “Günaydın hanımlar,” dedi keyifle.
Bozguna uğrayan ifademi düzeltip, gülümsemeye çalıştım, şimdi abime bu saçmalığı anlatıp canını sıkmayacağım, “Günaydın abiciğim,” dedim. “Hayırdır fındığım, hazırlanmışsın kahvaltıya kalmayacak mısın yoksa?” diye sordu merakla.
Allah’tan tüm eşyalarımı yanıma alıp odadan çıktım yoksa durumu toparlayamazdım, o laflardan sonra hayatta evlerinde daha fazla kalmam.
“Maalesef kalamayacağım, işe geciktim, size afiyet olsun,” der demez Tuana’ya bakmadan abimi öpüp evden kaçarcasına çıktım.
Aptalın dediği lafa bak, anlayışlı olacakmışım da, daha makul bir zaman da gelecekmişim? Bir daha evine adım atar mıyım acaba?

Durakta bulduğum ilk taksiye bindim ve Çilli kafenin adresini verdim, zaten iş yerimin güzergahında olduğu için orada kahvaltı yapabilirim. Hem mönüdeki gül böreğinde gözüm kalmıştı!
Taksi kafenin önünde durunca taksi metredeki tutarı ödeyip kafeye geçtim, cam kenarında olan masalardan birine oturdum. Garson rekor sürede yanıma geldi, “Hoş geldiniz Ceylin hanım,” dedikten hemen sonra mönüyü masaya bırakıp geri çekildi. Garsonun beni tanıyor olmasına şaşırdığım için bir süre aval aval baktım.

Kendimi toparlayıp önümdeki mönüye baktım, patatesli Gül böreği ve çayda karar kıldım. Gelen garsona siparişimi verip yanına da domates salatalık ve peynir gibi kahvaltılardan da getirmesini söyleyip önüme döndüm. Kısa zamanda gelen kahvaltımı afiyetle yaptım ve sabahki o saçma durumu unuttum. Daha doğrusu görmezden geldim.
Kahvaltımı bitirip hesabı istemeden masaya bir miktar para bıraktım, kahvaltıyı fazlasıyla karşılayacak bir miktar olduğu için rahatım. İçimden bir his hesabı istediğimde ödeme yapmama izin verilmeyeceğini söylüyor tam da bu nedenden ötürü böyle bir çözüm buldum.
Çantamı alıp kafeden çıktım ve yürüyüş mesafesinde kalan okula doğru yürüdüm. İş başı yapmama iki dakika kalan revire girdim. Çantamı masama bırakır bırakmaz dolabımdan önlüğümü alıp giydim. Daha koltuğa oturmadan Yeşim hanım telaşla revire daldı.
Telaşla soluklanmadan, “Ceylin hanım, çocuklardan biri şekeri soluk borusuna kaçırdı nefes alamıyor,” deyince Yeşim hanımın peşine takılıp koştum.
36 aylık olan öğrencilerin bulunduğu sınıfa girince, nefes almaya çalışan çocuğu görüp hızla gereken müdahaleyi yaptım.
Minik kız, nefes almaya başlayınca bu seferde korkudan ağlamaya başladı, minik hanımı sakinleştirip iyi olduğuna emin olana kadar saat dokuz buçuğu buldu. Odama girdim oturdum daha soluklanmaya fırsat bulamadan, elini kesen, minik ufaklığın yarasını temizleyip dikiş atmam gerekti. İğneden korkan minik bey, yüzünden iki dikiş saatlerimi aldı. Gelen annesini bilgilendirip gönderdiğim de saat çoktan on ikiyi buldu, sandalyeme oturup derin bir nefes aldığım sıra Poyraz bey revire girdi, “Merhaba Ceylin hanım, müsait misiniz?” diye sordu kibar bir tavırla.
“Müsaidim, bir sorun mu var?”
“Telaşlanmayın, bir sorun yok, öğle yemeğinde bana eşlik eder misiniz diye soracaktım?” Adamın bana olan yakınlığını bildiğim için, “Sağ olun ama davetinize icabet edemeyeceğim, sevgilime sözüm var,” demek durumunda kaldım. Bariz bir şekilde bozulsa da, “Sevgiliniz olduğunu bilmiyordum,” dedi gergin bir tavırla. “Çok yeni bir durum.” “Anlıyorum, o zaman hala bir şansım var demektir,” dediği sıra Mavi gözlü devim, tüm heybetiyle revire girdi.
Gözlerim Poyraz bey ve Çakır arasında volta atarken hızla oturduğum yerden kalktım.
Çakır’a Poyraz beyin bana evlenme teklifi ettiğini bile söylemişler ikisini yan yana görmek boğazımın kurumasına neden oldu.

Gerginlikten zar zor yutkunup Çakır’a baktım, “Hoş geldin sevgilim,” dedim sevimli olduğunu umduğum bir tonla. Çakır, Poyraz beyin, son söylediklerini duymuş olacak ki, sinirli bakışlarını Poyraz beye dikip, “Pek hoş bulmadım çillim,” diyerek cevap verdi.
Ayıkla bakalım Ceylin hanım pirincin taşını!

★★★★

Yeni bölüm Allah’ın izniyle Pazar günü gelecek.

Bölüm nasıldı?

Sizce gelecek bölümde neler olacak?

Neler olsun istersiniz?

Beklediğiniz için teşekkür ederim.

Sizi çok seviyorum

Elif Diril.



ÇİLLİ GELİNCİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin