Sürprizzzzzzz:)
Düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.:)
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum:)
Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥kitapsever2132 okuruma ithaf edilmiş:)
İlk yoruma ithaf var benden söylemesi kuzular;)
Medya: Ceylin Yalçınkaya
***Keyifli Okumalar Dilerim Bir Tanelerim***
1 SENE SONRA
Dinlenmek adına derin bir nefes alıp, tepemde gezinen güneşe doğru gözlerimi kısarak baktım.
Ah şu hava, ah şu sıcak!
Ağabeyimin görev değişikliği neden daha serin bir havada olmadı ki sanki!
Martların Nisanların suyu çıktı mübarek, Haziran sıcağında koli taşımakla cebelleşiyoruz.
Ağabeyimin Ankara’da olan görev yeri İstanbul olarak değişince, el mahkum tasımızı tarağımızı toplayıp doğruca İstanbul’a geldik. Eh şehirler arası taşımacılık yapan yük kamyonu eşyaların çoğunu eve getirmiş olsa da ağabeyimin arabasında olan kolilerde canımı çıkarmaya yetti vesselam!
Onca koli nasıl sığdı, hayret ediyorum!
Bu sefer ki evimiz polis lojmanlarına yakın apartmanlardan biri, iki oda bir salon küçük ama bize yeter. Zaten hepi topu iki kişiyiz...
Ağabeyimde yardımıyla son kolileri eve çıkarıp kendimizi koltuklara attık. Benim aksime ağabeyim yorulmuş görünmüyordu hatta buraya geldiğimiz için mutlu bile sayılır.
Büyük şehrin derdi de büyük olur, zaten cinayet büro amirliğinde çalışacaksın bu kadar mutlu olma bari, katil peşinde koşuyorsun! Diye söylenmek istesem de sustum.
“Gürkan komiserim, salon ve odalar ellerinizden öper, bende mutfağa ışınlanıyorum, senin iş başı yapmana iki gün var o zamana kadar etinden sütünden yararlanma derdindeyim, bu nedenle hiç oyalanma ve genel düzenlemeyi yapmaya başla. Merak etme dolapları ben yerleştiririm,” dedim kocam sırıtıp yanağından sulu sulu öperken.
Öğlen birde girdiğim mutfaktan öğlenden sonra beşe ancak çıktım, sağ olsun aslan ağabeyim üç büyük pizza sipariş verdi de yemek derdinden kurtuldum.
Ağabeyim odalarımızı ve salonun düzenlemesini yaptığından ev, ev gibi duruyordu.
Gece yarısına kadar ufak tefek eşyaları yerleştirdim sonra salonun sonundaki koridorda bulunan ve bana ait olan odaya attım kendimi.
Üzerimdekileri bir çırpıda çıkarıp hızla duşa girdim, günün yorgunluğunu ancak böyle atardım zaten.
Banyodan çıktıktan hemen sonra üzerimi giyinip saçlarımı bile kurutmadan yattım ama tabi ki sanılanın aksine uyuyamadım.
İster istemez geçen yıl, bu zamanlar yaptıklarım aklıma geldi. Mavi safir gözlü bir adam için bazı fedakarlıklarda bunundum, bunun sonunda da ortada kaldım.
Bu durum güvenimi sarstı, kalbimi kırdı hatta hayal kırıklığına uğradım ama sonra fark ettim ki, ağabeyimden başka bir erkek için elimi taşın altına koydum.
İşte bu yüzden benim için önemliydi.
Hastanede beni yatağına yatırıp üzerimi örten, ardında bir dilekçe ve yüzük bırakan adamı düşünmediğim bir gün oldu mu dersiniz?
Hayır olmadı.
Ağabeyim üzülmesin diye gündüz güler yüzlü kardeş olup, gece asıyorum yüzümü.
Kolyemin zincirine taktığım yüzüğü parmaklarımın ucuna alıp kapatıyorum gözlerimi, istisnasız her gece...
Neden yaptığıma gelecek olursak...
Kalp kırgınlığıma dayanamadığım bir gün ağabeyimin kapısını çaldım, görevden yeni gelmiş yorgun argın halde yatağına yeni uzanmışken dinlenmesini bile bekleyemedim.
Karşısına oturdum ve dedim ki, “Abi bir adam, ardında bir yüzük bırakıp giderse bunun özel bir anlamı olur mu?”
İçimden de özel bir anlamı olsun diye dualar ediyordum.
Biraz düşündükten sonra, ““Adam, bir kadının takabileceği yüzük bırakılmışsa, yüzüğü tak, senin için geleceğim demek istemiştir,” dedi ve derin bir nefes aldı, “Eğer adam kendi yüzüğünü bırakmışsa, kadın yüzüğü boynunda, tam kalbinin üzerinde taşısın diyedir. Ayrıca, kalbimdesin demenin de başka bir yoludur,” dedi samimiyetle.
Ağabeyimin söylediklerinden sonra yüzüğü kolyemin zincirine taktım ve banyoda bile çıkaramadım.
İlk görüşte aşık olabilir mi bir insan bilmiyorum.
Aşk tek seferde mi olur, bilmiyorum.
Aşk nedir, onu da bilmiyorum.
Ama sevda nedir, bunu öğrendim...
Mavi safir gözlü, adam beni sevdi mi hiç bir fikrim yok ama bu yüzüğün bir anlamı var.
Eğer yüzük konusunda ağabeyim haklıysa bende onun kalbindeyim ki bu mükemmel bir şey olurdu fakat hastanedeki son günden sonra ondan tek bir haber bile alamadım.
Ağladım, acı çektim, bir ay kadar kısa sürede birine bu derece bağlandığıma kızdım...
Yaşadığı eve gittiğimde kimseyi bulamadım, sağ sola sordum yine tek yanıt alamadım, sanki hiç var olmamış gibi bir günde buhar olan adamdan geriye sadece bu yüzük kaldı.
Eğer yüzük olmasa onunla yaşadığım tüm anın bir hayal olduğuna inanacağım!
Tabi bir de sözde evli olma durumum vardı!
Bir dilekçe bırakıp giden sözde kocamı son kez görmeden bırakmaya niyetim olmadığından, dilekçeyi işleme koydurmadım ve hala evli görünüyoruz.
‘Nasılsa öyle ya da böyle karşıma çıkıp benden dilekçe isteyecek,’ diye umup günlerce gelmesini bekledim ama o beni yanıltıp gelmedi.
Evli görünmek onun için sorun oluncaya kadar beklemeye devam edeceğim er yada geç kapımı çalacak!
Aklıma gelenler yüzünden sinirle yatakta döndüm, o adam buraya gelecek ve benimle konuşacak, işte o kadar! Gecenin ilerleyen saatlerinde güç bela uykuya daldım.
Sonraki iki gün evin dertleriyle uğraşarak geçti, pazartesi günü saygı değer ağabeyim erkenden evden çıktı.
O gittikten yarım saat sonra da ben arkasından çıktım, ben İstanbul trafiğini nereden bileyim! İşe tam bir saat geç kalmış olarak geldim.
Hastanelerden ağzım yandığından, özel bir kreşin revir hemşireliğini yapacağım. Küçük çocuklarla ilgilenmek her zaman daha çok hoşuma gitmiştir zaten.
Ağabeyim sayesinde bulduğum bu işin maaşı sandığımdan da daha iyiydi ama tek sorun trafikti işte!
Yürüyerek gelsem daha önce gelirdim kesin, bundan sonra hava güzel olduğunda bisikletle geleceğim işe, on beş dakikalık yolu bir saate zor geldim yemin ederim!
On katlı büyük binadan içeri hızla girdim ve doğrudan müdürün yanına çıktım.
Şebnem hanımın kapısını tıklayıp içeri girdim.
“Günaydın Şebnem hanım, kusura bakmayın geç kaldım, İstanbul trafiği bana kötü bir karşılama yaptı,” dedim mahcup bir tavırla.
Anlayışla gülümseyip, “Merak etme Ceylin, senin yokluğunda çocuklar uslu durdu. İstersen revire geçelim, hem sana etrafı da göstermiş olurum,” dedi.
“Çok memnun olurum Şebnem hanım,” dedim içimden yükselen hevesle.
Müdüre hanımla birlikte okulu gezdik, dört yaşından altı yaşına kadar pek çok çocuğun bulunduğu sınıflara uzaktan göz attık.
Her sınıfta on öğrenci vardı ve yirmi beş sınıfta olduğunu düşünecek olursak iki yüz elli öğrencinin bulunduğu büyük bir kreşti.
Revire geldiğimizde nefes aldığımı hissettim, bir kere kendime ait bir masamın olması, hatta odamın olması mükemmel bir duygu.
Gerekli olacak tüm malzemelerin bulunduğu ferah ve canlı bir oda.
Şebnem hanımdan öğrendiğim kadarıyla okulda özel eğitim gören öğrenciler de bulunuyormuş, hatta bir sınıfta bazı psikolojik rahatsızlıklara sahip öğrenciler varmış.
Benim de iş geçmişim nedeniyle her kesimden çocuğa hitap ettiğim için Şebnem hanım son derece mutlu.
İlk iş günümde, sıcak havaya rağmen grip olan bir kaç minikle uğraştım, boş zamanlarımdaysa sınıfları ziyaret etmeye başladım.
Öğrencilerime kişisel temizlik hakkında bilgiler verdim, tabi ilk gün sadece 5 sınıfla ilgilenebildim.
Cuma gününe kadar hem görevimi yaptım hem de yirmi sınıfa eğitim verip miniklerle tanıştım.
Cuma günü, geriye kalan sınıfları tek tek gezdim en sonra psikolojik olarak rahatsız olan öğrencileri bıraktım.
Buradaki öğrencilerin fiziksel görünüşlerinde hiç bir sorun yoktu fakat tek sorun ruhlarındaydı. Onlarla daha özel ilgilenmek gerektiğinin bilincindeyim çok şükür.
Odaya girmeden önce üzerimdeki stetoskopu kontrol edip kapıyı çalıp açtım ve içeriye kafamı uzattım.
“İyi günler Yeşim hanım, müsaitseniz bu ders saatinizi alabilir miyim?” diye sordum kibarca.
“Tabi buyurun Ceylin hanım,” dedi ve masasına oturdu.
Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.
On çocuğun sadece beşi ilgi ve merakla baktı bana.
Bende hepsinin ilgisini çekmek için önce kendimi tanıttım ve soru sorarak başladım.
“Merhaba ismim Ceylin, burada hemşireyim. Kim benimle tanışmak ister?” soruma altı öğrenci parmak kaldırdı. Güzel gidiyor sayılırım...
O altı öğrenciyle tanıştıktan sonra gözlerimi geri kalan dört öğrencinin üzerinde gezdirdim.
“Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?” sorusuna sekiz öğrenciden yanıt aldım ama yılmadan devam ettim.
Boynumdaki stetoskopu elime alıp, “Peki aranızdan kaç kişi kalbin sesini dinlemek ister?” sorusuna dokuz öğrenci hevesle sandalyelerinden kalkıp ‘Ben, ben, ben’ diye bağırmaya başladı.
Aldığım yanıttan memnun bir şekilde öğrencileri bir bir yanıma alıp kendi kalp seslerini dinlettim.
Geriye kalan o tek öğrencinin yanına gidip yerdeki halının üzerine oturdum.
“Merhaba,” dedim yumuşak bir tavırla yüzüme boş boş bakan minik kız tepki vermedi.
“Benim adım Ceylin, senin adın ne?” diye sordum tebessümle.
Yeşim hanım yanıma geldi ve kulağıma eğilip, “Eylül geçen yıl ailesini kaybetmiş o zamandan beri konuşmuyor,” deyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Ne kadar dillendirmek istemesem de bu miniğin acısını az çok biliyorum, şu hayatta bir ağabeyim var...
Derin bir nefes alıp tebessüm ettim, Eylül’ün saçlarını okşadım, hüzünlü gözleri beni bulsa da susmaya devam etti. Sınıftaki diğer çocuklar duymasın diye kulağına yaklaşıp fısıldadım, “Annen ve baban nerede biliyor musun?” diye sordum.
Anında dolan gözleriyle bakınca dilimi ısırdım! Aptal kafam, böyle küçük ve ailesini özleyen bir çocuğa, bu denir mi?
Fısıltıyla, “Ben nerede olduklarını biliyorum,” dedim ve devam ettim, “Onların sesini duymak ister misin?” diye sorduğumda ilk defa bana ilgiyle ve merakla baktı. Gözleri ışıl ışıl parlarken tüm dikkatine bana verdi.
Stetoskopu kulaklarına takıp kalbini dinlemesini sağladım. Bir kaç dakika kalbini dinledikten sonra, stetoskopu kulaklarından çıkarıp tekrar fısıldadım, “Annen ve baban her zaman kalbinde miniğim...”
Ufak bir gülümseme kaptığım miniğin saçlarını sevip tahtanın önüne geçtim, bu miniklerin anlayacağı şekilde kişisel temizliğin detaylarını anlattım.
Ders sonunda sınıfın kapısının önünü veliler kaplamıştı, son ders olduğu için çocuklar çantalarını omuzlarına takıp öğretmenleri yardımıyla velilerine teslim ediliyordu.
Sınıf kapısındaki velilerin azalmasını bekledim, son iki öğrenci kaldığını görünce Yeşim hanıma teşekkür ettim tam sınıftan çıkacaktım ki, ilgisini çekmek için özenle uğraştığım minik kız yanıma geldi.
Elimi tutup beni, kendi gücüyle aşağı çekmeye çalıştı ne istediğini anlayıp onu hizasına gelene kadar eğildim.
Hiç beklemediğim bir tavırla tebessüm edip usulca yanağımdan öptü, ben konuşmayan ama beden diliyle iletişim kuran miniğin şaşkınlığını atamamışken, Eylül çoktan sınıftan çıktı.
Yeşim hanım yanıma gelip, “Ceylin hanım, Eylül sizi sevdi. İlk kez amcası dışında birine gülerken gördüm, arada sınıfımıza uğrayıp kendinizi gösterirseniz müteşekkil olurum. Uzun zamandır ailesi dışındaki insanlara tepki vermesini için uğraşıyordum,” deyince “Tabi gelirim,” dedim ve sınıftan çıkıp orta katta bulunan revire girdim.
Önlüğümü çıkarıp etrafı topladıktan sonra reviri kilitleyip evimin yolunu tuttum.
Ah ne gündü ama...
Eve girdiğimde salondan gelen sesleri duydum, ağabeyimin sesine eşlik eden kadın sesi şaşırmama neden olsa da şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak salona geçtim.
Tebessüm ettiğim yüzümle, “İyi akşamlar,” dedim neler olduğunu anlamaya çalışarak baktım ikiliye.
Ağabeyim yüzündeki o koca gülümsemesiyle oturduğu koltuktan kalkıp yanıma geldi, “Hoş geldin fındığım, gel bak seni kiminle tanıştıracağım?” dedi keyifle.
Üçlü koltuğun bir ucunda oturan, tahminen yirmilerin sonlarında olan sarışın kadına baktım. Biraz çekingen birazda merakla bana baktı.
“Merhaba,” dedim gözlerimi kadının üzerinden çekmeden.
Oturduğu yerden kalkıp tam karşıma geçti, “Merhaba ben Tuana,” dedi yumuşak bir tonla.
“Ben de Ceylin.” Cevabımdan sonra bakışlarımı ağabeyime çevirdim.
Kim bu Tuana?
Ve ağabeyim neden bu kadar mutlu?
Ağabeyim, “Tuana benim sevgilim, güzel kardeşim,” dediğinde aksi bir tepki vermemem gerektiğini anladım. Sorgulamadan odama gitmem gerekiyordu, ağabeyimle aramızdaki özel kod: güzel kardeşim, dediği an uysal bir kardeş olmam gerektiği mesajını verirdi.
“Ah çok sevindim, Tuana, tanıştığıma çok memnun oldum. Çok yakışıyorsunuz,” dedim içten olmaya çalışarak.
“Bende seninle tanıştığıma çok sevindim, Gürkan senden çok söz ediyordu, tanışmak bu güne kısmetmiş.”
“Ya nasip işte. Bundan sonra daha sık vakit geçiririz ama şimdi izninizi istemem gerekiyor, işte çok yoruldum da duş alıp yatacağım. Dün tatlı yapmıştım dolaptan alın, kendi evin gibi mutfağımızı kullanabilirsin, ağabeyim servis konusunda biraz beceriksizdir,” dediğimde Gürkan komiserim öksürmeye başladı ve gözleriyle git artık bakışları attı.
Tuana’ın cevap vermesine fırsat vermeden, “Size iyi akşamlar,” dedim ve odama kaçtım.
Saat daha akşamın altısı olduğunu görünce sıkıntıyla yatağıma yattım. Yorumlamış olmam ve uykumun olmaması iyice sıkılmama neden oldu.
Elime telefonu alıp sosyal medyanın güzelliklerinden faydalanmaya çalıştım ki bir saat sonunda ondan bile sıkıldım.
Tam yatakta tepinmeye başlayacaktım ki telefonuma mesaj geldi.
Uzun ama çok uzun zamandır markalar dışında hiç kimseden mesaj almayan benliğim, heyecanla kavruldu. Kalbim ağzımda atarken aklımdan geçen tek düşünce ya o’ysa oldu.
Tanımadığım numaradan gelen mesaja girene kadar resmen ruhumu teslim edecektim.
Tabi gelen mesaj yine ve yine beni hayal kırıklığına uğrattı, “Ceylin hanım, ben Yeşim kreşten, senin için bir hoş geldin partisi düzenledik ama onca öğretmen, senin için düzenlediğimiz partiye seni çağırmayı unuttuk. Lütfen mesajın sonunda yazan adresteki kafeye gelip hatamızı mazur gör.”
Mesajı okuduktan sonra hem hayal kırıklığına uğradım hem de öğretmenlerin beni çağırmayı unutmalarına gülme isteğiyle doldum.
Regl günlerindeki ikili ruh halini yaşıyorum resmen!
Yeşim hanıma, “Hazırlanıp geliyorum:)” yazıp gönderdim ve sıkıntıdan patlamaktan kurtulduğunu sevinerek yataktan fırladım.
Ağabeyim sevgilisini bana anlatamadığı için suçlu durumda olduğundan ve sevgilisinin yanında dışarı çıkmaması karışamayacağından izin alma gereksinimi duymadan hazırlamaya başladım.
Siyah ince askılı büstiyerimi giydikten sonra altında dar kesim kısa, pudra pembesi eteğimi giydim. Topuklu ama rahat olan siyah ayakkabılarımı da ayağıma geçirince hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİLLİ GELİNCİK
ChickLit(Çilli Gelincik adı ve konusu bakımından ilk kitaptır.) Sen Deli, Ben Deli Sonumuz çok tehlikeli "Çilli..." * Ceylin, kimliğini yenilemek için başvuru yaptığında hayatını da yenileyeceğini hesaba katamadı, öyle şeyler oldu ki kendini, bir delinin, s...